Uzun bir süredir köşe yazılarımı sizlerle buluşturmakta ki  ihmalim nedeni ile peşinen sizlerden özür diliyorum.

 Her anlamda gerçeklerin yazıldığı gazetemiz GERÇEK’te gerçekleri paylaşarak sizlere her konuda düşüncelerimizi arz etmeyi büyük bir sorumluluk gereği ve ödev olarak bildik.

                   Ülkenin getirildiği noktada gerçekleri paylaşmak daha da önemli ve anlamlı bir hale geldi.Zira ülkeyi yönetenler devletin tüm kurumlarına yaptıkları gibi bağımsız olması gereken medyayı da kendilerine bağlayarak yaşanan gerçeklerden uzak sanal bir ortamı gerçek diye ülke insanına kabul ettirmeye başladılar.

                   Şu anda ülkede güncel olarak yaşanan ekonomik durum başta olmak üzere dış politika,adalet,güvenlik,terör vs. konularda ülke güllük gülistanlık gösterilmekte ve ülke insanı kendisini İsveç gibi demokrasinin beşiği,kalkınmış bir ülkede yaşıyor gibi hissetmektedir.

                   Oysa acı gerçek ortaya çıkmıştır ve olumsuz koşullar daha da ağırlaşarak ülke insansının karşısında dağ gibi durmaktadır.

                   Bir ülkede ekonomi,dış politika,iç politika,terörle mücadele vb. konularda zamanla düzelmeler ve ilerlemeler gerçekleştirilebilir.

                   Olumsuzluklar giderilebilir ancak adaletin gerçekleştiği yargıda hukuksuzluklar sistem haline getirildiğinde artık yapılabilecek fazla bir şey kalmamıştır zira adalet devletin temeli olup adalete olan inancın ve güvenin sarsılması, doğrudan devlete olan inanç ve güvenin yok olmasına sebebiyet verir ki bu bir milletin sonunu getirebilir.

                   Yargı bağımsızlığının önemini her fırsatta yazıyoruz.

                   Savunması bağımsız olmayan bir yargının bağımsızlığından söz edilemez.

                   12 Eylül 2010’da gerçekleşen ve     “Yetmez ama evetçilerin” desteği ile kabul edilen Anayasa değişikliği ile yargı siyasal iktidara bağlanmış siyasal iktidar bu durumu FETÖ’cü yargıçlar üzerinden Cumhuriyetin savunucusu TSK,Yargı ve Emniyet üzerine yaptığı operasyonlar ile yetkilerin tamamını tek kişide toplama hedeflerine ulaşmışlardır.

                   Şuan da muhalif düşünceye sahip yargıçlar ve avukatlar şu veya bu neden ile suçlanarak tutuklanıp meslek dışına atılmışlardır.               

                   Son örnek Av. Ömer KAVİLLİ’nin yaptığı savunma nedeni ile duruşma salonunda kolluk tarafından yerlerde sürünerek göz altına alınıp TUTUKLANMASIDIR.

                   Bu durum sözün bittiği yer olarak tarihe geçmiştir.

                   Gelecekte bundan daha vahim durumlar ile karşılaşmak mümkündür.

                   Durum son derece vahim olup Barolar ve TBB dışında siyasi görüşü ne olursa olsun , siyasi görüşüne nedeni ile meslektaşımıza karşı ne kadar antipati duyarsa duysun her savunma mensubu avukatın bu olaya şiddetle karşı çıkması ve bir daha böyle bir olayın yaşanmaması için üzerine düşeni yapması namus borcudur.