“Biz Anadolu insanıyız. Ekmeğimizi taştan çıkaran bir yapımız var. Ama gün gelir birer taş gibi doğamıza zarar verenlerin karşısında durmasını da biliriz. Sayımız az gibi görülebilir belki ama biz doğayı savunanlar, yasaları, makineleri olanlardan daha güçlüyüz. Herkes bunu böyle bilsin. Ağaç kıyımından kaçan ceylanları düşününce kendi kendime dedim ki, ‘çek develerini, git çadırını Kaz Dağlarına kur. Biz hepimiz tek tek aynı göğün yıldızları gibiyiz. Bütün bu yıldızlar bir araya gelmeye görsün. Bu karanlığı bir gün aydınlatır”

Araştırmacı gazeteciliğin önde gelen ismi Yusuf Yavuz’un ‘Artık canlıların kanı akıyor’ başlıklı dünkü yazısının bir bölümünde bu ifadeler yer alıyordu..

Anadolu’yu karış karış gezen, ancak Antalya’ya ayrı bir sevdalı olan Yusuf Yavuz,  aralarında çok sevdiğim arkadaşlarımın, dostlarımın da bulunduğu Sarıkeçili Yörüklerinin Kadın Önderi Pervin Çoban Savran’la çok çarpıcı bir söyleşi gerçekleştirmiş..

Hoş görüşüne sığınarak çok önemsediğim bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Pervin Ana, Çanakkale Kazdağları’nda sürdürülen orman katliamına tepki gösterip, şunları söylüyor :

“Anadolu’nun herhangi bir köşesinde bir tahribat yaşandığında içim yanıyor. Biz elektrik kullanmıyoruz. Çadırımızda internet de yok. Ancak çocuklarım telefonlarından izlemişler. Kaz Dağları’ndaki ağaç katliamından kaçan ceylanları anlattılar bana, çok etkilendim. Gece uyuyamadım, sabaha kadar düşündüm, Kendi kendime dedik ki- Çek develeri, Kaz Dağları’na çadırını kur, direnenleri yanında yer al”

Sarıkeçili Yörüklerinin kadın Önderi Pervin Çoban Savran, konuyu Toroslara getirerek, şu çarpıcı ifadeleri kullanıyor:

“Bizler de burada, Toroslarda direniyoruz yıllardır. Yok edilen doğamı, coğrafyamız için direniyoruz. Ama o kadar sessizce direniyoruz ki, sanılmasın ki bu sessizlik rahatlıktan kaynaklanıyor. Biz rahatlığımdan sessiz değiliz. Biz Anadolu insanıyız. Yeri geldiğinde ekmeğimizi taştan çıkaran bir yapımız var. Ama gün gelir ekmeğimizi çıkardığımız o taşlarla her birimiz birer taş olup dikiliriz yıkımın karşısına. Biz doğayı ve yaşamı savununlar böyle insanlarız. Taşı altına çevirerek değil, her birimiz birer taş gibi dikiliriz yaşamı yok eden insanların karşısına. Bunu böyle bilsinler”

Türkiye’nin sahipleri Kaz Dağları’nda çok anlamlı bir buluşma gerçekleştirdiler.

‘Su ve Vicdan Nöbeti’ sadece Türkiye’ye değil, Avrupa’ya, dünyaya çok anlamlı mesajlar verdi.

Türkiye de bir şeylerin hızlı bir şekilde değişmeye başladığının mesajlarının sonuncusuydu Kaz Dağları buluşması..

Aralarında Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan’ın da bulunduğu onbinler, ülkeye, doğaya, atalarımızdan kalan mirasa sahip çıkmakta çok kararlı olduklarını haykırdılar Kaz Dağları’na çıkarken..

İtiraf edeyim ben Salda Gölü’nden sonda Çanakkale Kaz Dağları buluşmasını çok kıskandım.

Antalya’da yıllardır çok yönlü tahribat ve talan sürdürülüyor..

Rantçılar ve yandaşları ormanları, dağları, sahilleri, yeşil alanları yok ediyor, kazanmak, daha çok kazanmak için arsızca her yere saldırıyor,  bu katliama bir avuç Antalya sevdalısı direniyor, Antalya’nın sahipleri ile sadece seyrediyor.

Antalya’nın taşına da, kuşunu da göz koyanlara Antalyalı” Dur arkadaş, burası benim şehrim paylaşmanıza izin vermiyorum” diyerek karşı çıkmıyor, bir avuç doğasever ile meslek odalarının çabası yeterli olmasa da kimi zaman yargının da desteği ile talanı, tahribatı önlüyor.

Çanakkale-Kaz Dağları direnişi Antalya’ya model olmalı..

Antalya, artık kabuğunu kırmalı, ‘Antalya’nı sakini değil de sahibi’ gibi davranmalı..

Birlik olmalı, dayanışmalı, kentine, kaynaklarına sahip çıkmalı..

Antalya’ya yönelik rant saldırılarına karşı göğsünü siper etmeli..

Kimse şunu aklından çıkarmasın..

Halktan büyük güç yok..

Antalya, gücünü göstermeli, Antalya için kurulan rant-talan-paylaşım düzenini bozmalı..Çünkü başka Antalya yok..