31 Mart 2019 tarihinde yapılan yerel seçimler sonunda,
diğer büyük kentler gibi İstanbul BŞB. Başkanlığını da CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun
kazanmasını içine sindiremeyen partili Cumhurbaşkanının, TV kameraları karşısına
geçip “13-14 Bin oyla İstanbul kazanılmaz” diyerek, hep yaptığı gibi kamuoyu
önünde kendi avenesine (yardakçılarına) örtülü direktif vermekten
kaçınmamıştır.
Bunun üzerine başlatılan itirazlar silsilesi ve bitmek
bilmeyen oy sayımlarından da sonucu tersine çevirmenin mümkün ol(a)mayacağı
anlaşılınca, bu kez daha önce nüfuz ve vesayeti altına aldığı YSK eliyle,
İstanbul BŞB. Başkanlığı seçiminin İptali ile Yenilenmesine, kerhen de olsa 4/7
oyçokluğuyla karar verilmesi sağlanmıştır.
Böylece İstanbul seçmeninin sandıktan çıkan istenci
(iradesi) yok sayılarak seçme hakkı, Sayın İmamoğlu’nun da Seçilme hakkı hukuka
aykırı ve siyasal nitelikte karakuşi (keyfi) bir kararla gasp edilerek yeni bir
skandala daha imza atılması, halk arasında haklı tepkilere neden olmuştur.
Nasıl olmasın ki çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel devlet ve
askeri yapısı ile ulusal ve tinsel değerlerini, hatta demokratik ve laik
düzenini teokratik yapıda ucube bir Tek Adam Rejimine dönüştüren dinci, kinci
ve ayrılıkçı AKP iktidarının, şimdi de halkın sandıktan çıkan istencini tersine
çevirirken, bu kıyıma sessiz ve edilgen kalması beklenemezdi elbet.
YSK’NIN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ
Türk Seçim Hukukuna göre seçimlerin baştan sona bir düzen
içinde Eşitlik, Adalet, Güven ilkeleri doğrultusunda dürüstlükle yapılmasını
sağlamak, şikayet ve itirazları kesin karara bağlamakla görevli ve birinci
derecede sorumlu olan YSK, önceki seçimlerde olduğu gibi son seçimde de süreci
iyi yönetememiştir. Ancak bundan daha kötü ve vahim olanı, yargıçların kişisel
çıkarları için dürüstlük ve tarafsızlık ilkelerine bilerek aykırı davranıp
siyasal otoriteye teslim olduğu savlarına duyarsız kalarak, halk arasında
adalete güvenin yitirilmesine neden olmalarının dayanılmaz hafifliğidir.
Nitekim AKP’nin olağanüstü itirazı üzerine verilen 06.05.2019 tarih ve 4219
sayılı İstanbul Kararının, ülkenin saygın hukuk adamlarınca açıklanan yerinde
ve haklı gerekçelerle akla ve hukuka aykırı, hatta ‘yok hükmünde’ bulunduğu
yeterince anlatıldığı için bu Kararın önemsediğimiz kimi sonuçlarına kısaca
değinmek isteriz.
İSTANBUL KARARININ SONUÇLARI
1) Her şeyden önce seçim sürecini gereği gibi yönetemeyen
YSK’nın bu Kararı, sorunu çöz(e)memiş; ancak yeni sorunlar üretip seçimi mundar
etmiştir. Geçtiğimiz yıllarda verdiği hukuka aykırı kararları uzun tartışmalara
neden olan YSK, bu yıl da tarafsızlığı konusunda gereken özeni göstermediği
için güven ve saygınlığını yitirmiş, aynı kadro ile görevini sürdürmeleri
keyfiyeti de artık tartışmalı duruma gelmiştir.
2) AKP iktidarının ise demokrasinin ‘olmazsa olmaz’
koşulu olan seçimlere öteden beri fitne ve fesat karıştırmayı kendine yol
edinip, amaca ulaşmak için her şeyi mübah sayan Makyavelist bir anlayışla,
demokrasiyi araç olarak kullanarak krizleri fırsata çevirdiği gibi son seçimde
de ulusal istence fesat karıştırıp lehine çevirmesi; bundan sonra yapılacak
seçimlerin de güven ve selameti açısından hukuk adamlarını kuşkuya düşürmekle
kalmamış, toplum içinde demokrasi ve adalete olan inancın yitirilmesi de
siyasal ayrımcılığı arttırarak, irticanın hortlamasına neden olmuştur.
3) Geçen Yıl, yürürlükteki Anayasanın Geçici 21. maddesi
gereğince 03.11.2019 tarihinde yapılması gereken Milletvekili ve
Cumhurbaşkanlığı seçiminin, baskın bir kararla öne alınarak 24.06.2018 tarihinde
yapılmasına, başta Ana muhalefet partisi CHP olmak üzere, diğer partilerin
Anayasaya açıkça aykırı bulunan erken seçimi bir direnç göstermeden kabul edip
edilgen kalmaları; o tarihte CHP’nin CB. adayı olan Sayın Muharrem İNCE’nin
seçimi kaybetmesinin nedenini de ortaya koymuştur.
4) Anayasanın 79/4. maddesi uyarınca, 7 asıl 4 yedek
olmak üzere 11 üyesi bulunan YSK’nın, 7 asıl üye ile toplanıp salt çoğunlukla
karar vermesi anayasal bir zorunluk olmasına karşın; uzun bir zamandan beri üye
tam sayısı olan 11 üye ile toplanıp karar vermeyi bir gelenek haline getirmesi
Anayasaya aykırıdır. Öte yandan, asıl üyelerle toplantı yeter sayısının
sağlanamadığı durumlar dışında, yedek üyelerin toplantıya katılıp karar
vereceğine ve konunun yasa ile düzenleneceğine ilişkin ayrık bir hükme
Anayasa’da yer verilmediği halde; 298 Sayılı Seçim Kanunu’nun 113/3. maddesinde
yer alan “Yüksek Seçim Kurulu, seçimin sonunda verilecek tutanaklara karşı
yapılan itirazların incelenmesinde üye tam sayısı ile toplanır” hükmü ile toplantı
ve karar yeter sayısına ilişkin diğer hükümlerin Anayasaya aykırılığı
nedeniyle, iptali için öncelik ve ivedilikle Anayasa Mahkemesine başvurulması
gerektiği anlaşılmıştır.
5) Daha önce yapılan seçimlerde, iktidar partisinin
tertip ve kumpaslarına karşı süreci yönetmekte yetersiz kalıp yenik düşen
CHP’nin, başına gelenlerden ders alan ve kısa sürede yenilikçi siyaset tarzı,
birleştirici/barışçı söylemleri, haksızlık ve yolsuzluklara karşı mücadele azmi
ile geniş kitlelerin sevgi ve güvenini kazanan Ekrem İmamoğlu ve onun “Her Şey
Çok Güzel Olacak” savsözü siyasete damgasını vururken, öteden beri toplumsal ve
ekonomik bunalımın ağırlığı altında ezilen çağdaş Türk toplumu arasında
geleceğe ilişkin solan umutların yeniden yeşermesine de neden olmuştur.
SONUÇ
Bütün bunlardan sonra, siyasal iktidarın inatla
sürdürdüğü İstanbul seçimini lehine çevirmeye yönelik beyhude çabalarına ve
onulmaz tutumuna karşı, çilekeş İstanbul seçmeninin boyun eğip teslim olacağını
hiç sanmadığımız için 23 Haziran’da yenilenecek seçimde; haktan yana en güzel
yanıtı yine sandıkta vererek aydınlık günlere ereceğine inanıyoruz.