Karabük’ün ilçesi Safranbolu’da bir tünel ortaya çıktı. Arkeologlar, tüneli yapanların yaşadığı yerin adını da buluverdiler. Paflagonyaymış ve 2.500 yıl evvel yaşamışlar.


Bilim insanları söylüyorsa el-hak doğrudur. Bizim Antalyamızda da Doğugarajı’nda bir medeniyet daha çıktı. Hamam bile var. Bildiğim kadarıyla hamam kültürü Romalılarda da var. Avrupa’da eski çağlarda hamam olduğunu sanmıyorum.


Ülkemizin tarihi zenginliği ve geçmiş kültürlere sahip çıkılması, her açıdan çok önemli tabi.


Tarih araştırmacılarının arasında yalan ve yanlı tarih yazan da var, İlmi verilere dayanarak gerçek tarihi ortaya çıkaran da var. Bir dönem eleştiri konusu olan Attalos heykelini, dönemin belediye başkanı Bekir Kumbul’a şehir merkezine diktiren tarihçi de var. 


Kimi tarihçiler Attalos’un  prens olduğunu ve Antalya’ya adını verdiğini ileri sürerken, bir diğer tarihçiler, eski çağlarda yaşayan  Antalya halkının Attelia’lılar olduğunu ileri sürüyor. Ben, saf Anadolu çocuğu olarak isimlerinin başına Prof. Dr. gibi ünvanları varsa hangisi neyi söylerse her söyleyene inanırım.

 

Bir dönem Ağlasun’da devam eden Sagalasos kazılarını dolaşmıştım. Birçok yabancı arkeolog vardı. Sorup soruşturdum. Bölgeden üç ayrı medeniyet gelmiş geçmiş. Türk kökenli bir yerleşim olmuş mu diye sorduğumda, yabancı bilim adamları cevap vermemişti, bir tek bizim profesörlerden biri ‘evet Türklere ait bulgular da var’ demişti. 


Geçenlerde yapılan bir haberde, Sagalasos kazılarında bulunan insan kemiklerinde yapılan DNA testleri neticesinde, binlerce yıl evvel yaşamış insanların Ağlasun halkıyla % 94 aynı DNA’ya sahip oldukları tespit edilmiş. Bizleri sanki bu topraklarda hiç olmamışız gibi göstermeye çalışan batı tarihçilerine, bu tespit iyi bir cevap olmuş. Benim de biraz içim rahatladı.


Bir aralar Kaleiçi’nde Koçlar’a ait Suna İnan Kıraç Müzesi’nde seminerler olurdu. Antik kentlere ait bulguları paylaşıp tanıtırlardı. Öncelikle Demre ile ve de Noel Baba Kilisesi ile ilgili bilgiler verirlerdi.  Seminerin birinde, ”Sizin araştırmalarınız hep batının ve Helenistik çağlara dönük, bizim coğrafyalarda  Türk izlerini de araştıran çalışmalarınız var mı” demiştim, bir daha davet edilmedim. 


Tarihte Noel Baba ünvanlı birinin olmadığı ve Demre’de yaşayanın, hediye dağıtmayı seven Aziz Nikolas olduğunu ve adından ötürü Rus kökenli olabileceğini ve kilise yerine müze olması gerektiğini savunanlarla Koçlar’ın sürtüşmeleri olduğunu öğrenmiştim. İstanbul’daki Fener Patrikhanesi’nin ayin yapacağı ve Demre’deki kilisenin kutsanıp kendilerine mal edileceği haberleri yayınlanmıştı. Şimdi müze olarak ziyaret ediliyor.


Antalyamızın antik kentleri ve tarihi yapıları çok. Turizm açısından şanslıyız. Kaş Patara’dan Alanya’ya kadar tarih var. İç kısımlardaki göç yollarında çok eski mezar taşları var. Araştırmacılarımız arttıkça yeni kalıntılar ve kimlere ait oldukları gün yüzüne çıkıyor. Artık Orkun kitabelerini İngiliz tarihçiler okumuyor, Türk tarihçiler Göktürk alfabesini okumaya başladı. 


Anadolu’nun birçok yerinde binlerce yıl öncesine ait Göktürk Alfabesi ile yazıtlar bulup okuyanlar var. Biraz derin araştırmalar yapılırsa, Anadolu’da bilinebilen ilk medeniyetlerin Eti Türkleri olduğu, şimdilerde Yakutlar olarak bilinen halkın Sakha (Saka) Türkleri olarak Anadolu’da ilk devlet kuranlardan olduğu ortaya çıktı. Yani Roma ve Bizans öncesi, atalarımızın bu topraklarda bulunduğu gerçeği konuşulmaya başladı. Atatürk’ün “Ey gafil hangi bin yıl, hangi on bin yıl” sözü şimdi daha iyi anlaşılıyor.


İşte şimdi Büyükşehir Belediyesi  Genel Sekreteri Cansel Çevikol Tuncer’e ve Kent Tarihi Ve Tanıtımından Sorumlu Daire Başkanı İsmail Oskay’a çok iş düşecek.


Hoşça kalın, milli tarihle kalın