Sanki kimin umurunda da benim vicdanımın sızlaması.
Salaklık diz boyu olunca, "akıllılar" sefa sürerken, salaklara da
dertlenme düşüyor. Mu bakalım
--Türkü tadında yaşamak olanakları varken, bilirken, dert
milyonlardan sonra gelecekken, dertlenmek akıllı adam işi değil de, oldu bir
kere, çare yok!..
--Siz bunu bir sitem, bir serzeniş olarak
görüyorsunuzdur. Kimsenin böyle birdi olmadığından o sayfaları çoktan kapattım.
O konuda akıllandım. "Akıllı" insanlardan ders aldım.
--Zihni sinir projeler yapmak kanıma işlemiş sanırım. İlk
memuriyete başladık, genele de olmaz da bizim Genel Müdür çalışanların
odalarını geziyor, bizim oralara da uğradı. Sevgili Müdürün Öksel Göçmen'in de
olduğu bir ortamda, Genel Müdüre bir şeyler anlattık, haydi, iş hepimizin
başında kaldı
--Önce, kıytırık memurlar olarak, fizibilite (o günler ne
demek diye soruyorduk) hazırlayın talimatını verdi gitti. Hazırladık. Sonra da
gereğini yaptık. Devlet-i Aliye'nin nasıl çalıştığını öğrenmeye başlıyordum.
Önce, senden kıdemlileri aşacaksın, onlardan daha önce düşünmeyeceksin, ya da
onlara söyleyeceksin, onlar "uygun bulurlar" ise ki siz onu ANLARLAR
ise diye de anlayabilirsiniz.
--Devlette bir iş, ilk olarak bir yıl önceden planlanır,
programa alınır, bütçelenir, sonra da uygulayıcı bölüm tarafından tek başına ya
da eş güdüm yapacağı birimler ile ortaklaşa yaparlar.
--Er ya da geç olsa da ortaya bir hizmet, bir ürün
çıkardı. Bu, Demokratik Parlamenter Sistemin gereği TBMM'de kurulan
Hükümetlerin işleyiş şekli idi. İyi yaparsan halktan sonuç alırsınız
seçimlerde, olumsuz bir şey olmuş ise de, yılsonu yapılacak Maliye, ilgili
Bakanlık, Sayıştay denetimlerinde.
--İş düzgün yapılmamış ya da Devlet bilerek ya da
bilmeyerek Devlet zarar uğratılmış ise, sorumlulardan hesap sorulur, zarar
telefi edilirdi. Devletin/Halkın parasına helal gelmezdi.
--"Çanlar kimin çalıyor" diye sorup, yanıtını
veren filozof, şair Jhon Donne'nin orta çağ karanlığında vaazını dinleyenlere
dediği gibi, "çanlar sizin için çalıyor". Gerçekten, o gün de çanlar,
o günkü bizler gibi olanlara çalıyordu, bu günde çanlar bizler için çalıyor amA
duyan kim.
--Önceden hükümetlere 100 günlük süreler verilirdi. Sonra
6 aylık izlemeler yapılırdı, hani vicdanlı olmak için. Hani Oktay Akbal'ın
dediği gibi, "önce ekmekler (mi) bozuldu" yoksa, 24 ocak kararları ve
12 Eylül ile sistem ile halkımız da mı bozuldu bilemiyorum.
--Eğitim çökmüş, ekonomi çökmüş, sosyal yaşam çökmüş,
bunlar ben söylemiyorum, balık hafızalı olanlar için bakanların dönem dönem
açıklamalarına bir göz atın, göreceksiniz.
--Eskiden, Erbakan Hocam'ın taşınan temelleri vardı, ağır
sanayi temelleri olarak.
--Bu günlere geldik ki, Hocamı bile mumla arar olduk.
