Bu yıl neden ise bir türlü yıllardır yaptıklarımı yapmak istemiyorum. Eylülün başında bana "eylül de gel" diyen Ankara'ya, hala ayaklarım gitmemek için direniyor.

--Bu yaz, diğer yazlardan farklı mıydı? Hayır. Ama bu yıl bana bütün yıllardan farklıydı. Çok da umurumda değil ama, insan emeklerine üzülüyor, acıyor. Üstelik kendisi için de değil.

--Bildiği tek şey "malı ve davarı" olan çoban gibi, artık benim için de ülkede, şehirlerde olanlar, pek "mala davara zararı yok ise" bana da zararı yok; daha uzun kalacağım güneyde!..

--Hele herkesin okula, işe gittiği sehil(güneyliler sahile sehil derler) yerlerinde hala kalıyor olmak başka bir duygu.

--Sabah sabah işe üşüyerek gidenlerin içini ısıtayım birazcık, Güneyde hala havalar denize girecek kadar ılık ve deniz suyu da, sizin üşüyerek girdiğinizden daha sıcak. Çatlayan, çatlasın.

--Son bir haftadır bir şey dikkatimi çekiyor deniz kıyılarında. Ya yerli yabancı orta ve üst yaşlılar var, bir de enteresan, enteresan kızlı erkekli gençler.

--Ülkelerine gitmeden son gün, bir daha gelmek için totem yapıyorlar. Çok sevdikleri Barbi bebek, ayna, gözlük, tarak gibi eşyalarını kuma gömüp gidiyorlar.

--Bu saban sahile havlularını sermiş, arkadaşı denize girmiş, kıyıda güneşleyen bembeyaz tenli bir oğlan ile konuştum. İngiltere'den gelmiş. Üniversite öğrencisi. Fiyat uygun olduğu için, kız arkadaşı ile bu tarihi seçmiş.

--Bembeyaz teni ile güneşte, kendine peşkeş çekercesine duruyordu. Düşünerek. İlgimi çektiği için konuşmuştum.

--"Ne güzel memleketiniz var. Hala güneş var ve sıcak. Bilmem kaç ay daha sürecek" diyordu.

--Memleketime, ülkeme hayrandı. Havasına, suyuna, denizine, kumuna, güneşine. Doğanın verdiği her şeye!..

--Sonra sahilden duş alacağım yerlere giderken gözüm hep oradakilere takıldı. Yerliler hep aynı, ununu elemiş, eleğini asmış teyzeler, amcalar. Yabancılar ise, üç gün, beş gün en babayiğidi ise bir hafta kalıyordu. Hem de bu sudan ucuz ülkede.

--Zincir giyim mağazalarından, ellerinde poşetler ile değil, çuvallar ile çıkışlarından hiç söz etmeyeyim,

--Sahillerde ki yerliler ise, yabancıların ülkemizin doğasına hayranlıkları gibi; onların ülkelerinin sosyal ve ekonomik yapılarına, öğrencinin, sıradan vasıfsız bir işçinin ya da bir emeklinin ülkemizi doya doya gezip, eğlenip alıp-satıp harcama yapmasına hayrandılar.

--Ne garip bir çelişki.

--Yabancılar, atalarımızın kanları- canları ile aldıkları, yurt edindikleri bu toprakların doğasına hayran iken;

--Bizimkiler ise yabancıların siyasilerinin, devlet adamlarının sosyal devleti koruyup kollamalarına, devletlerinin yurttaşlarına sağlık, sosyal güvenlik gibi her konuda sahip çıkmalarına hayrandı.

--Herkesin ataları 1900'lerden sonra herkese çok şey bıraktı. Onlarınkiler onlara, bizimkiler de bize.

--Ama nasıl desem ki sevgili yabancılara hayran yurttaşım, onlar atalarının bıraktıklarına sahip çıkmışlar, korumuşlar;

--Ya sen?. Cambaza bak, gitti sahiller. Cambaz bak gitti sosyal devlet. Cambaza bak gitti devletin serveti.

--Eee sana ne mi kaldı.

--Yabancıları görüp, onların devletlerine hayran kalmak.

--Yine cinsliğim tuttu. Oğlum keyfine baksana. Hala çoğuna dar gelen, sana bol gelmiyor mu?. Huzur mu tepiyor seni ya.

--Sahiden neler oluyor bana?

--Ne yapayım Neşet Baba, "yazımı kışa çevirmeden" edemiyorum. Alem bize hayran, biz de aleme kurban.