Antalya Baro Başkanıydım,
kalleşçe öldürülen büyük gazeteci, yazar ve yurtsever dostum Uğur Mumcu’yu (ölüm
yıldönümünde) , birçok demokratik kitle örgütüyle birlikte anmaya karar verdik.
Programa göre bir akşamüstü, park
haline getirilen eski devlet hastanesinin, deniz kenarındaki havuz ve heykelin
olduğu yere mumlar dikecektik. Kış ayı olduğu için (24 Ocakta) hava erken
kararıyordu. Bir yerde toplandık, yürüyerek Yavuz Özcan parkına doğru gittik.
Birdenbire önümüze polislerden
örülü bir duvar çıktı. Dört sıra halinde her biri 1,90 boyunda, iyi eğitilmiş,
robokop gibi giydirilmiş yiğit Anadolu çocukları karşımıza dikilmişti. Öğrendik
ki Valilik bizim bir parka üç-beş mum dikmemizi uygun bulmamıştı. Elli
yaşındaydım, polisle çatışmak demek evire çevire dayak yemek demekti. Diğer
arkadaşlarla görüştük. Mumlarımızı parka dikemeden geri döndük…
Buna izin vermeyen o zamanki
Vali; kısa bir süre sonra CHP’den Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday
oldu, kaybetti…
Neyse konumuz bu değil, devletin
gücüdür, istemezse üç mumu bile diktirmez adama... Devletin gücü her kesin, her
şeyin üstündedir. Buna egemenlik gücü denir. Eğer iyi kontrol edilmezse bu güç
zücaciye dükkânına fil girmiş gibi ülkede her şeyi kırar döker, mahveder.
Bu nedenle dünyadaki tüm
Anayasalar, tüm İdare Hukuku kuralları, İdari Yargı, Hukukun Üstünlüğü
kuralları hepsi, hepsi devletin egemenlik gücünü sınırlandırmak için insanlığın
verdiği büyük ve kanlı mücadeleler sonucunda kabul edilmiştir.
Parlamento dediğimiz yasama
meclisleri de bu nedenle vardır. Egemenlik gücünü kullananlar, tek başlarına
hükmetmesin, muhalefet tarafından denetlensin ve halkın egemen güç üzerindeki
fren mekanizmalarını çalıştırsın diye meclisler var olmuştur.
Bir otomobil lastiği reklamı
vardı: “Kontrolsüz güç, güç değildir” diye…
Gerçekten de kontrolsüz güç; güç
değil felakettir.
İşte bu kontrolü sağlayan
güçlerden birisi de muhalefet partileridir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde
kaç muhalefet partisi var?
Sayalım: CHP, İYİ PARTİ, MHP,
HDP, (Şimdi iki milletvekiliyle)TİP (Türkiye İşçi Partisi) toplam beş muhalefet
partisi var.
Bu kadar güçlü olan bir devletin
beş muhalefet partisi genel başkanını korumaktan aciz olması olası mıdır?
Uçan kuşu dinleyen, dünyanın en
iyi istihbarat örgütüne sahip olan, dünyanın en büyük ordusuna sahip olan,
dünyanın en iyi eğitilmiş polis örgütüne sahip olan Türkiye Cumhuriyeti, beş
kişinin güvenliğini sağlamaktan aciz midir?
“Olur mu öyle şey?” diyorsunuz
gibi geliyor bana…
Olmaz ise nasıl oluyor da bir
muhalefet partisi genel başkanının evinin önünde, gecenin yarısında, korsan
protesto gösterisi yapılabiliyor?
23.30 sıralarında İYİ Parti Genel
Başkanı Meral Akşener’in konutunun önünde meydana gelen izinsiz gösteri ve
protesto eylemine katılanlar hakkında işlem yapılması sadece göz boyamaktır.
Çünkü bir gün önce kamuoyu önünde açıkça tehdit edilen lider; devlet korumasına
alınmamıştır. Tehdit, bu gösteriyle ete kemiğe bürünmüş şekilde lidere
yaşatılmıştır, amacına ulaşmıştır.
Daha önceden önlem alınarak bu
olayın hiç olmamış olması gerekirdi.
Bir devlet; muhalefet partisi
liderlerinin can ve mal güvenliğini sağlamıyorsa bunun tek anlamı vardır: “Muhalefetsiz
Demokrasi(!)” yaratmak! Bunun yumurtasız omlet olduğunu halkımız anladığı gün
güneş ufuktan başka türlü doğacaktır.