Gün geçmesin ki Dünya’yı ve ülkeyi yönetenlerin ayrıca yönetilenlerin çevreye yönelik bir olumsuz davranışlarının sonuçları ortaya çıkmasın…

Bir yandan teknoloji, bir yandan yanlış çevre politikaları, yanlış imar düzenlemeleri, insanların sebep olduğu yangınlar, çevreyi kirleten davranışlar, fabrikaların çaylara, derelere bıraktığı kimyasal atıklar, ÇED raporu alınmadan veya alınsa bile dikkate alınmadan verilen ve uygulanan HES, maden arama, taş ocakları vb. faaliyetler çevremizi her gün biraz daha yok etmektedir.

Türk Ceza Kanunu’nda çevreye ve çevrenin kirletilmesine yönelik cezai yaptırımları düzenleyen bölümler vardır, ancak bu yaptırımların bizatihi o yasayı yapan ve ülkeyi yönetenlere uygulanması mümkün olmamıştır.

Özellikle TCK 184. Maddesinde yer alan imar kirliliği yaratmak suçunun cezası yöneten yerel yönetimlere değil vatandaşa verilebilmektedir.

Çevreyi yasal düzenlemeleri ile korumak bugüne kadar ne yazık ki mümkün olamamıştır. Bu durumda yapılacak şey henüz çok küçükken çocuklarımızı ve yetişkin insanlarımıza çevre bilincine yönelik eğitim vermektir.

Kültür sahibi ve eğitimli insanların çevreye zarar vermesi mümkün değildir. Dünyada ve ülkemizde bu konuda verilen eğitimler de sonuç vermemiştir. Zira devletleri yönetenler bizzat kendileri çevreye zarar vererek topluma kötü örnek oluşturmaktadır.

Gelinen noktada son çare inanç dünyamız kalmaktadır.

Geçtiğimiz gün Diyanet İşleri Başkanlığının Hac’da başlattığı sıfır atık uygulaması bizlere biraz umut ışığı yakmıştır. Diyanet İşleri Başkanı’nın “Çevre bize cenabı Allah’ın bir emanetidir.” Sözleri de bu umudumuzu biraz daha yeşertmiştir.

Kaz Dağları’nda milletin gözünün önünde yürütülen siyanür ile altın arama faaliyetlerinde kesilen ormanların ve çevrenin bu hali ile hazin görüntüsünün tepkileri gittikçe yoğunlaşmaktadır.

Gönül isterdi ki Diyanet İşleri Başkanı Kaz Dağları’nda ülkeyi yönetenlerce verilen izin sonucu Kanadalı firmaların kazanç sağlamak için en doğal alanlarımıza saldırıları hakkında birkaç sözü olsun.

Ancak bugüne kadar herhangi bir açıklama duyamadık…

O halde Diyanet İşleri Başkanı’na sormak lazım…

Çevre ve doğal zenginlikler Allah’ın bize bir emaneti ise bu emanete ülkeyi yönetenler şu veya bu sebeple ihanet etmiyor mu?

Kaz Dağları’nda yapılan çevre katliamına baktığımızda eski Yunan mitolojisinde Zeus başta Yunan tanrılarının yaşadığı bu bölgenin Yunan tanrıları tarafından bölge insanına emaneti diye düşünülüp, yapılanlara ondan mı kayıtsız kalınıyor?

Bu soruyu sormak bizim en doğal hakkımızdır.

Kaz Dağları Allah’ın bize bir emaneti ise bunu korumak bizlere ve ancak sorumluluk mevkiinde olan yönetenlere düşmüyor mu?

Saygılarımla…