Oldum olası, bazı insan/cık/ların sevgilerine "hayran" olmuşumdur. Kimisi "sıcak", kimisi "ılık", kimisi "ıslak" sever de sever.
Şaka bir yana siyasette de bazıları CÜCE
SEVER.
Hoş bu aralar herkes krizdedir ama
olsun, bu sevgiyi "akşam yemeğe" götürlecekler olarak anlayın lütfen,
bu sevgi bambaşka bir sevgidir ve onulmaz. Siz, fark etmezseniz anlamazsınız
bile.
Bernardus Carnotensis ya da anıldığı
gibi Chartres'li Bernard 12.yüzyılda yaşamış Fransız Neo-Platoncu felsefe
akımından bir filozof, bilim adamı ve yöneticidir.
Felsefede Platon'u, Aristoteles ile
uzlaştırmaya çalıştığı yazılar yazmış, söylevler yapmıştır. Toplumun ve
bireylerin eğitim, kültür, ahlak gibi sosyal ve toplumsal yaşamın olmazsa
olmazları için hep bir "tık" yüksek olması için çabalamış ve bunun
altyapısının da, yaşanılan toplumda ve yetiştirdiği kişilerde olduğunu
savunmuştur.
"Eğer daha ilerisini görebildiysem
Devlerin omzunda durduğumdandır" demesinin nedeni de budur.
Chartres'lı Bernard, "Biz devlerin
omuzlarına tünemiş cüceler gibiyiz ve böylelikle daha ilerisini ve çok daha
fazlasını görebiliyoruz. Bu kesinlikle görüşümüzün keskinliğinden veya
vücudumuzun boyundan dolayı değil, devlerin büyüklüğü ile yukarı taşındığımız
ve yükseldiğimiz içindir." diyerek olayı özetliyor.
Toplumların ilerlemesi bu tür devrimci
yaklaşımlar ile olur. Çünkü devrimci yaklaşımlar ortak akıl üreterek ve
paylaşarak olur.
Burada kimin tepede, kimin aşağıda
olduğunun bir anlamı yoktur.
Siyasal bir yapı içinde önemli olan
hedef, amaç ve bu amaca ulaşılmasıdır. Kimin başardığının bir önemi yoktur.
Başarıldı ise herkes üzerine düşen görevi yapmıştır.
Burada kimin kimden ne kadar üstün ya da
yetenekli olması önemli değil; organizasyonda üstlenilen rollerin
başarılmasıdır.
Dağın yamaçlarını bilmeyen bir bilgine,
yol gösterecek olan dağları avucunun içi gibi bilen bir çobandır ve öndedir,
önderdir. Bilgin ise, bu serüvenin sağlıklı ve başarılı gitmesi, sonuçlanması
için gereken her türlü bilgi ve deneyimi ortaya döker. Ama zirveye
ulaşıldığında ise yana yana, ele ele ve herkesin aldığı nefes aynıdır.
Bazı az gelişmiş toplumlarda
organizasyonları kendi çıkar ve kişilikleri için planlayan, başarı için her
şeyi kendisinin önüne serilmesini bekleyen fırsatçılar ile gidilecek yol bir
adımdır.
Ötesinde, baştakinin arkadakilere
ihtiyacı, arkadakilerin ise öndekine güveni kalmamıştır. Ama yol uzun
olduğundan "yolda düzelecek bir göç de olmayacağından, bu yüzden yarım
kalan başarısız serüvenlerin öyküleri hep aynıdır.
Özellikle son dönemlerde, bazı çalışma
yöntemlerinin internet gibi ortamlardan çok kolay öğrenilir olması, sadece
bilgi olarak öğrenilecek kişi dahil kaynakların çeşitliliği, o işin orada
yazıldığı gibi yapılacağı anlamına gelmediği; her organizasyonun yepyeni fikir,
bilgi ve deneyimler ile yapılabileceği ve sürdürülebileceği geç anlaşılmakta,
ama iş işten çoktan geçmektedir.
Dikkat edilir ise, ülkede yerelde ve
genelde yürütülen birçok proje bulunmakla birlikte, sonucunda ortaya çıkan başarılar
sınırlı ve sayılı olmakta ve kalmaktadır.
Bunun sebebi ise, kendini "dev
sananların", cücelerin sırtlarına binerek yol almak istemeleridir.
Niteliksiz, yetersiz, "adamım olmazsa, madamım olsun" düşüncesi,
süreçlerin ve kaynakların boşa harcanmasına ve zaman kaybına sebep olmaktadır.
Bunun anlaşılması ise çok üzgünüm ki,
yıllar almaktadır.
Haa, "balık hafızalı" toplumlar
bunu görmekte ve anlamakta mıdır?
Cücelerin sırtında iseniz manzara başka,
devlerin sırtında iseniz manzara başka görünür. Ülkenin, bütün siyasi
partilerin, siyasi organizasyonların manzarasına bir bakın bakalım.
Sizin oradan manzara nasıl görüyor?