Bizim oralarda gün görmüşlere sorsam, verecekleri yanıtı biliyorum. "Oğlum, bu topraklar, okunmuş, üfürülmüş" derlerdi. Evet ya bu topraklarda yüzlerce yıldır, ne Hızır Paşalar eksik olmuş, ne de Pir Pultanlar; ne "zındıklıkla suçlanıp" derisi Abbâsî Halifesi Muktedir Bi’llâh'ın emriyle yüzdürülerek idam edilen Hallâc-ı Mansûr'lar


Bu toprakların ne Bolu Beyleri eksik olmuş ne de Köroğlu’ları.


Gece bir tanıdığım telefon etti, "Duydun mu, PERİHAN ABLA (PULAT) hastanede yaşamını yitirmiş!.."


Nefesim tutuldu, için sıkıldı, üzüldüm ve her zamanki gibi eşek kadar adam olmama rağmen gözlerim nemlendi, üstüme ağırlık çöktü. Ve çaresizliğin isyanlarını ettim kendi kendime.


Öyküsünü bilmeyenler, onu sadece eylemlerde görenler için, hatta onu görüp de tanımayanlar için, o sıradan bir "Perihan Abla", hatta aklını yemiş falan da diyenler olabilirdi.


Ankara sokaklarının haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı eylemlerinin baş aktörlerinden biriydi. 1986'lardan sonra TRT'de yayınlanan Perihan Abla dizisinin ablası kadar olmasa da bilinir tanınırdı.


Temiz, gösterişsiz ve kendine giyinirdi. Onu görüp haline acıyan bile çıkabilir ama onun gözlerindeki inancı görene ve sesini duyana kadar ona para bile verebilirdi.


Ama toplumsal ve sosyal sorunlara çok duyarlıydı.


Çünkü o bir SAYIŞTAY DENETÇİSİ, herkesin anlayacağı ifade ile, "devletin kör tek kurşunun hesabını soran" denetim hakimiydi.


Hani Pir Sultan’ın dediği gibi;

"Gönül niçin ahvalimi bilmezsin/ Bendeki yaralar da türlü türlüdür

Öğüt versem öğüdüm dinlemezsin/ Bendeki yaralar türlü türlüdür

Açma zülüflerin yellere karşı/ Bülbül figan eder güller karşı

Gel ağlatma beni ellere karşı/ Bendeki yaralar türlü türlüdür" der gibiydi.


O, Sayıştay Denetçiliği görevlerinde DEVLETİ MALİ AÇIDAN KORUMA gibi görevlerinin olduğunu bildiği gibi, emekli olduktan sonra da halkın sorunlarında duyarsız kalmamış, haksızlığa uğramış yurttaşların sorunlarının ve hak arayışlarının hep yanında olmuştu.


Hatta bir gün, onu yakından tanıyan, birlikte Sayıştay'da çalışmış bir tanıdığıma, onun bu sallapati, kendine özensiz gibi düşündüğüm giysiler ile neden dolaştığını sorduğumda; aldığım yanıt beni çok üzmüş ve çok da uyandırmıştı.


"O, aldığı emekli maaşının çoğunu yoksul öğrencilerine burs verir" dediği zaman içim bir kez daha "cız etmişti" Perihan Abla için.


Öğrenciliği 1960'lı yıllarda Ankara'nın en iyi fakültelerinde geçmiş. SAYIŞTAY "Denetçi Yardımcısı " olarak başladığı mesleki kariyeri denetçilik ve yüksek sorumluluk isteyen görevler ile sürmüştü.


Yine onu yakından tanıyanlar, "Sayıştay Hakimliği’nden emekliydi ama O insanlıktan hiç emekli olmadı" derler.


Önemli günlerde ve anmalarda Anıtkabir'de, yapılan Ulusal Bayram kutlamalarında, en çok da KHK mağduru akademisyenlerin eylemlerinde görür olmuştuk onu.


Ankara'da Mülkiyelilere Komşu Yüksel Caddesi’ndeki "Kitap Okuyan Kadın" heykelinin önündeki bir eylem sırasında, bir polisin kendisine "Sen daha ölmedin mi?" deyince, "Karar verdim 100 yaşına kadar yaşayacağım" demişti ama 78'ine kadar direnebilmişti.


Yine bir eylem sonrası polis müdahalesinde kafasından yaralanmıştı. O hali ile bile gösteriler ve protestolarda yerini almıştı ama kaldırıldığı hastanede uzun süren tedavilere vücudu direnememiş, dayanamamıştı.


2021 Martının ilk günü gözleri yummuş, kendisini anılarımıza emanet etmişti.


Işıklar içinde yıldızlar yoldaşın olsun PERİHAN ABLA, Emekli Sayıştay Denetçisi Perihan PUSAT, haksızlığın, adaletsizliğin simge mücadelecisi, güzel kadın. Güle güle.


Ve Perihan Abla bizde hep bu Ahmet Kaya'nın bu türküsü söylemek düştü ne yapalım: "Üstüm başım toz içinde/Önüm arkam pus içinde / Sakallarım pas içinde/Siz benim nasıl yandığımı/ Nereden bileceksiniz".


Bu dünyada söylediğin türkünün kalanını orada da "Taş duvarlar yıkıp geldim/ Demirleri söküp geldim/ Hayatımı yakıp geldim hey!.." diye söyleyecek misin?