“CHP ile Bir Ömür” yakın
tarihimizin en önemli isimlerinden Erol Çevikçe’nin anılarını içeriyor.
Hepimize ders niteliğindeki bir dönemin olaylarını ve siyasetini nesnel
(objektif) bir şekilde anlatıyor.
Kitabı okurken kendi yaşamınızdan
kesitler bulduğunuz gibi bugünkü siyasal gelişmelerin geçmişteki benzerlerine
rastlayarak, hayretler içinde kalıyorsunuz.
Bugün; Sözcü Gazetesi sahibi ve
yazarları hakkındaki baskılar ve davalar yanında Cumhuriyet Gazetesine yönelik
baskılar; muhalif televizyon kanallarının sahiplerine ve sözcülerine (spikere)
karşı devletin en üst katından, onları aşağılayan suçlamalarla yüklenilmesi geçmişteki
yaşananlarla aynılık gösteriyor. Bu azarlamaları emir sayan RTÜK’ten ağır para
cezaları ve kapatma tehdidiyle hak ve adalet ağır şekilde çiğnendi.
Son günlerde Türkiye’nin gerçek
aydınlarından, en büyük sanatçılarından olan Metin Akpınar ile Müjdat Gezen
için gözaltına alma, haftada bir karakola imza verme gibi baskılar demokrasinin
temeli olan hoşgörünün ortadan kalktığının açık kanıtı oldu.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar
ile CHP Grup Başkan Vekili Özgür Özel arasındaki tartışmadan sonra Özgür Özel’e
yönelik tehdit ve baskılar, yürütülen itibarsızlaştırma kampanyası ve haksız
yere açılan tazminat davası; geçmişte yaşanan bir dönemi film gibi gözlerimizin
önüne getiriyor. Şöyle diyor Erol Çevikçe;
“…Üst üste üç seçimden galip
çıkan, kazandığı özgüven yanında mağrur
bir havaya bürünen Menderes açısından muhalefet önemli bir sorun oldu.
Menderes eleştirilerden yararlanma yerine, daha da sertleşmeyi yeğliyor ve
demokrasi dışı yollara başvuruyordu. Tartışmalar
özellikle basın özgürlüğü konusunda yoğunlaşmıştı. Menderes muhalif basınla
ciddi bir savaşa girişmişti. İktidarı eleştiren gazeteciler bir bir cezaevine
giriyordu.
Menderes, iktidarını eleştiren basının, devletten aldığı ilanları da
kestiriyor ve böylece muhalif basını baskı altında tutuyordu. Çünkü o zaman
özel sektör bugünkü gibi gelişmediğinden basının en yaşamsal kaynağı devletin verdiği
resmi ilanlardı. Çetin Altan’ın yıllar sonra yazdığı şu ilginç satırlar
besleme basınla da yetinilmediği konusunda bir fikir verebilir:
“Menderes döneminde gazete sahiplerine el altından verilmiş paralar da
geliyor aklıma…”
Sonunda Menderes, gazete
sahiplerinin bitmeyen istekleriyle başa çıkamaz olmuş ve özel bir sohbetinde
şöyle demişti: ‘Hepsi birer ejderha gibi geliyor üstüme, ne kadar verirsem
vereyim, hiçbirini doyuramıyorum…’
CHP, Menderes’in beslediği basına, ‘Besleme Basın’ adını o tarihlerde
takmıştı.
Menderes, kendisine muhalefet
edenleri özel olarak kurduğu “Meclis Tahkikat Komisyonu’na” vermeye başlamıştı. Bu arada 82 yaşındaki gazeteci Hüseyin
Cahit Yalçın da cezaevine atılmış ve üstelik yüz bin lira para cezasına da
mahkûm edilmişti.
Birçok ünlü gazetecinin yattığı Ankara Cezaevi’ndeki koğuşun adı “Otel
Hilton”a çıkmıştı…”
“…Menderes Hükümeti sorunları
çözme arayışına gitme yerine daha da sertleşti. Meclisteki muhalefeti önlemek için Takrir-i Sükûn Yasası adı altında
bir yasa çıkararak muhalif hareketi sindirmeye, milletvekillerini de korkutmaya
başladı. Tepkilerin daha da büyüdüğünü gördü…
Yaptığı hatalara, Meclis’in üstünde yetkilerle donattığı Tahkikat
Komisyonu ile milletin vekillerinin üzerinde terör estirmek gibi, ne hukukla,
ne de demokrasiyle bağdaşan ağır bir hatayı da ekledi…”(CHP İle Bir Ömür
Sayfa:56-57)
Sanki aynı filmi bugün yeniden
izliyoruz değil mi?
O gün besleme basın vardı bugün
“Yandaş basın”, daha doğrusu “Paydaş Basın” var.
O gün Tahkikat Komisyonlarıyla
Anayasa ihlal edilmişti, bugün de Anayasanın açık hükmüne rağmen seçime bir
yıldan az süre kaldığı halde, AKP’nin güdümündeki Yüksek Seçim Kurulu
yargıçlarının görev süreleri uzatılarak, laiklik ilkesi yok sayılarak, her
okulda bir mescit açılması kabul edilerek Anayasa ihlal ediliyor.
O gün gazeteciler cezaevine
atılıyordu, bugün de atılıyor.
Aydınlar, sanatçılar, demokratik
kitle örgütleri, toplumun örgütlü kesimleri ve yöneticileri ve hatta sıradan
yurttaşlar; her an haklarında haksız, dayanaksız, uydurma kanıtlarla bir dava
açılıp yıllarca özgürlüklerinden yoksun kalabilecekleri endişesi içinde
yaşıyorlar.
Yargı organının ve içindeki
değerli yargıçların mutlaka adaletle karar vermeleri, iktidarın siyasal
baskılarına rağmen adil olanı yapmaları gerekiyor. Sürülme ya da diğer
endişelerle yukarıdaki konularda vicdanlarını çiğnetmemeleri gerekiyor. Çünkü
bu iktidar yargı yoluyla Türkiye Cumhuriyetini din devletine dönüştürmeye ve ulus-devlet
yapısını yok etmeye çalışıyor.
Geçmişte yaşanmış olayların
benzerliğine rağmen iktidarın ve yöneticilerinin aynı sona uğramalarını
istemeyiz. Türkiye’de herkesin adil şekilde yargılandığı, siyasal baskıların
olmadığı bir yargı düzeni istiyoruz. İktidar değiştiğinde de adil yargılanma
istemine devam edeceğiz.
Türkiye’de demokrasinin bütün
kurallarıyla ve kurumlarıyla uygulanacağı, laik, demokratik, tam bağımsız
Türkiye özlemiyle yeni yılınız kutlu olsun.