Antalya Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taha Karaman, Genel Sekreter Dr. Metehan Akbulut Yönetim Kurulu Üyeleri Dr. Cumhur İzgi ve Dr. Tülün Temizkan ile sağlık konuşuldu. Akdeniz Gerçek Gazetesi olarak söz sağlıkçılarda dedik ve Antalya Tabip Odası Başkanı Pr. Dr. Taha Karaman ile koronavirüs, maskeler ve alınması gereken tedbirleri konuştuk.

 

-Koranavirüs vakaları, omicron virüsü vasıtasıyla mutasyona uğrayarak yeniden yükselişe mi geçiyor? Nasıl tedbirli olmamız gerekiyor? Hiçbir sağlık sıkıntısı yaşamasak da tekrar maskeleri ortak alanlarda kullanmaya devam mı etmeliyiz? Kısaca bize bilgi verebilir misiniz?

 

Koronavirüsün Avrupa’da bir takım ülkelerde yeniden artmaya başladığını görüyoruz. Maalesef Türkiye’de istatistiğimiz yeterli değilken son zamanlarda vakanın açıklanmasında artık 10 binlerden bahsetmeye başladık. Yaz döneminde korona daha az oluyor diye insanlarda bir anlayış var. Ama şimdi görüyoruz ki sıcak yerlerde korona olmayacak diye bir kural söz konusu değil. Belki sıcağın şöyle bir etkisi olabilir, kapalı ortamlar azaldı. Ama sıcakta da korona oluyor insanlar. Bu anlamda kalabalık yerlerde, havasız yerlerde, muhakkak korunmalıyız. Koronavirüsün yükselmesinin şöyle bir zararı var yeni varyantlar da kapı açıyor. Şu anda aşılar belirli varyantlarda daha etkiliyken bu tempoda giderse yeni vakalar arttıkça bir anlamda varyantlarda artacak. Şöyle bir şansımız var; az da olsa aşı yapılmış olması önemli. Yani bir anlamda burada yapılan aşıların etkisini görüyoruz ölüm sayısının azalması nedeniyle. Ama bu ne kadar devam eder yeni varyantlarda ne olur onu çok kestirmek mümkün değil. Kesinlikle korona basit bir grip gibi değil. Korona geçirenler daha çok hastalanıyor. Bazen aylarca süren koronalar da var. Grip aşısı her sene yapılıyor. Muhtemelen korona da bu şekilde yeni varyantları da içine alacak şekilde dönemsel olarak yapılacak.

 

-Aşının zararı olmaz mı?

 

Olabilir ama zarar fayda hesabı yapmak gerekiyor. Yani şu andaki ölümlerin bir miktar azalması ki son zamanlar da arttığı da söyleniyor ama şu anda azalmasının en temel nedeni aşıların faydasını görmemiz. Ancak şu anda kalabalık yerlerde, dikkatli olmak zorundayız bireysel olarak. Bu konuda Sağlık Bakanlığı açıklama yapmasa da yeniden kendimizi ve yakınlarımızı korumak zorundayız.

 

-Diğer bir konu da yapımı devam eden bir Şehir Hastanesi yatırımı var Antalya’da. Bu konuda çok kez açıklamalar yapıldı. İhale süreçleri, müşteri garantili işleyiş sistemi, kent merkezine uzak oluşunun eksileri gibi bu olumsuzluklar hep söylene geldi. Ama sağlık müdürlüğü yetkililerinden veya bakanlık yetkililerinden yapılan açıklamalar çok pozitif. Büyük bir sağlık problemine neşter olacak büyük bir yatırım şeklinde gösteriliyor. Şunu merak ediyoruz. Arasında doktor da olan milletvekillerimiz var ama onların kendi ilçelerinde bile atanamayan bölümler var, doktor eksiklikleri var devlet hastanelerinde. Hekimler belli ilçelerde üç gün bir yerde diğer gün başka bir ilçe hastanelerinde görev yapıyorlar. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Antalya’daki sağlıktaki sıkıntılarımız, sorunlarımız ve bunları nasıl aşabiliriz noktasında neler söyleyebiliriz?

 

Normalde halkın sağlığa erişimi çok önemli bir konu. Yani insanlar bir sağlık kuruluşuna rahatlıkla ulaşabiliyorsa tedavi şansı biraz daha artar. Şehir Hastaneleri’nin en büyük özelliği birincisi şehir dışında olması. Bir anlamda ulaşım konusunda bir sıkıntımız var. Acil bir durumda yakında bir hastaneye ulaşmak çok daha önemli. İhale süreçleri, müşteri garantili işleyiş sistemi şunu gösteriyor; hastadan çok müşteri mantığı hakim. Bir anlamda bu hastanelerin işletmesi başka birilerine veriliyor. Sonuçta bir bakıyorsunuz her şey özelleşmiş vaziyette. Şu anda kontrol edemediği kadar maliyet çıkmaya başlıyor. Artı bir de müşteri garantisi veriliyor. Bunlarda başka bir sorun. Devralan şirketlerin bir kısmı yurtdışındaki şirketlere de devredebiliyor haklarını. Sağlık Bakanlığı isterse sözleşmeyi iptal edebilir ve bunu yaptığı yerlerde var. Bu düzeltilebilir ama doğru bir bakış açısıyla düzeltilebilir. Yani halk sağlığını önceleyen bir bakış açısı düzeltilir. Sağlığı sadece müşteri ilişkisi gözüyle baktığımız zaman düzeltme şansımız kesinlikle yok.  