Gıcık mısın kardeşim, nedir 12 Eylül ile sorunun diyecek olabilir. Benim bir
sorunum yok, hatta akıllanmama bile sebep oldu. Yoksa ot gibi yaşayıp
gidecektim. Kafama vura vıra gerçekleri gösterdi. 24 Ocak kararları ile, Turgut
Özal aracılığı ile, ülkenin her şeyi satılığa çıkartıldı. "Benim memurum
işini bilir " diye de yol gösterdi ama aptallık başa bela işte. Bir türlü
bilemedik gitti. Ülkeyi yönetenler bir karar alıyor, milyonlarca Dolar
harcanıyor, sonra bir bakılıyor ki, olmamış, hemen bırakılıyor, nasıl olsa
DENETİM de yok salla gitsin sümen altına.
--Siz bazı gazetelerde çıkan SAYIŞTAY raporlarına, onlar
iki başı bozuğun iftiralarıdır. Ciddiye almayın.
--Sistem değişmedi, sistem çökertildi, bozuldu.
Unutmayın, "KURT DUMANLIK HAVAYI SEVER." Bu karambolde, herkes malı
götürme derdine. Amma az, amma çok. Herkes tuttuğu bal kadar parmak yalıyor.
Daha da ileri gider iseniz, başka yerleri, de yalarsanız kısmetiniz açılır.
Zengin, ünlü, haşmetli olursunuz. McKinsey olayı başla başına bir trajedidir.
Şıracının şahidi bozacı olanlar, önce alkışladı, sonra birileri neden ise olmaz
deyince, geri vitese takmak öyle zor oldu ki. Ben onları bile ciddiye
almıyorum. Olay böyle basite alınacak kadar sıradan değildir. Bir şey mi
biliyorsun. Yooo!.
--Bu konularda bir şey bilmek isteyenler, seçip
peşlerinden koşup methiyeler düzdüklerine sorsunlar. Bana ne!.. Bir yabancı ile
çalışmak isterseniz, yabancı sizin her şeyinizi araştırır, bilgi edinir ve
sonra da sizin ile masaya oturur. Devlet olsanız bile. McKinsey, ekonomi ve
maliye konularında danışmanlık için evet demiş ise, her türlü bilginizi elde
etmiş demektir. Ha verilmediyse de ne mutlu.
--unutmayın İMF, kurucu devletlerin şirketlerinin
borçlarını takip eder. Size kredi verir, verdiği krediyi de o şirketlerin
borçlarına ödemenize göz kulak olur. Önümüzde ki günler, borç ödeme günleri
gelince, soğanın kokusu çıkar. İyi izleyin. Devlet hovardaca yönetilme
eğilimine girmiş. Bu gidiş iyi gidiş değildir. Hani derler ya, "dünya
yansa çürümüm kadar yer yanar" diye. Ülke yanar, batar ise, benim
kaybedeceğim şeylerin sayısı az. Ha ben ahali olmasını da bilirim. Ama bu
şaşaya alışanlar, yarın o kıtlık günlerine alışamazlar. Bileler. "At
sahibine göre kişner". Yöneticileri es geçiyorum, devletin denetim
mekanizmalarını da, eğer halk, bu seçim süreçlerinde de denetim mekanizma
görevini yapmaz ise, "DENİZ TÜKENDİ". haberiniz olsun. Kıyılar, artık
"ÖZEL MÜLKİYETTİR" diye girişi yasaklanan koylar ile, özelleştirilen
Fabrikaların yerleri, İMARA AÇILACAK planlamalar ile karşı karşıya. Şeker
fabrikaları gibi, bir uluslararası şirket aracılık yapanlarca alındığı yıllar
sonra anlaşılır ama, ne işe yarar o gün anlamak. Devleti yöneten BÜROKRASİDİR.
Bürokrasi, bozulması işine gelenlerce bozulur, "BENİM MEMURUM İŞİNİ
BİLİR" mesajları veriler. Devlete sahip çıkmak, bürokrasiye sahip çıkmak
ile başlar. Yok öyle, hastanede doktor döverek, asker-polis'i
itibarsızlaştırarak sürece sessiz kalmak. Ekonomi çöker ise devlet, bürokrasi
çöker ise devlet, halkın güveni kaçar ise DEVLET ÇÖKER. Devletin, bundan haberi
olmasa da. DEVLET, devletin dışında herkese
gereklidir de.