Çocuktuk, radyoda marşlar çalıyordu, ne olduğunu anlamıyorduk. Daha ilkokulu yeni bitirmiştik. Ömrümüzün ilk darbesiyle karşılaştık. Anayasayı ihlal eden iktidar sonlandırılmıştı.


Bu darbeden; “bir daha iktidarlar Anayasayı ihlal edemesin diye” yargı bağımsızlığı ve Anayasa Mahkemesi doğdu. Çağın en ileri Anayasası 1961 yılında halkoylamasına sunularak kabul edildi.


Kuvvetler ayrılığı sistemi (Yasama-Yürütme-Yargı devletin sacayağı üçlüsü olarak) Anayasaya konuldu. Yasama Organı Anayasa Mahkemesi’nin denetimine ve Yürütme Organı da İdari Yargı denetimine bağlandı. “İdarenin hiçbir eylem ve işlemi yargı denetimi dışında kalamaz” kuralı getirildi.


Bundan en çok ABD ve emperyalist ülkelere yakındılar. Bir Büyükelçi; gönderdiği gizli yazıda “Türkiye’ye hiçbir konuda dediğimizi kabul ettiremiyoruz. Cumhurbaşkanını ikna ediyoruz karşımıza ordu çıkıyor, orduyu ikna ediyoruz karşımıza yargı çıkıyor” diyordu.


1961 Anayasasıyla örgütlü bir toplum oluştu. Sendikalar, dernekler, demokratik kitle örgütleri güçlendiler. Evrenkentler (Üniversiteler) özerklik kazandılar, kendi yönetim organlarını kendileri seçiyorlardı.  Toplumsal bir uyanış başladı.


Bu durum, işbirlikçi sermayeyi tedirgin etti. “Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı” denilerek 12 Mart 1971 muhtırası verildi. Böylece ömrümüzün ikinci darbesine tanık olduk.


 Buna karşı çıkan Bülent Ecevit CHP Genel Başkanı seçildi. 1973 yılında iktidar demokratik olarak değişti. CHP hükümet kurdu. Bağımsız bir dış politika uygulamaya başladı. Haşhaşın ekilmesini önlemek isteyen ABD’ye karşı çıktı, Kıbrıs Barış Harekâtını başarıyla yaptı. Ambargo koyan ABD’nin Türkiye’deki üsleri kapatıldı.


Bu arada NATO’nun askeri kanadından ayrılan Yunanistan’ın tekrar dönme talepleri Türkiye tarafından kabul edilmedi. Ülke ABD destekli Kontrgerilla örgütü ve CİA ile yerli işbirlikçileri tarafından “(destabilizasyon) istikrarsızlaştırma” programı uygulanarak kan gölüne döndürüldü.


1977 yılında % 42’ye yakın oy olarak iktidara gelen CHP, 1979 yılında yapılan ara seçimde ağır bir yenilgiye uğrayınca hükümet istifa etti. Bir yıl daha oluk oluk kan aktıktan sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesi yapıldı.


Böylece ömrümüzün üçüncü darbesiyle karşı karşıya kaldık. Binlerce insan tutuklandı, idamlar yapıldı, sıkıyönetim uygulandı, Anayasa değiştirildi. İşkence bir sorgulama şekli olarak sistematik şekilde uygulandı. Yüz binlerce insan görünmeyen şekilde sakat kaldığı gibi birçok genç işkence sırasında veya sonrasında öldü.


Cumhuriyet tarihinde ilk kez din kullanılarak siyaset yapıldı, tarikat ve cemaatlerin yolu açıldı. Yeni dönem çeşitli ekonomik çalkantılarla 2002’ye kadar sürdü.


2002 yılında yeni bir darbe ile karşılaştık. Bu da ömrümüzün dördüncü darbesiydi. Çünkü %34 oy alan Adalet ve Kalkınma Partisi, seçim sisteminin boşluklarından yararlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin % 64’ünü kapsayacak kadar milletvekili çıkardı. Toplum olarak bu darbenin sonuçlarının ne olacağının farkına varamadık.


Böylece iktidara gelen AKP aradan geçen süre içinde seçim hileleri ve halkın doğru haber alma hakkını ihlal ederek medyanın yüzde doksanını kendisine bağlayıp kendi Anayasasını yaptı. Kuvvetler ayrılığı sistemini yerle bir edip tüm güçleri “Reis” dedikleri tek kişinin eline veren hileli bir halkoylamasıyla TBMM’nin yetkilerini tırpanladı. Türkiye’de artık tek adam yönetimi egemendi. Bu da beşinci darbe oldu.


TC ibarelerini Valilik binalarından kaldıran, Mustafa Kemal Atatürk ve Kurtuluş Savaşı kahramanlarını aşağılayan, Anayasanın Laiklik ilkesini kaldırıp Türkiye Cumhuriyetini şeriatla yönetilen bir “Cemahiriye”ye döndürmek isteyen AKP iktidarının iç yüzü artık yurttaşların büyük kısmı tarafından görülmeye başlandı.


On sekiz yılda ülkenin bütün kaynaklarını satarak tüketen, Cumhuriyetin bütün kurumlarını kapatan AKP hızla bitiş çizgisine yaklaşıyor. Hukuksuz, Adaletsiz, Yolsuzlukların kol gezdiği bir düzen daha fazla devam edemez.


Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu için Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmaktan son anda ve baskılarla kurtulan AKP; para cezasına mahkûm edilmiştir. Sabıkalıdır. Yöneticileri Anayasayı defalarca ihlal etmişlerdir. Anayasaya uymayan bir iktidarla yeni Anayasa tartışması yapmak boşa kürek çekmektir.