 

Bir başka sorun da eğitimdir. Şu anda bir giderlerse gitsinler mantığı oldu. Bu çok doğru bir şey değil. Bu konuda asistan hekimleri öne çıkarmak gibi bir hava sezmeye başladık. Asistan sayısını, alımını arttırdılar. Yüzde 7 civarında asistan sayısı alımı arttı. Burada ki en büyük sorun bu kadar asistanı kim eğitecek. Birçok yerde eğitim verecek hoca bulmak zor oldu. Bu şu demek oluyor kişi eğitim görmeden uzman olacak demektir ki bu önümüzdeki kuşaklar için çok tehlikeli bir süreci tanımlıyor. Yani yeterince eğitim almamış kişiler uzman olarak çıkmak zorunda kalacaklar. Bir başka şey ise hekimin değersizleştirilmesi. Bu tür yetersiz düzeydeki hekimlerde piyasaya çıkarsa o zaman değersizleşme giderek artacak. Sonuçta şiddet olayı da en büyük sarmallardan birisi hekime yönelik, sağlıkçılara yönelik şiddet çok fazla var. Şu anda 5 dakikada bir randevu muayenesi veriliyorsa eğer 5 dakikada bir kişinin tanı konması tedavi düzenlenmesi mümkün değildir. Doğal olarak tıbbi hatalarla karşı karşıya kalacak insanlar. Biz her zaman tam bir muayenenin zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Zaten randevu alamaz hale geldi insanlar. Doğal olarak özel hastanelere doğru bir akış var. Bir anlamda hekimlerin değersizleştirilmesi, insanların sağlığa ulaşmadaki güçlükleri bunların hepsi birlikte düşünürsek sağlıkta şiddette artar sorunlar da artar tıbbi hatalarda artar. Ve gerçekten önümüzdeki dönem sağlık alanında iflasın daha da netleşeceği gördüğümüz bir alan haline geldi.

 

-Görevlendirmeler konusunda neler söyleyebilirsiniz? Sürgün mü Görevlendirme mi nasıl algılanıyor? Çözümü nedir?


Geçmişte şu sözü çok kullanıyordum Türkiye’de hekim azlığı yoktur, dağılımı bozuktur. Bu dağılma parasal nedenlerle giderek arttı. Antalya’da asistan olarak gelen bir insan ya da tayinle gelen bir hekim başka yere gitmeye kalkıyor çünkü Antalya’da kiralar da çok arttı. Ekonomik koşullar Antalya özelinde çok farklılaştı. Yani bir anlamda sürgün yeri haline gelmiş gibi düşünebilirsiniz. Çünkü geçinme şansı yok asistanın. Bir böyle bir sorun var. İkincisi ise görevlendirmeler çok yaygınlaştı. Çeşitli görevlendirmelerle sürekliliği de bozmuş oluyorsunuz. Normalde bir bölgede hasta hekim ilişkisinde belirli zamanlarda kontroller olur, hasta takibi olur. Hasta takibi de zorlaşmaya başladı demektir. Bu hem hasta için olumsuz hem de hekim açısından da olumsuzdur. Çünkü siz bir hastanızı takip etmezseniz tedavideki sorunları görmezsiniz.”

 

-Sağlıkta hem hastalar açısından hem de sağlık çalışanları açısından büyük problemler olduğunu biliyoruz. O nedenle Aile hekimlerinin de başlattığı bir iş bırakma eylemi var. Buna dair ne söylemek istersiniz?

Biz Tabipler Birliği olarak tüm hak arama eylemlerinin yanındayız. Çünkü çok büyük sorunlar var. Aile hekimleri en çok yükü çeken gurubu da temsil ediyor. Grev kararlarında onlara yardımcı olacak ne varsa oda olarak biz her zaman yanlarındayız birlikteyiz. Bizim üyelerimizde bu eyleme doğal olarak katılacak.

 

-Aile hekimlerinin kazandıkları ücret geçmişte onlar için iyi bir yaşam sunarken kendilerine, bugün maalesef geçim sıkıntısı yaşadıkları söyleniyor. Yoksulluk sınırında bir rakam söz konusu sanırım.

Maalesef şu an ki durumda gerçekten koşullar çok kötü. Sorun sadece tedavi etmek değil, koruyucu önlemleri de almak. Eskiden sağlık ocağı diye bir sistem vardı. Orada yapılması gereken görevlerden bir tanesi hasta bakmaktı. Burada sadece hasta hekim ilişkisi muayene düzeyinde kalırsa eğer bir tehlike ve sağlık sisteminin daha da zor durumda kalacağı anlamına geliyor. Sağlık sistemini bütün olarak ele almak gerekir.

 

-Teşekkür ediyoruz. Umuyorum birlikte sizlerin sesi olarak sorunların ve çözüm önerilerinin aktarımında katkı sunabiliriz ve daha güzel günlerde daha sağlıklı günlerde beraber oluruz.

 

 

SONGÜL BAŞKAYA

 

 

 

 

 

 

 

Editör: TE Bilisim