Bir iletişim şirketinden gelen faturada 7.-TL gecikme bedeli istendiğini gördüm. Mobil telefon şirketine hiçbir ödemeyi gecikmeli yapmadığım halde bu 7.-TL nereden çıkmıştı?


“Belki birkaç gün gecikmişimdir” diye düşündüm. 


Önce “Yedi lira için itiraz etmeye değer mi?” diye düşündüm.


Uzun aramalardan sonra ilgili şirketin elemanlarından birine telefonla ulaşmayı başardım. Böyle bir gecikmem olmadığını, olsa bile birkaç günlük bir gecikmenin cezasının yedi lira olamayacağını, bunun fatura bedeline orantısının yıllık aşırı yüksek bir faiz oranına denk düştüğünü, ayrıca uzun yıllardır aynı şirketin müşterisi olduğumu, bu kadar vefalı bir müşteriye böylesi bir cezanın insafla bağdaşmadığını bildirdim. 


Durumu araştıran yetkili bir yanlışlık olduğunu, faturayı iptal edemeyeceklerini ancak gelecek faturadan düşülmesi için gereken işlemi yapacaklarını bildirdi. Daha sonraki ödemeyi hiç gecikmeden yaptım. Fazladan aldıkları, gecikme bedelini faturadan düşüp düşmediklerini de iş telaşından denetleme olanağım olmadı. 


Peki, bu yazı neden yazıldı?


Bu ay gelen faturaya bakınca yine aynı miktarda “gecikme bedeli” kesildiğini gördüm. Demek ki bu bir “gecikme cezası” değil bir “salma”, “sorma ver” parasıdır.


Gelen faturalarda hangi kalemlerde ne kadar kesinti yapıldığını bakmadığımızdan ve miktarlar da düşük göründüğünden yurttaşlarımız “uğraşmaya değmez” diyerek itiraz etmiyorlar.


Oysa bu bir soygundur. 33 milyon aboneden kesilecek 7-TL güya “gecikme cezası” her ay bu şirkete hiç yoktan 2,3 milyar lira haksız kazanç sağlar. Sessiz sedasız, itirazsız temyizsiz, mis gibi her ay 2,3 milyar lira kazanç!


Türkiye sadece Maliye Hazinesinden 128 milyar doların kime nasıl verildiği bilinmeyen bir şekilde soyulmuyor. Eğer bu para liraya çevrilerek 81 milyon insanımıza paylaştırılsa her birimize 26.000.- TL düşecek kadar yüksek bir miktardır. Bu inanılmaz meblağın kime verildiği, hangi döviz kuru üzerinden devredildiği iktidar tarafından halen açıklanmış değildir.


Türkiye ayrıca yönetimi AKP’nin eline geçmiş, kamu malı olmuş şirketlerin faturalarındaki hilelerle de soyuluyor.


Bunları yazmamın bir nedeni de Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 113. Maddesi'ni halkımızın dikkatine sunmaktır. Aynen şöyledir:


“Dernekler ve diğer tüzel kişiler, statüleri çerçevesinde, üyelerinin veya mensuplarının yahut temsil ettikleri kesimin menfaatlerini korumak için, kendi adlarına, ilgililerin haklarının tespiti veya hukuka aykırı durumun giderilmesi yahut ilgililerin gelecekteki haklarının ihlal edilmesinin önüne geçilmesi için dava açabilir.


Bu çeşit davalara yasadaki terimle “topluluk davası” deniliyor.


Buradan tüm halkımıza sesleniyorum.


Lütfen faturalara boyun eğmeyin. Haksız ve şüpheli gördüğünüz alacak kalemleri için Tüketiciyi Koruma Dernekleri'ne başvurun.


Kendinizin ve çocuklarınızın nafakasını bu insafsız, merhametsiz, adaletsiz, soyguncu takımına yedirmeyin.