Gazipaşa Belediye Başkan Adayı Mehmet Ali Yılmaz’a destek için Gazipaşa’ya gelen Kadından Sorumlu eski Devlet Bakanı Önay Alpago,  izlenimlerini gazetemize aktardı. Samimi tavrıyla esnaf ziyaretleri ve Tıp Bayramı dolayısıyla yapılan hastane, sağlık ocağı ziyaretlerinde büyük ilgi gören Alpago, yerel seçimleri değerlendirdi.

Songül Başkaya:İYİ Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi millet ittifakının Gazipaşa Belediye Başkan Adayı Sayın Mehmet Ali Yılmaz’ın CHP İlçe örgütüyle ve İYİ Parti’nin desteğiyle yaptığı ziyaretlerde bulundunuz. Nasıl bir ortam gördünüz? Durum nedir?

·         Önay Alpago:Açıkçası ben tahmin ettiğimden daha canlı, daha ilgili ve bize daha yönelik bir sosyal yapı gördüm. Bundan da çok mutlu oldum. Sanıyorum hem Gazipaşa adayımız hem Antalya Büyükşehir Belediye Başkan adayımız hem de yurttaşlarımızın birlikte geliştirdikleri bir birliktelik görüntüsü ve inandırıcılıkla seçmen üzerinde etkili olmuş. Gittiğimiz her yerde insanların kimi zaman sözleriyle kimi zaman gözleriyle büyük destek verdilerini gördüm ve bundan çok mutlu oldum.

Songül Başkaya: Türkiye’de son dönemde yerel seçimden çok sanki bir genel seçim havası var gibi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın bizzat sahalarda miting alanlarında olması, önemli büyük kentlere dair, büyükşehirlere dair adaylardan daha çok ön plana çıkması ve tabloyu da ekonomik alanın yaratacağı gündemden çok siyasi ve bir takım manipüle edilecek söylemlerle farklı noktalara çekmesi sonrasında durum seçimleri nasıl etkiler? Seçmen bunu nasıl görüyor sizce?

·         Önay Alpago: Sayın Cumhurbaşkanı’nın hedeflediği ve arzu ettiği noktada görmüyorum. Eğer öyle olsaydı bir cumhurbaşkanı yerel seçimler için bir aday gibi ya da sadece bir parti genel başkanı gibi davranır ve yaşardı. Oysaki günde üç dört mitingle o kendi diliyle kendi ifadesiyle yakalayamadığı konsolidasyonu sağlamak adına büyük bir çaba gösteriyor. Neden sağlayamadığını anketlerden görüyoruz. Anketlere bu kadar meraklı olan Sayın Erdoğan ilk defa anketleri ciddiye almadığını inanmadığını önemsemediğini ifade ediyor. Şimdi şüphesiz kendi elinde bizdekinden çok daha fazla anket vardır. Ama bizim de kamuoyuna yayınlanmış olan anketlerimizde baktığımız ama gördüğümüz şu bir kere halkın gündeminde diye bir konu yok. Halkın gündeminde Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada beka sorunu bir tehdit altında yaşandığına ilişkin bir kaygısı yok. Şüphesiz her ülkenin beka sorunu vardır. Bizim gibi daha stratejik ülkelerde Türkiye gibi Polonya gibi su yolu dediğimiz ülkelerin her zamankinden daha fazla dikkatli olması ve güvenlik çemberi içerisinde yaşaması gerekir. Ama böyle olmadığını anketlerde gördük. Son zamanlarda sıralamalarda sizin sorunlarınız nedir diye sorduğumuz zamanda birinci sırada işsizlik ikinci sırada hayat pahalılığı ve yoksulluk üçüncü sırada eğitim dördüncü sırada Suriyeli göçmenler beşinci sırada terör tehdidi geliyor. Bu sayın cumhurbaşkanının tersten başa belki alırsak önceliklerinin olacağı bir değerlendirme. Her ne kadar bir genel siyasetin hukuklaşması ve hesaplaşması olarak görse de sayın cumhurbaşkanı gittiğim her yerde gördüğüm bunun bir yerel seçim olduğu ve adayların olmuş olduğu noktasıdır. Öyle de olması gerekir çünkü herhangi bir ilin ya da ilçenin kaybedilmesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığı sona ermez. Ya da üç beş belediye eksik, beş altı belediye fazla olmakla Türkiye’nin ilelebet payidar olacağına ilişkin bir tablo ortaya çıkmaz. Bu sadece o kent yönetimlerinde kamu yararını önceleyen, bilimselliği önceleyen şeffaflığı ve hukuk kurallarını önceleyen bir yerel yönetim yarışıdır. Bu yarıştan kazançlı değil kaybederek çıkacağını gördüğü için sayın cumhurbaşkanı yerel seçimlere girmiyor dikkat ederseniz kent yönetimlerindeki bu kıstaslar üzerinde değerlendirme yapmıyor. Sadece yaptığı halkı bir kutuplaşma noktasına taşımak ve biraz hoyrat, biraz hırçın bir söylemle de seçimlerin kendiyle ilgili sonuçlanması çabasından ibarettir.

