Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz (TOBDA) Şube Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi Manavgat’taki çıkan yangında çam ağaçlarının daha çabuk yanmasıyla ilgili oda başkanlarının “Artık çam ağacı dikmeyelim. Onun yerine yanması biraz daha zor olan, aynı zamanda meyve vererek köylümüze, ekonomiye, doğada yaşayan canlılara katkı sağlayan ağaçlar dikelim” çağrısına, ağaçlandırma kampanyalarına ve ne yapılmasına ilişkin karşılık gazetemize önemli açıklamalarda bulundu

 


    Manavgat yangın bölgesini incelemelerde bulunan Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Okan Hançer’in ve Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Bayram Ali Çeltik’in ziyaret sonrası sosyal medya hesaplarından seferberlik ilan edilmesini, artık çam ağacı dikilmemesini, bu konunun tartışmaya açılması gerektiğini vurgulamaları üzerine, Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz Şube Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, yanıt verdi. Başkan Neyişçi, “Kızılçam ormanları kolay yanarlar. Defne de kolay yanar. Kolay yanmalarının ekolojik bir nedeni vardır. Kolay yanmaları demek bunlardan vazgeçelim anlamına gelmiyor. Yanmalarının nedeni onların içerisinde reçine olması değildir. Biz ormancıların veya uygulayıcıların bu ormanların nasıl yöneteceğimizi bilmememizdendir” diyerek cevap verdi.

 

“HER YERDE MEYVE AĞACI YETİŞTİRİLMEZ”

    Türkiye Ormancılar Derneği Batı Akdeniz (TOBDA) Şube Başkanı Prof. Dr. Tuncay Neyişçi, gazetemize yaptığı açıklamalarda şu bilgileri paylaştı: “Her yerde meyve ağacı yetiştirilmez. Meyve ağaçlarının Antalya’ya gelişi çam ağaçlarının gelişinden çok daha sonra. Çam ağaçları kaç milyon yıldan beri buradalar. Kızılçam ağaçları kolay yanarlar. Kolay yanmalarının nedeni de ekolojik olarak belli aralıklarla yangın çıkmasını istemeleridir. Köylülerin diktikleri zeytin ağacının atası da ormandadır. Sadece zeytinle yaşanmıyor, oduna da ihtiyaç vardır. Sadece elma ağacıyla da yaşanmaz kozalağa da ihtiyaç var reçineye de ihtiyaç vardır.”


“KOLAY YANMALARININ EKOLOJİK NEDENİ VAR”

    “Kızılçam ormanları kolay yanarlar defne de kolay yanar. Defnenin o aroması kolay yanmasını sağlamak içindir. Kızılçamın reçinesi de kolay yanmasını sağlamak içindir. Çünkü milyonlarca seneden beri insan olsun ya da olmasın yangınlarla mücadele ederek bugüne kadar gelmişlerdir. Bugün varlarsa bu kızılçamlar bu mücadelelere çözüm ürettikleri için vardır. Kolay yanmalarının ekolojik bir nedeni vardır. Kolay yanmaları demek bunlardan vazgeçelim anlamına gelmiyor. Yanmalarının nedeni onların içerisinde reçine olması değildir. Biz ormancıların veya uygulayıcıların bu ormanların nasıl yöneteceğimizi bilmememizdendir.”


“ORMANIN SAHİBİ KİM?”

    “Zeytin de kolay yanan bir ağaçtır. Ama köylerde yanmamışsa bakım yapıldığı içindir. Köylüler, zeytin ağacının altlarında yanacak bir başka malzemeye izin vermezler. Çünkü gözü gibi korurlar. Sahibi odur. Ormanın sahibi kim? Kimse değil. O köylüler ormanda yangının çıkmaması için dikkat sarf etmezler. Ama yangının kendi meyve bahçelerinde çıkmaması için her türlü tedbiri alırlar. Bu bir insan yaklaşım meselesidir. Yani bir sahiplik meselesi var. Ormanların halkın mülkiyetinde olması başka, devletin mülkiyetinde olması başka bir şey. Meyvelik alanların özel mülkiyet olması başka bir şey. İkisi yanma bakımından çok önemli farklılıklar ortaya çıkarıyor.”


“BİLGİ SAHİBİ DEĞİLLER”

    “Bizim ağaçlandırmacılarımız, ormancılarımız yangına dirençli, orman yetiştirme konusunda bilgi sahibi değiller. Üniversiteler benim gibi araştırmacılar bu konularda bin kere yazmışlardır ama bunları okuyan yok. Niye? Çünkü devletin ormanını yönetiyorsunuz. Yanarsa hiç kimseyi sorgulamıyorsunuz. Hiç orman yangınları için bir orman bölge müdürünün veya bir işletme müdürünün, bir orman şefinin yargılandığını duydunuz mu?  Duymadınız. Öyle teknik yönetmek gibi kaygıları da yok.  Sorun ağacın türünden değil, ormanların devletin olmasından. Bilgiye, iyi yönetmeye karşı istekli olmamalarından kaynaklanıyor.”


