‘Siyasetin de
gazeteciliğin de suyu çıktı’ başlıklı dünkü yazımın girişinde Antalyalı
bazı gazetecilerin gazetecilik mesleğine yönelik düşünce ve yorumlarımı
aktarmak istediğimi vurgulamıştım..
Sevgili dostum Yunus
Ünsal, suyu çıkan gazeteciliği anlatmak istediğimi, ancak yazının tamamına
yakınını siyasete, CHP ve İYİ Parti’ye
ayırdığımı belirterek, eleştiride bulunmuş..
Vatanda gibi okuyucu da her zaman haklı..
Biz gazetecileri, haber ve yorumlarına gelen tepkiler,
eleştiriler,yorumlar mutlu eder..
Bunun için de Yunus Ünsal’a eleştirisi ve uyarısı için
teşekkür borçluyum..
Gelelim suyu çıkan gazetecilik konusuna..
Antalya özeli için de, Türkiye geneli için de tablo
aynı..
Bir zamanların en
gözde, en itibarlı meslekleri arasında ilk sıralarda bulunan gazetecilik çok
acıdır ki şimdilerde siyasetle birlikte en güvensiz iş kolu haline döndü, daha
doğrusu dönüştürüldü..
Gazetecilik artık halkın haber alma hakkını kullandıra, halkın
gözü kulağı olan bir meslek değil de, para, güç ve koltuk kazandıran bir meslek
haline geldi..
Gazeteciliğin bu
hale gelmesindeki en önemli etken ise gazete, televizyon, dergi, radyo ve diğer
kitle iletişim araçların patron koltuğunda gazeteci kökenli olmayanların
oturması..
Tamamı olmasa bile patronlar, gazete, televizyon, radyo,
dergi ve son dönemde sosyal medyayı isimlerini parlatmak, yeni iş alanlarına
kaymak, daha çok ihale almak için silah olarak kullanıyor..
Bunu yaparken de öncelikle gazetecilerin görevlerini
onurlu, kimseye muhtaç olmaksızın yapmasına olanak tanıyan 212 sayılı yasayı ya yok saymaları..
Hal böyle olunca
da ‘ne iş olsa yaparım’ anlayışında olanlar gazeteci oluyor..
Çünkü kimileri boğaz tokluğuna
çalışıyor, kimileri ise ‘gazeteciyim’
diyerek hava atmak için kolları sıvıyor..
Yozlaşan, giderek kimlik kaybeden gazetecilik mesleği ‘internet gazeteciliği’ ile tamamen
rayından çıkmış durumda..
Ciddi, işini adam gibi yapanlara sözümüz yok..
İki cümle kuramayan adam internet gazetesi ile birden
kendini sektörün içine atıyor.
Amaç belli gazeteciliği hem çevre yapmak, hem de tehdit
aracı olarak kullanmak..
Antalya’da bunun örneklerini saymakla bitmez..
Denetim olmadığı
için, otokontrol mekanizması bulunmadığı için adamlar asıp, kesiyor..
Havalarından da geçilmiyor arkadaşların..
Nerede yemekli,
kahvaltılı, hediyeli toplantı var koşturuyorlar..
Başköşede yerlerini alıp, arzı endam ediyorlar.
Bu tiplerin sayısı sürekli artıyor..
Burada kamu kurum
ve kuruluşlarının sahip, yönetici ve basın büroları gibi, Antalyalı siyasetçilerin de suçu var..
Ne idüğü belirsiz kişileri onlar şımartıyor..
Bu arsız, yüzsüz tipleri muhatap kabul edip,
böbürlenmelerine, aynaya bakınca ‘benden
büyük gazeteci var mı ?’ diye
kasım kasım kasılanlara prim tanıyorlar..
Kimisi bir siyasi partiyi
ele geçirmiş..
Kimileri bir ya da birkaç belediyeye kapağı atmış..
Kimileri bir kamu
kuruluşuna kapılanmış..
Kimileri cüzdanı kabarık bir patronun yalakalığına
soyunmuş..
Gazetecilik işte
bunlar yüzünden yozlaştı, gözden düştü, vatandaşın güvenini yitirdi..
Olayın bir başka yönü ise taraf ve bitaraf meselesi..
Ana akım medyada
olduğu gibi Antalya’da da gazeteciler kamplaşmış durumda..
İktidara yakın gazeteciler var, onlar bir eli yağda, bir
eli balda tatlı bir hayat sürüyorlar.
Halkın haber alma
hakkını kullandırmak, gazeteciliğin evrensel ilkelerine uymak gibi bir dertleri
yok..
Gazeteciliği, gazeteci gibi yapmak isteyenler, her türlü
zorluğa rağmen ayakta kalmaya çalışıyorlar..
Eğilip,
bükmeden,birilerine yaranmak için medya maymunluğu yapmadan işlerini adam gibi
yapmaya çalışıyorlar..
Antalya’da sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen gerçek
gazeteciler, ‘yıkılmadık ayaktayız’
mesajını vermekte kararlı bir duruş sergiliyorlar, sergilemeye de devam
edeceklerine kuşku duyulmuyor…