Songül Başkaya: Geçmişteki parti liderlerini değerlendirdiğimiz zaman hepsi kamuoyunda karşı karşıya galip gayet siyasi nezaket içerisinde tartışma yapıp gündemi değerlendirebiliyorlardı.  Ama şimdi geldiğimiz noktada kendisine oy vermeyen,  seçmen ya da ana muhalefete ilişkin bazı söylemler var. Bu seçmen tarafından da tepkiyle karşılanıyor. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? CHP’yi çukur, çöp, terör gibi ibarelerle yan yana getirmesi ne derece doğru? Bu acaba kendi seçmenini kemikleştirmek adına atılan bir adım mı? Aslında AKP seçmeninde de bu güne kadar oy verip ve artık rahatsız olan ve artık oy vermeyecek çok fazla insan varken bu hamlelerle o seçmene mi oynuyorlar?

·         Önay Alpago: Tabi ki. Konsolidasyon istediğim kadar gerçekleşmedi sözü bunun bir itirafıdır aslında. Yalnızca MHP ile olan birlikteliği istediği gibi yoğunlaşamadığı gibi o nedenle sizin de söylediğiniz gibi kendi seçmeninden de ciddi kopuşlar oluyor. Bunun iki türlü sakıncası var. Bunlardan bir tanesi herhangi bir belediye seçimini kazanmak için toplumu bu kadar kutuplaştıran ve neredeyse yüzde 50’sini yalnızca CHP’yi değil. Artık bu durumu çok zenginleştirdi. CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, HDP, PKK, YPG hepimizi aynı parantezin içine aldı. Bu çok tehlikeli ve talihsiz bir tariftir. Ancak ben şunu gördüm, bizim halkımızın refleksleri bütün bu tahriklere kapılmama konusunda çok iyi düzeyde. Hala farklı mezheplere ait, farklı coğrafyalara ait insanlar birbirlerinin iyi gününü paylaşıyor, kötü gününü paylaşıyor. Bugün mevlitlere katıldık orada bir parti yok bir acı paylaşımı var. Bir söz vardır çok severim onu. Kardeşine kardeş demezsen yabancıya efendi dersin.  Biz gerçekten çok mükemmel bir milletiz. Bütün bu siyasal ve yöresel farklılıklarımıza rağmen ve bir cumhurbaşkanının asla söylememesi gereken, ‘çete diyor, alçak diyor, terörist diyor, çöp diyor çukur diyor’, hepimizi farklılaştırmanın ötesinde düşmanlaştırmak gibi bir söylem içerisinde götürüyor bizi seçimlere. Bir cumhurbaşkanının anayasa gereği milletin birliğini devletin bütünlüğünü temsil eden insandır. Yeminini de buna göre yapmıştır. Zaten başkanlık sisteminin en büyük sakıncası burada ortaya çıktı. Genel başkan olarak eleştiremiyorsunuz, eleştirdiğiniz zaman cumhurbaşkanına hakaret içerisine giriyor. Ama kendisi bir cumhurbaşkanı olarak milletin yarısını, en talihsiz, en yanlış sözcüklerle sıfatlandırıyor.  Umarım seçim biter bitmez hem o kendi sözcüklerine dikkat eder hem de millet sabrını yüceliğini gerçekten azizliğini tahriklere rağmen bozmadan sürdürür. İkinci nokta seçimlerin kendisi açısından, kendi başkanlığının iktidarlığının sorgulanması açısından kritik bir viraj olduğunu düşünüyor. O kritik virajı alabilmek adına sertleşen, hiddetli, öfkeli bir sesle de konuşuyor.  Kendi başkanlığının tartışılması, dünyanın sonu değil.  Bütün dünyada, bütün parlamento , hatta başkanlık rejimlerinin uygulandığı Amerika Birleşik Devleti’nde bile zaman zaman yöneticiler sorgulanır. Beğenilmiyorlarsa da değiştirirler. Bu demokrasiyle olur demokratik yöntemlerle olur. Eğer olacaksa Türkiye’de de olur.  Ama o iktidarı kaybetmeme hırsı ve iktidarın başında yönetiminden ayrılmamak konusundaki hırsı ve kararlılığı, ne yazık ki şiddet diline dönüştü. Acı olan, gönül belediyeciliği deniliyor. Gönül insanın sevgisidir, hayatının güzelliğidir. Ama bir gönül belediyesinin gönül sözü bile bu kadar nefretle şiddetle söyleniyorsa ya gönül belediyesi olmasaydı ne olurdu diye düşünüyoruz.

 

 

SONGÜL BAŞKAYA

 

Editör: TE Bilisim