Daha önceleri de yazmıştım ama, olayı dolaylı anlatmıştım, "R Komplex" ya da "R Sendromu"nu. Ya da yönetimde "Sürüngenler Sendromu" anlayışı ve yaklaşımını.

Anladığım kadarı ile, herkes olanları ya görmek istemiyor ya da anlamak istediği kadarı ile anlıyor. Ne acı.

Ya bu konuda kafa yoran var mı diye baktım, anladım ki, çok az kimse var ve kimseler de gerçekleri ile yüzleşmek istemiyor.

Yazan, çizen ve aşağılamayı bile göze alanların alınlarından öpüyorum ama, geçimini yazdığından, çizdiğinden, kapısına kul olduğu üniversitesinden, siyasi partisinden sağlayan bazılarına da sözüm yok. Ama size ne oluyor ya. İsyanım size.

Bu isyan da bir alem. En azından bugün için yediği önünde yemediği ardında, yarında "soğanın cücüğüne razı" olarak, yaşamının sonuna kadar köyünde, atalarının tarla-tokatında yaşayabilecek biri iken, bu isyan, huzursuzluk ne ve niye?

Siz karar verin!..

Hacettepe'den "Sosyal Antropoloji" dersleri Hocam, Prof Dr Bozkurt GÜVENç'in "Herkese Bilim ve Teknoloji" internet sayfasında ders niteliğinde yazdığı "R Komplex" yazısını bari anlatayım size!..

"Sürüngenler düzeyindeki ilkel memeli içgüdülerin uyarılıp canlandırılması ve çağdaş toplumlarda akıl ve mantık dışı yönetim ilişkilerine yol açması. Konu başlığındaki “R-” harfi sürüngenleri; “kompleks” ise, dilimizde ‘aşağılık ve üstünlük kompleksi’ olarak bilinen, karmaşık ruh halini temsil ediyor

Özetleyerek tanımlamaya çalıştığım ilkel ruh hali, Afrika ve Güney Amerika’nın geri kalmış toplumlarda sıkça görülebilir de İtalya ve Almanya gibi bilim, sanat ve felsefeye katkılar yapan, ünlü kişiler yetiştiren gelişmiş kültürlerde neden/nasıl ortaya çıkıyor?

Araştırmacı Mac Lean, sosyologların İkinci Dünya Savaşından sonra yanıt aradıkları çağdışı olguya, “R-Kompleks”, ilkel sürüngenler mantığı adını veriyor. Aşağılık ya da üstünlük kompleksi gibi algı yönetimi veya mühendisliği ile başlatılan ve sürdürülen toplumsal ruh-sağlığı sorunu üç aşamada yaratılıyor:

Toplum ve bireyler, önce “Biz ve Onlar veya Ötekiler” gruplarına bölünüyor.

Ardından, korku ve dehşet kültüründe yaşamaya zorlanıyor.

Karşıt gruplara bölünen ve çatışmalar içinde bunalan toplum, zalim düşmanlara karşı ilkel bir birlik ve bütünlüğe sığınıyor.

R-kompleksi’ne tutulmuş olan gruplar, çaresizlik içinde bunalan, ezik ve yenik düşmüş bireyler, eşlerinden, patronlarından, güçlü sınıflardan nefret ederken... korku ve çatışma ortamını yaratan masum ve mağdur görünen liderle özdeşlik kuruyor. Algı mühendisliğini tasarlayan ve yöneten lider, topluma şu mesajı veriyor:

Ben de sizler gibiydim ama bugün başka yerde güçlüyüm. Oylarınızla, beni destekleyin ki düşmanlarımızın canına okuyayım, sizleri ve toplumu düze ve refaha çıkarayım.

Bu amaçla, sürekli olarak yeni bir ülke, toplum ve hatta dünya yaratmaktan söz ediyor. Geleneksel ve töresel değerlerle özlemleri çarpıtıyor. Başarılı bir söz ustası olan lider kültürel değişme ve gelişmenin yolunu ve yönünü geleceğe değil, geçmişin şanlı zaferlerine, mutlu günlerine çeviriyor. Toplulukların egosunu överek gözetim ve denetim altında tutmaya çalışıyor. Zora düştükçe çoğu liderler gibi dine sarılıyor. Tanrı’nın kendisine kutsal görevler verdiğinden söz ediyor. Bu inancını savunan sadık danışmanlar buluyor. Şüpheye düşen, sorgulayan yoldaşlarla yolunu ayırıyor. Onları gerçekleri görmeye, yuvaya dönmeye, hidayete (doğru yola) davet ediyor. Direnenleri dışlıyor.

Zengin koruyucular - Yoksul oylar

İlkelere değil sandıktan çıkan ve çıkacak oylara önem ve öncelik veriyor. Kendisini destekleyen grupların yoksulluktan kurtulmasını istemiyor. Zengin koruyucular yaratırken, yoksulların yokluktan yakınmasına fırsat vermiyor. Her işe karışıp, hemen her konuda konuşarak, dünya güçlerine meydan okuyarak adını gündemde ve manşette tutuyor.

Yerini ve gücünü korumak için uygarlığın ve insanlığın evrensel değerlerini ya inkar, ya da ters yüz ediyor. Bu rolünü o kadar başarıyla sürdürüyor ki giderek, bütün söylediklerine, kendi kerametine, yakın çevresiyle birlikte inanmaya başlıyor.

İşte bu son aşamada dönüşü olmayan sınıra ulaşıyor, kendi yarattığı kaderinin ağına düşüyor. Artık, geri dönmesi mümkün değildir. Yanıldığını kabul etmektense, yanıltanlardan, kumpas kuranlardan yakınıyor. Uyaranları, eleştirenleri vatan haini olarak cezalandırmaya kalkıyor. Birlik ve dirlik için, kültürel çeşitliliği değil, ötekileştirmeyi, milleti değil ümmeti savunuyor. Bu tutumun, dönüşü olmayan bir gidiş olduğunu bile bile.

Bir köşeye çekilip kendisini ve gücünü yenilemeyi düşünemiyor.

İktidar ve itibarını korumak için her şeyi değiştirmeyi savunuyor. Tarihin efsane liderler katında yerini alacağı günleri bekliyor."

Yönetenler açısından durum bu da sana ne oluyor ey halkım. Hani "biz bize benzerdik." Ne oldu da "biz" ve" onlar" diye ayrıldık!..

DÜŞÜNSEK Mİ? Her boyutu ile 2021'in değişen ve dönüşen Dünyasında, ülkemizin bu halini.