Anayasa Mahkemesi, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nda yer alan 'Şehirlerarası kara yollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez' hükmünü Anayasa'ya aykırı buldu.
İç
İşleri Bakanı Anayasa Mahkemesi
Başkanı’na: “Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel
bakalım. Hadi git gel, özgürüz ya. Tamamen her şey güvenlik altında, hadi git.
Niye polis koruması alıyorsun, niye koruma araçlarıyla geziyorsunuz? Ben varım
sen var mısın Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ben varım. Tek başıma arabamla
gitmeye ben varım, sen var mısın?” dedi.
Böylece
Anayasa Mahkemesi ağır baskı altına alındı.
Anayasa
Mahkemesi kurulduğundan bu yana böyle bir baskı altında kalmadı diyorduk ki MHP
lideri Devlet Bahçeli tam da Anayasa Mahkemesi’nin Barolarla ilgili Yasanın
Anayasaya aykırılığı nedeniyle CHP’nin yaptığı başvuru öncesinde “Anayasa
Mahkemesi yeni hükümet sistemine uygun şekilde yapılandırılmalı” diyerek
Anayasa Mahkemesini daha ağır bir baskı altına almış oldu.
MHP
lideri Bahçeli’nin bu açıklaması açık ve kesin olarak Anayasanın 138.
Maddesinin ihlalidir.
Bu
açıklamanın ertesinde; Anayasa Mahkemesi CHP’nin Barolarla ilgili başvurusunu
reddetti. Yani artık her siyasi görüş; eğer iki bin avukatı yan yana
getirebilirse kendi barosunu kuracaktır. Bundan sonra, iktidarın barosu,
muhalefetin barosu, Sünnilerin Barosu, Hambelilerin Barosu ve benzerleri
kurulabilecektir.
Hani
Mahkemeler bağımsızdı?
Hani Hâkimler,
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm
verirlerdi?
Hani hiçbir
organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve
hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamazdı?
Hani görülmekte
olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile
ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamazdı?
Devlet
Bahçeli’nin sözleri açıkça, Anayasa Mahkemesi’ni bertaraf etme tehdididir.
Oysa
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasına başka ülkelere özendiğimiz için değil;
uygulamalarıyla Anayasa dışına çıkmış iktidarların hukuk sistemi içinde
tutulması, yasama yetkisinin “şeriatı bile getirebilirsiniz” anlayışıyla kötüye
kullanılmasını önlemek için konulmuştur.
Yüce
Divan olarak yargılama yetkisi de en yüksek mahkeme oluşunun bir sonucudur.
1961 yılından önce Anayasa Mahkemesi yoktur. 1961 Anayasası Halk Oylaması
(Referandum) suretiyle kabul edilmiştir. 1982 Anayasası da aynı şekilde kabul
edilmiştir, Anayasa Mahkemesi korunmuştur. Çünkü Yasama organının çıkardığı her
yasa; dokunulamaz bir kutsal kural olarak kabul edilemez.
Anayasa
Mahkemesi’nin denetimini milli egemenliği kullanan iktidarların “yasa yapma
hakkının” ihlali olarak görürseniz, hukuk dışına çıkmış iktidarların demokratik
yollardan gitmesi olanaksız hale gelir.
AKP
iktidarı Anayasayı paspas gibi çiğnemektedir.
Devlet
Bahçeli’nin “Yüce Divan” sıfatıyla –üstelik bu iktidar döneminde başkan ve
üyeleri atanmış bulunan- Anayasa Mahkemesi yargılamasından korkması buradan
kaynaklanmaktadır.
Fetullahçı
Terör Örgütüne devletin bütün yetkilerini kullandıran; yargısına, ordusuna,
polisine yerleşmesini sağlayan AKP iktidardan düştüğünde hesap vereceği
Mahkemeyi yok etmeye –etkisizleştirmeye- çalışıyor.
Doğu
Anadolu Bölgesinde, PKK’nın bütün İl Merkezlerinde patlayıcı maddeler
yerleştirmesine, Savunma hatları kurmasına, Siperler kazmasına, hatta yol
kontrolü yapmasına rağmen, Orduyu Valiliklerin emrine vererek bunlara karşı
operasyonu Valiler eliyle yaptırmayan iktidar elbet bir gün Yüce Divan’da
yargılanacaktır.
PKK’ya
teslim edilen yerlerden çıkarılması için yüzlerce şehit vermemiz nedeniyle de
bir gün yargılama yapılacaktır.
Türkiye’yi
ekonomik olarak bitiren, siyasal olarak dünyada yalnızlaştıran, ordumuzun en
değerli subaylarını, ABD’nin çıkarlarına uygun şekilde, tek kurşun atmadan
tasfiye ettiren iktidar bir gün hesap verecektir.
Türkiye
Cumhuriyeti’ni tasfiye eden, din devleti haline dönüştürmek için her çeşit
eğitim-öğretim kurumlarını tarikat ve cemaatlerin emrine veren, Milli Eğitimi tasfiye
eden, sübyan okulları açan, bu iktidar bir gün Anayasayı İhlal suçundan
yargılanacaktır.
Bunun
için –kendileri seçmiş olsalar bile- Anayasa Mahkemesi’nin
itibarsızlaştırılması, baskı altında tutulması, başkan ve üyelerinin tek, tek
ve aileleriyle çocuklarıyla birlikte mahvolacakları bir sürece gireceklerine
ilişkin manevi baskı bir devlet baskısıdır.
Asıl
amaç ise önümüzdeki günlerde getirecekleri, temsilde adalete aykırı,
demokrasiyi yok edecek, tıpkı geçersiz oyların geçerli sayılması gibi AKP’nin
her ne pahasına olursa olsun iktidara gelmesini sağlayacak Anayasaya aykırı
yeni seçim yasasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptalinin önünü kesmektir.