Bir insan ömrüne sığmayacak o kadar şey
yaşandı ki şunun şurasında!
Bir Afrika özlü sözü ."sular yükselince balıklar, karıncaları yer; sular
çekilince de karıncalar balıkları yer. Kimse bu günkü üstünlüğüne güvenmemeli.
Kimin kimi yiyeceğine, suyun akışı karar verir!.." der.
2000'li yıllar ve AK Partinin kuruluşundan bu yana, su, balık ve karınca
rolleri o kadar çok değişti ki sormayın gitsin. Kimler geldi, kimler geçti
şarkısı bile artık nostaljik oldu. Tansu Çillerler, Mesut Yılmazlar, Mehmet
Ağarlar, Erkan Mumcular, Deniz Baykallar, Süleyman Demireller, Fethullah Gülenler,
Çevik Birler..
21.yy, meğer ne çabuk da adam harcayıp, tüketiyor muş ya. İnanılmaz. Herkesin
bir kabusu olmuş. Herkes biri birini yemiş. Bu günün muktedirleri de herkesi
yemiş. İnanamıyorum doğrusu, böyle sayıp döküp bakınca olanlara.
Yıl 1997, aylardan şubat, günlerden 28. Çevik bir adam çıkmış, tarumar etmiş
ortalığı, gün olmuş Gülen bir adam çıkmış mahvetmiş koskoca bir Ergenekon
efsanesini yerle bir etmiş. Ölümler, kıyımlar, acılar
Sam Amca, takmış bir kere buralara kafayı, demir çizmeleri ile çimenlerin
üzerinde fink atacak..1 Mart 2003'de, karıncalar Deniz Baykal rolünde, koskoca
Sam Amca ve hayallerini yerle bir ederken, gün olmuş, Sam Amca Gülen bir adam rolü
ile Deniz Baykal'ı yerle bir etmiş..Denizlere okyanustan sular taşınmış,
halkımız ve umutları da, törpülenmiş ve aşınmış!..
Ve 2014'ler, 2015'ler derken bir 15 Temmuz 2016 günü, vatan evladı sanılan
"düşman, dayamış vatanın bağrına hançerini" ama hala "dayasın
düşman vatanın bağrına hançerini, Bulunur elbet kurtaracak bahtı kara
MADER'(ana)ini" diyeceklerin ortaya çıkamaması, ne acı. Bir ileri, bir
geri. Satranç tahtası olmuş "yalnız ve güzel ülkem". Atlar, filler,
piyonlar, ROK yapılan şahlar ve kaleler. İnanılır gibi değil.
Gele gele geldik, 16.Nisan 2017'ye. Meğer ne karaymış bu halkımın yazısı,
melese de koyun ile kuzusu, çoban kırmızı başlıklı kızın masalından da beter.
Kurt mu, kuzu mu, anane mi hiç belli değil.
"Zor oyunun kuralını bozar" elbet. Artık herkes kendi oyunun kuralını
kendisi koyuyor; ha başında ha ortasında ha sonunda. Ne oluyor diye
"sorsan öldürürler, sormasam öldüm" derdi Neşet Ertaş usta bu işe.
Biz de öyle.
Gürültü çok fazla ama doğanın bir dengesi vardır, bir de Karadeniz işi yengesi.
Biz denge ve yenge arasında gelip, gidip duruyoruz toplum olarak bu aralar.
Açtığı soruşturmalar dolayısı ile görevden alınan hakimler, savcılar,
"dere geçilirken at değiştirilmez" iken, araba bile değiştiren başkanlar,
amcalar, Sayımlar, suyumlar, kayyumlar.
Ziya Paşanın sözleri ile, "idrâk-ı mealı, bu küçük akla gelmez, Zira bu
terazi, bu sikleti çekmez" Yani, bizim küçük aklımız bu "yüksek
fikirleri" anlamıyor. Zaten de bu terazi, bu ağır yükü de taşıyamıyor.
Herkes, her şeyi sonsuz ve sınırsız sayıyor ama. Bu ülke ne türküler yaktı
acılarına. Mehmet Erdem'in sözleri ile.
"şikayetim var cümle yasaktan
dillerim hakim bey bağlasan durmaz.
gelsin jandarma, polis karakoldan
fikrim firarda mahpusa sığmaz. Eyvah!..
gün gelir yerle yeksan olurum
gün olur şahım şah-ı devranda
kanun üstüne kanun yapsalar
söz uçar, yazı iki cihanda
iki cihan da eyvah!...
............................. ..."
Acaba diyorum, bu hakim ve savcıların görevlerinden alınmadan açtıkları
soruşturma ve dava dosyalarından, halk oyalamalarında yapılan, ben yaptım
oldular, CHP ve diğer parti ve kuruluşların yaptıkları yazılı başvurular, "bir
yerlere not olarak düşer mi " diye düşünmeden de edemiyorum be hakim
beğ!..Dilimde hala o türkü söz uçar gider, yazı iki cihanda, ne dersiniz hakim
beyler!....