Artık öyle dalıyoruz yaşamın derinliklerine, neresinden başımızı çıkartıp etrafa bir bakacağımızı bilemiyoruz. Ya da farkında olmuyoruz. Her zaman bir önemli bir işimiz oluyor, telaştan dolanıp duruyoruz. Neden ise!..

 

Kuşluk vakti etrafa bön bön baka baka yürüyerek bir yere gidiyorum. Yazın en sevdiğim giysi, kısa pantolonlar. Der derde deva torba gibi cepleri var.

 

Telefonum çaldı. Arayan kişinin beni bu vakitte araması için pek bir sebep yoktu. Bir sorunu olmalı sevgili arkadaşımın güzel kızının diye düşündüm. Hoş bugüne kadar bir isteği ya da sorunu da olmamıştı. İçime doğmuş gibi sadece onu dinlemek istedim.

 

Üzgün bir ses tonu ile "İbrahim Amca,  Babamı kaybettik" dedi.

 

İnsan bazı şeyleri kabullenmek istemiyor. Sevgili Düriye ile konuştuktan sonra çok ama çok eskilere, çocukluğumuza gittim

 

Güzel kızına adını verdiği biricik annesinin bizi piknik yapsın diye giderken yaptığı tatlı katmerler gözümden geçti," aman oğlum, sizle büyüyeceksiniz, yiyin, yiyin" diye yanaklarımızı okşadığını bir kez daha hissetim o an.

 

Sonra, sıra arkadaşı olduğumuz için, Aziz Nesin'in Namus Gazı öykü yapıtının o unutulmaz "Burnum kısıldı" öyküsünü, öğretmeniniz ders tekrarı yapın dediği saatte okurken, gülmekten kendimi alamayıp, sınıf başkanı olarak mahcubiyetim, Hasan'ın boş ver diye tesellileri.

 

Sonra, Anne-Babalarımızın zorunlu gider ve harçlık diye verdiği paraları harcamayıp, amcalarımıza babam öder diye yazdırıp, cebimizde kalan paralar, Hasan Gülkokan'ın mavi Murat 124 ile, Osman Manis, Arif Can, ekemez isek Bekir Can ile dört, beş kişi şu anda yerinde yeller esen Konyaaltında ki Çakıl Gazinosuna, 15-16 yaşımızda,  yaşımızın tutmamasına rağmen bir şekilde girip program izlemelerimiz ve Hasan'ın rahatlığı tebessüm ettirdi.

 

Artık aramızda olmayan Bahri Ergün, Müzik hocamız Mithat, biyoloji Hocamız Feyza Hanım ile Düzlerçamı pikniklerimiz geçti gözümün önünden.

 

Bahri Hocam ve Mithat hocalarımız ile sık sık hafta sonu kaçamakları yapar, hafta içinde de sınıf başkanı olarak, denge tutsun diye ben yalancı toklar yerdim. Hafta sonu arkadaş, hafta için öğretmen öğrenci modunu hiç bozmadık. Onlar da bunu bildiklerinden, bizi azıcık şımartılardı ve eğlenmenin tadına doyum olmazdı.

 

Sonra, lise bitti, ben Ankara, Hasan İstanbul, Osman İzmir Arif ve Bekir de başka başka yerlere dağıldık.

 

Ne hocalarımız ile, ne de arkadaşlar olarak hiç ayrılmadık. Elbette ki yaşam her birimiz bambaşka kulvarlara sürüklemişti. Ben yine Ankaralara revan olmuştum. Bahri ve Mithat hocalarımız Alanya'ya atamalarını istemişlerdi. Osman, Arif ve Bekir ise Antalya'yı mesken tutup çalışıyorlardı.

 

Hasan Ağa oğlu idi. Ailenin işleri onu yeterince uğraştırıyordu.  Yazları Korkuteli, Kışları Antalya meskeni olmuştu.

 

Zaman çok acımasızdı. Herkes iş, güç aile için uğraşlar derken vakit uçup gidiyordu.

 

Yine de güzel anılar yaşamışız. Ben bir Alanya ziyaretimde Bahri Hocam ile o günleri andık. Arkadaşları al gel demişti. Ve bir kaç kere cümbür cemaat hep birlikte gitmiş, biz nasıl ağırlayacağını bilememişti. Onun kaybından sonra da mezarını, çocuklarını ziyaret gidiyorduk hep birlikte. Bu güz de gidecektik mezarına birer demet çiçek ile.

 

Alanya'nın o tepesinde, Bektaşlar Mezarlığında  bizim için ulu gibi uyuyan Bahri Hocamızı ziyaret edip, ona takılacaktık hani Hasan.

 

Olmadı be Hasan. Biz birlikte iken hiç büyümezdik ki. Hep o 15-16  yaşlarında kalırdık. Hep 15-16'sında birer Liseli olurduk.

 

Ve sen, bir sıcak yaz günü bizi bıraktın be Hasan. Güzel dostum. Can arkadaşım. Sen benim yakınlarımın Hasan Ağabeyi idin , ben seninkilerin İbrahim Amcası.

 

Bu gün güzel Kızın ile konuştuktan sonra, sevgili Osman, Arif, Ankara dolaylarında sevgili Akif ile yine kulaklarını çınlattık be Hasan.

 

Sen belki bizi bıraktın gittin ama, Feyza Hocam ile de ruhuna selamlar yolladık be sevgili Hasan.

 

Ah o genetik kalp. Ah kalp. Kalp. Seni bir 26 Ağustos sabahı bizden alıp götürdü. Sevgili Hasan, sana içimiz yanıyor desek anlar mısın. Tatlı tatlı gülerdin. Ama gerçekten içimiz yanıyor.

 

Senin ile çocukluğumuzdan bir parça daha gitti be hasan. Hem de bu kadar erkenden. Mezarında çiçeklerini  bu koca adamların gözyaşları sulayacak be Hasan.

 

Tüm yazılanlar birleri için haklı olarak çok boş ve anlamsız olabilir. Ah be sevgili Hasan, sen giderken bizlerden de birer kocaman parçalar götürdün be sevgili Dostum, güzel Can Arkadaşım. Kardeşim.

 

Hani denir ya, "ölen ile ölünmez" diye, ölensiz de yaşanmıyormuş be Hasan. Hep bir şeyler eksik, bir yerler boş oluyormuş!..

 

Toprağın bol, mekanın Cennet olsun güzel Kardeşim, Can arkadaşım. Sevgili Hasan. Hasanım!..