Artık bir şeyleri fark etmenin zamanı geldi de geçiyor, "başarı"
nedir, neye başarı diyeceğiz ya da kimlere başarısız diyeceğiz.
Bırakın Dünyayı, Evrende bile her atomun, organizmanın, sistemin bir
devinimi var. Buna doğru ya da yanlış demek için doğru değildir.
Bunu yazarken aklıma geldi, doğru ya da yanlış ne ve kime göre.
Yıllar önce Üniversitede "Sosyal Antropolojiye Giriş" derisini
aldık ve bir çok bölümden kişiler ile birlikte Beytepe'de bir amfide ışıklar
içinde uyusun Prof Dr Bozkurt Güvenç Hocanın dersine girdik.
Bir gün hoca hepimize bir soru sordu, "az kültürlü, kültürsüz, çok
kültürlü insan olur mu?" diye.
Sokak bilgilerine göre neden olmasın. Sıradan konuşmalarda duyarız, hepimiz
de duymuşuzdur, "çok kültürlü adam/kadın" ya da bunlar amma da
"kültürsüz ya" diye.
Eeee bu bilgiler ile Üniversiteye gelmiş gençler olarak, üstelik bizler
felsefe, psikoloji, mantık gibi dersler okuyan dönemdendik. Olur diyen de olmaz
diyen de vardı ama, hiç kimse hocanın istediği yanıtı verememişti.
Bozkurt Hoca, "çocuklar, kültürün azı, çoğu olmaz. Kültür insanların,
toplumların birlikte zaman içinde yarattıkları bir süreç içinde oluşur. İyisi,
kötüsü de olmayacağı gibi" dedi ve uzun uzun anlatmıştı. Ve hocam
haklıydı. Kırsalın, kasabanın, şehirlerin, gecekonduların ya da ülkelerin bir
yaşam biçimleri vardı ve bu bağlamda bir yaşam sürmüşler ve sürmekteydiler de.
Dolayısı ile buna iyi kötü, az çok demenin bir anlamı yoktu.
Başarı da böyle bir şey.
Kişinin genetiğinden tutun da, eğitimine, yaşadığı koşullara kadar, hele
bizim gibi bir ülkede yaşıyor iseniz "devlet-i aliye"nin size
direttiği koşullara ve şartlara göre eğitilmek ve öğrenmek durumdasınızdır.
Sıradan sokak söyleşilerine bakın, sorunlara verilen yanıtlara bakın,
cehaletin zirvesini nasıl zorladığımız göreceksiniz. Görgüsüzlüğün nerelere
kadar ulaştığına üzülüyorsunuzdur.
Geçilmeyen yolları, uçulmayan havaalanlarını yapıp, kimin ne işine yaradığı
ihalelere güvence verip vergi afları, muafiyetleri teşvik edilenlere aktarılan
paraların sadakası ile kapatılan köy okullarına öğretmen yollansa, köylerin
ekonomik koşullarının kötüleştirilip, şehirler "ucuz işgücü" olarak
insanların gecekondulara taşınmaları teşvik edilmeseydi, kırsalda, şehirlerin
gecekondularında bunlar yaşanır mıydı?
Dört yıl ilk, dört yıl orta, dört de lise eğitiminden sonra, nasıl bir adil
ortam sağlıyor ise, girilen Üniversite sınavında sıfır çeken öğrenciler var
ise, bu öğrenciler on iki yıl boyunca ne öğretildi diye sormak gerekmez mi?
Devlet, kurumlar, eğitim sistemi kendini sorgulaması gerekmez mi?.
Türkiye'de ise, gerekmez. Çünkü, Üniversiteler de, artık dört, beş yılı harcama
yerleri olmuştur artık.
Eğitim, olması gerektiği gibi verilmiyor, olmuyor, ülkenin ne genel ne de
özel bir planlaması var. İktidarı eline geçirenlerin ve yurtiçi- yurtdışı
ittifaklarının öncelikleri var. O kadar.
Ülke kaynakları, insanından, doğal kaynaklarından, dağından, ovasından,
derelerine kadar bir planlama yapılmıyor. Kimin ne ilişkisi, kimin adamı ya da
madamı var ise, boyu, gücü kadar iş bitiriliyor.
Coronavirüs salgını, yangınlar, seller ve bunların getirdiği ve yaşatacağı
sorunlar diz boyu. Bacaklarımız balçık içinde ama aşağı bakmadığımız için
görmüyoruz. Görmediğimiz içinde farkında değiliz. Bilmiyoruz.
Bir şeyin farkına varalım artık, kendini, konusu, komşusunu düşünmeyen bir
toplum, millet olup çıktık.
Gittikçe ilkelleşiyoruz. Yetmiyormuş gibi bir de ülkemizin sorunları
yetmiyormuş gibi, boyumuzdan büyük dünya sorunlarına dalıyoruz.
Başarı ve başarısızlık burada ne? Ölçümüz ne olacak belli değil.
Artık toplum ve bireyler olarak bir şeyin farkına varalım, batıyoruz. Bu
kafayla gidersek de yok olacağız.
Unutmayın, bir zamanlar bu topraklarda, BÜYÜK SELÇUKLU, ANADOLU SELÇUKLU
DEVLETLERİ, sonra BEYLİKLER DÖNEMİ BEYLİKLERİ/DEVLETLERİ ve OSMANLI DEVLETİ var
idi. Ama yoklar.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti yaşıyor ise, değerini bilelim.
Başarıları kişiselleştirmek elbette ki önemli ama, bu durumlarda toplumsal
başarılara gerek vardır.
Başarılı mıyız, değil miyiz, siz karar verin.