Hani bir halk değimi vardır ya, ağzı olan konuşuyor!.. İşte Türkiye olarak da, siyasi
partiler olarak da, kişiler olarak da.
Kimin ne konuştuğunun hiç bir önemi yok. Var ise de, yok ise de, konuşan ile
ilişkimiz, konuşana olan ilgimiz.. Gerisi boş.
Siyasi Partiler, bütün ülkelerde devletin de kabul ettiği, hatta desteklediği;
bütün yerleşim yerlerinde var olan en büyük toplum organizasyonları kurumlar,
örgütlerdir.
Önemli olan bir organizasyonun/örgütün büyük ya da küçük olması değildir. Ne
işe yardığı ve ne için var olduğudur.
Örgütler de, tıpkı canlı organizmalar gibi, nefes alır, yaşar. Hedefleri
vardır, Yaşam alanları vardır. Girdileri ve çıktıları vardır.
Bu genel bakış açısından, lütfen içinde olduğunuz ve ilişkide olduğunuz parti ve
siyasi yapılanmaları bir değerlendirin. Sorun, sorgulayın.
Gidilen yol, ilkeler/hedefler doğrultunda mıdır? Yoksa birlerinin peşine
takılıp gitmek midir?
Günümüz dünyası, artık sorgulayan beyinlerin, sorgulamayan beyinleri yönetime
ve denetleme üzerine kuruludur. Televizyon reklam, haber, dizi, tartışma programlarına
bir de bu gözle bakın.
Maalesef siyasi partiler de aynı amaca hizmet etmektedir. Hiç kimse farkında
değil ama gittikçe siyasi partilerin etki alanları daralmakta, kitlelere
inandırıcılıkları azalmaktadır. Kişiler, çıkarları olmadıkça, partiler
güvenmemektedirler. Bu dediğimi hafife almayın, lütfen etrafınız bir bakın.
Dünya da ve ülkemizde, olağanüstü olay ve gelişmeler olmakta, siyasilerin
tartışmaları eften püften konular dışına çıkmamakta, havanda su dövülmeye devam
etmektedir. Bu yüzden de, Mevcut iktidar, Başkanlık Sistemi ile ilgili sürecini
tamamlamaya çalışmaktadır. Muhalefet Partilerinin Sayın Genel Başkanları ise,
bugün söylediklerini üç gün sonra unutmakta(!?) yeni konular ile toplum ve
parti tabanı meşgul edilmekte cambaza bak yöntemi ile uyutulmaktadır.
-İl başkanları, belediye başkanlarının etki alanına yakın durmakta, en küçük
sorunları bile büyümeden çözüme ulaştıramamakta ve sorunları kangrene
dönüştürmektedirler.
Ülkenin gündemi değil, masaya örtülen bayrak (çok önemli ve özen
gösterilmelidir), başkanlara kim ne söylemiş ne söylememiş gibi subjektif
değerlendirmeler ile ilgilenmekte; artık herkes kendinin korku imparatorluğunu kurmaya
çalışmaktadır. Bu yol çıkar bir yol değildir. Çıkmaz sokaklarda da kayıp olunu
gidilir.
Partiler İlkeler, stratejik planlar ve siyasi analizle ile yönetilir. Bilmem
kimi ilgilendirir ama stratejik planlama bir süreç yönetimidir. Bilgi ve
deneyim gerektirir.
Parti tabanı da, gittikçe asıl konulardan uzaklaştırılarak, yapay gündemlerin
peşine takılır ise bir süre sonra, kitleler:
Görmedim, duymadım, bilmiyorum/konuşmadım moduna bir de bana ne modunu ekler
ki, işte o zaman gümbürtü kopar.
Gümbürtünün
ayak seslerini duyan var mı?