Tek suçlu aileler
olamaz elbette. Buradaki en önemli unsur hiç şüphesiz ki tekrar tekrar
söylemekte fayda var 0-7 yaş arası aile eğitimidir. Yani sürecin başlangıç ve
en önemli noktasıdır.
Ancak!
İşte geldik yine
ancak ile başlayan cümlelere…
Olayın bugün
siyasi boyutuna değinmek istiyorum. Siyasi
boyuttan kastımız burada kanun yapıcılardır. Bazılarınızın hevesi kursağında
kalacak maalesef çünkü amacım hükümeti yerden yere vurmak değil. Aslında siyasi
boyut da bu durumun son halkasıdır.
Konunun içine
dalmadan önce hukukun neden var olduğunu hepimizin bilmesi gerekir. Hukuk her
dönemde ve toplumda haksızlığa uğrayanların ya da haksızlığa uğranılmaması için
vatandaşların haklarının korunması ve savunulması için vardır. Yani hukuk mazlum
için vardır. Biz buna kısaca eşitliği ve adaleti sağlamak diyoruz. İşte bu iki
kavramın içini böyle dolduruyoruz.
O halde bir ülke öncelikle
korunmaya muhtaç olanlar için önleyici ve koruyucu yasalar yapmalıdır. Yani
çocuklar, engelliler, kadınlar, hayvanlar yasalar karşısında öncelikli korunma
altına alınmalıdır. Çünkü bu gruplar her daim istismara açık gruplardır. Yani
mazlum olma ihtimali yüksek vatandaşlar. İkinci sırada haksızlığa uğrayanlar
için yani fiil gerçekleştikten sonraki kısım için kanun yapılır. Yani mazlum
olmuş olan vatandaşlar ki bunlar da; malı çalınanlar, darp edilenler, istismar
görenler, tecavüze uğrayanlar… vb. Burada dikkat çekmek istediğim bir başka
unsur da hukukta cinsiyet ayrımı olmamasıdır. Yani haksızlığa uğrama kadın,
erkek, çocuk herkesi kapsayan bir kavramdır. Bu durumu özelikle belirtiyorum
çünkü her daim “kardeşim erkekler de şiddet görüyor” diyen bir kitle var. Merak
etmesinler kanun tüm mazlumları koruyor. Yani kadını koruyoruz erkek öte gitsin
durumu söz konusu değil. Kadının adının çok geçmesinin sebebi bu tür şiddet
vakalarında erkeklerin şiddete uğrama oranlarının çok düşük olması ve daha da
düşük bir oranda şiddeti kadın tarafından görmeleridir. Ama kanun onları da es
geçmez. Rahat olun beyler.
Şimdi konumuza dönelim.
Tam bu noktada mevcut yönetime yüklenebilirsiniz. Hatta geçmiş yönetimlere de.
Kanun yapıcı mercilerin tümüne veryansın edilebilir. Peki bir kanun nasıl
yapılır? Çıkarılır? Kabul ettirilir? Resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe
girer?
Uzun bir süreçten
bahsediyoruz. Şimdi hukuk sürecinden bahsedip hukuk dersi vermek değil niyetim.
Zaten haddim de değil. Benim alanım değil bir defa. Kanun yapma süreçlerindeki işin
sosyolojik boyutu önem arzetmekte. Neden mi? Yaşayan hukuk kavramı, toplumsal
dinamiklere uygun kanunlar, toplumun da benimsediği yasal uygulamalar işin
sosyolojik boyutunu oluşturmakta. Toplumsal beklentiler, ihtiyaçlar, öngörüler,
kültürel değerler göz önünde bulundurularak kanun yapılmalıdır ki yürütme de
işlevsel olsun. Kanun amacına ulaşsın.
Yani demem o ki; biz
seçmenler, bazen ve hatta çoğunlukla bir kamuoyu gücü oluşturarak da kanun
yapıcıya yön verebilir ve kanunların çıkmasını sağlayabiliriz. Çünkü Biz Toplumuz!
Kültürün kendisiyiz. İhtiyaçlarımızın, taleplerimizin, beklentilerimizin
karşılanması gerekiyor. Mazlumlarımızın korunması ve gözetilmesi gerekiyor. Hani
bir de atasözümüz var ya ağlamayana meme yok diye… Bir şey istiyorsak onu
istemeliyiz. Kadınları, çocukları, mazlumları koruyan kanun istiyorsak, bu
toplumsal bir ihtiyaç halini almışsa bunu istemeliyiz. Şimdi bu da yanlış
anlaşılıp şumarıkça hadi onu da istiyoruz, bu da olsun, yakarız yıkarız
durumundan bahsetmiyorum. Tam da şu anda içinde bulunduğumuz durumda
kanunlarda olan eksiklikleri doğru yollarla kanun yapıcıya bildirmek aslında
bir vatandaşlık görevidir.
Doğru yollar nedir
dediğinizi duyar gibiyim. Yine yasaların öngördüğü çerçevede izinli gösteriler,
sivil toplum kuruluşlarının bildirileri, meclis önergelerinin verilmesi için
milletvekilleri ile iletişimler, bakanlık ve cumhurbaşkanlığı istek ve şikayet
mercileri…. vb.
Şimdi bunları yaptık
da ne oldu diyenleri görelim…
Olan var arkadaş.
Sen doğrusunu yapmakta ısrarcı ol. Ama daha da önemlisi birlik ol, beraber ol,
bi de en önemlisi pes etme. Bu işler öyle bugünden yarına olmuyor sevgili
seçmen vatandaşlar. Çoğu zaman yıllarca, ısrarla hatta bir ömür uğruna savaşmak
bile gerekiyor. Yeter ki DOĞRU OLANI DOĞRU YAP! Amacımız kadın cinayetlerini
önlemek değil mi? Hepimizin artık sıtkı sıyrılmadı mı? O halde sorunun değil
çözümün bir parçası olalım.