Ne zaman bir seçim adı anılsa, içime garip
bir hüzün çöker, Kaybetmek haklıyken, kazanacakken kaybetmek işler içime. Bunu
kıytırık, siyaset ile ucundan bucağından ilgilenen birisi olarak değil,
yıllarını deneyimler, bilgi birikimleri ile yığa yığa, her düzeyde ve çevrede
geçirmiş birisi, olarak hissederim. Yıllar önce resmi görevli olarak gittiğim
Paris'te, arkadaşlarım beni gezdirir iken, Fransa da bir sol partinin binasına
götürdüler. Paris'in göbeğinde, bahçe içinde bir yer.
Bahçe ve giriş katı, gelenlerin çay-kahve
gibi parasını verip bir şeyler içebileceği bir mekan; diğer katlar ise
partililerin ve görevlilerin görevleri gereği kullandıkları odalar idi.
Bahçe, açık-kapalı oturma yerlerinde
insanlar bir şeyler okuyor, konuşuyor ve tartışıyorlardı. Herksin ilgisine,
bilgisine ve becerisine göre görev paylaşımları yapılıyorlardı. Ve partiye
giriş, o kattan ve yollardan geçilerek oluyordu. 1980'li yılların sonuydu;
demokrasi ve demokrat siyasi irade ve idareler konusunda sorunlar vardı,
ülkemde. Oralarda gördüklerim, ülkemde yaşadıklarım ile başladı yürek
ezikliğim.Siyasi olarak iki kelam edilecek, konuşulacak ve tartışılacak ise,
mutlaka ideolojik bir zeminde yapılmalı, yoksa mahalle kavgası gibi kayıkçı
kavgası, hakim yönetimlerin işine yarar. Ve onların istedikleri süreçlerinin
sürmesinden, isteklerine destekçilik, iktidarlarına değneklik yapmanın ötesinde
bir işe yaramaz. Mart 2019 Yerel Yönetim seçimleri yaklaşıyor. Kim ne derse
desin Ak Partinin Genel Başkanından, üst yöneticilerine kadar herkes, tam bir
takım oyununu oynuyorlar. Bilinçli, strateji ve taktikler ile. Kim nerede ne
diyeceğini, kimin ile dans edeceğini, kimin ile de kayıkçı kavgası yapacağını
biliyorlar. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi, Parlamenter Sistemi (TBMM)
göstermelik hale getiren bir yönetimde, parlamento, hele bu meclis yapısı ile
kayıkçı kavgası yeri olmuştur ve olacaktır. Cambaza bak oyununu sevenlere
hayırlı olsun.
Ak Parti, MHP ile yaptığı "Cumhur
İttifakı" ile istediğini almıştır. Bu saatten sonra, kim ne derse desin
MHP'nin yerelde de, genelde de Ak Partiden bağımsız bir sürecin içinde olması
mümkün ve mantıklı değildir. Siyaseti oyun, politik olmayı da şov/gösteri
olarak sananlar boşuna sevinmesinler, bu kavga kayıkçı kavgasıdır ve
kendilerince de haklıdır.
YSK'nın seçim takvimi bir açıklansın, her
iki partinin de adayları belirlendiğinde, ne demek istediğim anlaşılacaktır.
Ben de salak salak balık hafızalı bir topluma üç ay sonrasını anımsayın
diyorum. Gülmeyin ya. İşin enteresanı, Ak Parti ile MHP'nin bu kayıkçı
kavgasına, sazan gibi atlayan ve kendini "solcu" sayan bir partinin
eş başkanında balıklama daldı. "Onu alma beni al" şarkısını TBMM
Gurup toplantı salonu kürsünden seslendirerek.
Üzgünüm ki CHP, uzun yıllardır, solcu,
demokrat, laik oylara selam çakarak, ama sağcılar ile kol kola yürüyerek dola
devan ediyor. Deve mi, kuş mu ne olduğu belli olmayan devekuşu da olamayan
adaylar ile seçim oyunu oynuyor. Yetişmiş kişileri görmezlikten geliyorlar,
işlerine gelmiyor, kendileri de siyasi sürecin içine sürekliliği olmayan
ilişkilerini sürdürüyorlar, sonra da, sağdan Yavaş, oradan buradan devşirme
adaylar ile sürç yönetmeye kalkıyorlar.
Sorun adayın kim ya kimler olması değil.
Kaybedilecek seçimler de değil. Sorun her kaybedilen seçim ile halkın ve sol
halkçı iktidar özlemcilerinin umutlarının kaybedilmesi, mevcut siyasi iktidarın
sürmesini dolaylı olarak desteklenmesi noktasına varıyor. "Kazanmazsan bir
sonrasına yokum" denilenli kaç yıl oldu, bu kaçıncı kaybediliş demiyorum.
Daha cambaza bak oyunu ile daha ne kadar daha mevcut yerel ve genel iktidarın
sürmesine payanda olacaksınız diyorum; kendi kendime. Hani, Belediye
Başkanlığı, Meclis Üyeliği bekleyenler, MV seçimlerinde dolayı hareket sahası
sınırlı olanlar böyle düşünürler mi bilemem, düşünseler de söyleyebilirler mi
onu da bilemem ama, BARİ BEN SÖYLEYEYİM dedim. Hani, daha ve hala güneydeyim de!..