İnsanlarda farkındalık görünce, öğrenince ve düşününce olur, oluşur.

    Doğduğunuz, yaşadığınız yer, yaptığınız işler, ilişkileriniz her şey sizin yaşamınızın temelini oluşturur ve bir kişilik geliştirir.

    Ben masum bir köy delikanlısı olarak, hali vakti yerinde bir ailenin oğlu olarak, okumak için uzun süreli çıktım, ana kucağından.

    Dolayısı ile herkesin bebek gibi sarılıp sarmalandığı evleri yerine,  her türlü olanak sağlansa da, aç kalırsan şuralarda yersin, parasız kalırsan bunlardan dilediğin kadarını alırsın denilse de, yaşam ile yüzleşmek, kendini gece olunca kendin sarıp sarmalamak durumunda olmak başka bir şeydi.

     Hani Servet Kocakaya'nın "Acılar beni tez büyüttü/ Genç olmuşum şu dünyada ne fayda" diye başlayan dizeleri gibiydi yaşamımız. Kendimize, kendimiz yetmemiz gerekti.

    Kristal Lokantasında yemek, Arabın yerinde şiş köfte yemek bizim için lüks değil sıradan bir şeydi. Ye çık, baban ödesin.

    Bütün bunların arasında bir şeyleri yeni yeni öğreniyorduk. Okulda her öğretmeninizden çok şey öğrenseniz de, bazı öğretmenlerinizden daha çok şeyler öğreniyordunuz.  Elinizden tutulmasının değerini hissediyor ve yaşıyordunuz.

    Ortaokul birde Türkçe yazılı kağıdının her yeri kırmızı kalem ile düzeltilmiş olsa da, sanki yıldızlar çizilmiş bir öğrenci gibi şefkat gösteren Cevriye (?) Hocamı, daha sonra boyumuzdan büyük roman, öykü, şiir kitaplarını önümüze yığan Mahmut (Akıncı) Hocamı,

     Daha Lise bir öğrencisi iken derste, okulda öğrenci, dışarıda arkadaş gibi gören ve davranan Feyza (Gencer) hocamı, Bahri (Ergün) Hocamı, Ali Şevket (Köktürk) Hocamı,

    Sınıfta anlattığı dersin ilk problemini çözen benim, yazılıda aynı soruyu yapamadığımın sebebini (tekrar etmemek) çok iyi gözleyip, yazılıdan aldığım kırık otları, sözlüde problem çözdürerek gideren Kimya Öğretmenin Halil (Avcı)Hocamı,

    Burada isimlerini sayamadığım ilk, orta, lise, üniversite öğretmenim gibi; ilkokulda, okumak için başka yerlere gider iseniz gerekli olur diyerek bize düğme dikmesini, yama yapmasını derslere ek olarak öğreten Halil (Lale) Hocam nasıl unutur; haklarını helâl ettiler mi ki?

     Bütün bunları laf olsun diye yazmadım. Hani çok yaygın sözler vardır. "İnsan okur", eyvallah. "İnsan, düşünen, üreten ve sorgulayan bir hayvandır", buna da eyvallah.

     Zaman öyle çabuk değişiyor ki, ben şahsen bu dünyaya 20. yüzyılda geldim ve 21. yüzyıla girişi de "ikinci milenyum" olarak yaşadım. Anlayacağınız asırlar gördüm, yaşadım.

    Şaka bir yana, hasbelkader devlette en alt kademeden en üst kademeye kadar birçok yer ve görevde bulundum, kişiler ile çalıştım. Edep, adap, sorumluluk, ar, haya, utanma duygusu nedir gördük, öğrendik örnek aldık ve yaşadık, yaşamımızın bir parçası saydık.

     Devlet demek, vatandaş için her şey demekti. Vatandaş var ise devlet vardı. Olmalı derdi, bize bu edebi, adabı öğretenler.

     Bizim yaşamımızda her şey doğaldı. Yediğimiz, içtiğimiz, ilişkilerimiz, her şey ama her şey.

    Bu yeni milenyum ile moda olan bir "organik"lik modası var. Bir zamanların "köy kahvaltısı", "Osmanlı sofrası" gibi ne idüğü belirsiz. Sanki, köylerde "serpme kahvaltı" hazırlanırmış, Osmanlı kahvaltısı diyenlerde, baldırı çıplak değilmiş de sarayın paşasıymış gibi.

      Herkes kendi tarihini yazmaya başlamış anlaşılan. Oysa bu devletin, milletin ortak bir kültürü, medeniyeti vardı; Arabın arkadan vurması, ihanetine; Avrupalının da sömürmek için bizleri her türlü oyunun ve hilenin içine çekme çabasına karşı, bu günlere taşımıştık.

    Son zamanlarda da devlet "çocuk oyuncağına" döndürüldü. Açıklamalar, kararlar, kimin hangi yetki ve sorumlulukla ettiği belli olmayan laflar. Laf edenlerin ettikleri lafların değeri ve anlamı?

     Bir zamanlar bizim eve girmesine izin verilmeyen ama benim çocuk aklım ile imrendiğim, sarı teneke kutularda bir yağ vardı, "Vita Nebati Margarini".

    Meğer "nebati" de bitkisel demekmiş.  Hani "organik" demenin doğal olmadığı gibi, "nebatinin" de pek bitkisel, doğal olmadığı kesin ki, biraz mesafeli olunurdu.

      Koskoca bir devlet, koskoca bir millet düşünün ki, kanun, kural, hesap, kitap yerine gözleri ile konuşuyor.

      İki sevgili kaçamak bir otel odasında buluşuyor. Oğlan çok romantik olacak, kıza "sevgilüm, gözlerimde ne görüyorsun?"

      Çok romantik bir cevap bekleyen oğlana kız "hiç, çapah" der.

      Ey halkım, siz daha ne kadar bu "çapahlı" gözlere bakacaksınız, ey Ak Partili yurttaşlar, dostlar siz daha ne kadar bu yavan esprilerin yerine, devlet ciddiyetini koyduracaksınız?

     Bize böyle öğretmediler de, içimiz yanıyor.