“YÖNETSEL BİR SORUNDUR”

    “Kızılçam yeni bir şey değildir. Niye yeni yeni söyleniyor. Çünkü ormanların içine taş ocağı da yaptınız, maden ocağı da yaptınız, HES de yaptınız, çöplük alanları da yaptınız, ikinci konutlar yaptınız, fabrikalar yaptınız, hiçbir tedbir alınmadan. Orman içerisine bu kadar fazla insan girerse, bu kadar da risk artar. Yani yönetsel bir sorundur, ağaç türüyle ilgili bir sorun değildir.”


“YANLIŞ BİR POLİTİKADIR”

    “Orman Genel Müdürlüğü’nün temel politikası insanların ormanlar üzerindeki olumsuz etkisini aza indirmek içindir. Onun için de köylülerin keçilerini, büyükbaş hayvanlarını orman içinde dolaştırmasına izin vermezler. Bu da bana göre çok yanlış bir politikadır. Bu da köylülerle ormanlar arasındaki ilişkiyi sevgiye değil, dayanışmaya değil, düşmanlığa itiyor. Keçisini ormana sokmadı, dal kesme dendi vs gibi. Bunlar vatandaşa anlatılarak yapılmış olsaydı, insanlarla ormancılar arasındaki ilişki karşılıklı anlayışa, sevgiye dayalı olurdu.”


“BİLİMSEL HİÇBİR ALT YAPISI YOKTUR”

    “Milyonlarca seneden beri bu coğrafyada olan bitki türlerini kolay yanıyor diye 15 sene 30 sene öncesine bakmadan söylemek kadar yanlış bir şey olamaz. Bunların bilimsel hiçbir alt yapısı yoktur. Bu çam ağaçlarının yaşları en azı benim kadardır. 30 sene önceki orman yangınlarından bu kadar şikayet ediyorlar mıydı? Bunun başka nedenleri de var dediğim gibi nüfus artmış ormanın içerisinde bir sürü şeyler girmiş. Tedbirlerimizi almamışız. Biz ormancılar olarak kızılçamın kolay yanan bir tür olduğunu, diğer maki elemanlarının daha kolay yanan türler olduğunu çoktan beri biliyoruz. Yönetirken de ona göre yöneteceğiz.  Kızılçamlar daha kolay yanarlar ama bunun yanma risklerini yanma aralıklarını nasıl kontrol edebiliriz dediğiniz zaman eğitimli kişiler bunun çözümünü bulur.”


“MANAVGAT VE SERİK ÇOK YANGIN ALIRLAR”

    “Manavgat’taki yangın kızılçamın yanmasıyla ilgili değildir” diyen Başkan Neyişçi, “Manavgat ve Serik çok yangın alırlar. Çünkü Aksu ve Köprüçay ırmakları doğrudan doğruya kuzeye açılırlar ve bu kuzeyden de poyraz rüzgârları rahatlıkla denizin altına kadar gelirler. Diğer yerlerde dağların üzerine çıkıp soğumak ondan sonra inmek durumundadırlar. Serik’e Manavgat’a geldikleri kadar sıcak inemezler. Bu sıcak rüzgârlarda orada her şeyi kurutur. Rutubeti aşağı yukarı yüzde 10’lara düşmüştür. Sıcaklık aşağıda zaten daha fazladır. Bir de onun üzerine rutubetini iyice kaybetmiş kurumuş rüzgârlar gelir. Onun için orada büyük yangınlar olur” şeklinde konuştu.


“ORMANLAR İHATA EDİLMELİ”

    Başkan Neyişçi, “30 yıl önce dediğimiz gibi, bu ormanlarımızı yeni kuracağımız ormanlarla bu gelen kuzey rüzgârlarına karşı ihata edin. 100-150 metre mesafeyle Selvi ağaçlarıyla bu rüzgârları engelleyecek rüzgâr perdeliği yapılmış olsaydı bu rüzgârların hiç birisi bu büyük etkiyi yapmazdı. Yani çözümü var anlamında söylüyorum. Biliyorsanız sorunu, tedbirini alırsınız” dedi.


“DOĞAYA ŞANS VERİLMELİ”

    Yanan orman alanlarıyla ilgili neler yapılacağına dair ise şu bilgileri aktardı: “TEMA vakfından tutunda futbol federasyonuna kadar herkes fidan kampanyası başlattı. Ağaçlandırma kampanyaları başlattılar. Bundan büyük bir yanlış olmaz. Doğa kendisini yeniler. Yapacaklarsa bir kampanya, doğaya 1 yıl şans tanıyacaklar. Yangından etkilenen yerlere 1 yıl dokunmayacaklar. Doğa büyük ölçüde kendi felaketini kendisi çözecektir. Çözemediği yerler olursa ki olacaktır. O fidanlarını giderler oraya itinayla doğayı bozmadan hırpalamadan dikerler. Ağaçlandırmaysa ağaçlandırmayı orada yaparlar. Ama asıl olan oraya hem dozerlerle hem de kepçelerle girip ağaçlandırma çalışmasını başlatmak değil doğaya şans vermektir. En azından 1 yıl.”

 

Fadime Yiğit

Editör: TE Bilisim