Sabah erken kalkıp dolaşmaya çıktım. Antalya belli oranda emekli kenti ama trafik yine yoğundu. Herkes işine gidiyordu. Bazı kavşaklarda sıkışmalar olmuş ve kornalar ve kızan mahalle köpeklerinin havlamaları vardı.


Bazı market ve pastane önlerinde çift sıra durmuş araçlardan da trafik akışı ancak tek sıra olmuş. AVM’lerin önlerine ürün indiren kasalı kamyonetler de ayrıca tıkanıklığa sebep olmuş. Araçların kırmızı ışıkta beklemelerini fırsat bilen, mendil, su satanlar veya 1 T.L isteyenler araçlar arasında dolanıp duruyor. Kocaman çuvalları ile ardarda atık toplayıcılar ise sürücüleri zor durumda bırakıyor. Belediyelerin çöp toplama kamyonlarına denk gelirseniz bir 10 dakika daha beklemek zorundasınız.


Tabi yayalara yol verme durumu da var. Kırmızı ışık olsun olmasın, bizim bazı dikkatsiz veya dalgın yayalar, yola atlayıveriyor. Telefonla konuşarak caddeye inip karşıdan karşıya geçen de var. Ani firen yapsanız arkadan gelen mesafe korumasını öğrenememiş sürücülerin çarpma riski hep var.


Gezerken, halkın yoğun olarak gezip vakit geçirdiği caddelere, trafiğe kapalı yolları da gezdim. Sabah saati de olsa banklarda boş oturanlar, aylak aylak gezinenler oldukça fazlaydı. Kalabalıklara dikkat ettim, alışveriş yapan yoktu.  Esnaf kapılara çıkmış dikiliyordu. Neredeyse gözüne kestirdiklerini kollarından tutup mağaza içine sokmak için hamle yapacaklar. En kalabalık alış veriş, simitçi tezgâhlarındaydı. Simit’i alan yakınlarda buldukları çay ocağında oturup aldıkları simitleri çayla yiyordu. Tabii bu aşamada simitli sohbetler de oluyor. Ekonomiden şikayet, yetmeyen gelirlerine çare bulmak için fikir alışverişi, emeklilik yaşantısındaki mağduriyet sohbeti ve işsizlerin serzenişleri.


Gezmeyi sürdürdüm ve öğleye doğru ara sokaklara girdim. Birçok ara sokakta kıraathaneler var ve hepsi dolmaya başlamış. Bazı kıraathanelerde gazeteler vardı ve az da olsa bedava buldukları gazeteyi okuyanlar vardı. Kıraathanede oturanlardan ve de yoldan geçenlerden para talep eden çok sayıda genç ve naçar kalmış yaşlı gördüm. Bazılarının utanarak para istediğine şahit olsam da bazıları sanki geçim yolunu bu şekilde bulmuş gibiydi.


Her ne şekilde olursa olsun, insanların yokluk boyutu göze çarpar olmuş. Sokak röportajı yapanlara rastladım, durup dinledim. Mikrofonu kamerayı gören, belki sesimi duyan olur diye sıraya giriyor. Neler neler söylüyorlar. Her konuşandan film senaryosu bile çıkar. Bazıları, şartların çok kötü olmadığından, hükümetin iyi şeyler yaptığından bahsetmeye kalkıyordu ama. Kendisine karşı gelenlerin tepkiler artınca, başına bir hal gelecek korkusuyla uzaklaşıyorlardı. Sokakta konuşanlar maskeli olduklarından daha cesur laflar ediyor. Şikâyetlerini dile getirirken, tanınamayacaklarını düşünerek beddua edip yöneticilere verip veriştiriyor. Aralarında çiftçi de var, iflas etmiş esnaf da var. En cesurca eleştiri yapıp konuşanlar, bayanlar. Yerden göğe kadar haklılar. Tencereyi kaynatıp sofrayı kurduklarından, pazara kıt bütçeyle çıkıp her şeyi alamadıklarından, herkes onlara hak veriyor.


Daha fazla strese girmemek için gezmeyi bıraktım. Hemen büroma gidip iki aspirin aldım, kapımı kapatıp düşünceye daldım. Türkiye’den dış ülkelere gitmek düşüncesinde olan gençleri düşündüm.


Hoşça kalın, iyi yöneticilere destek vererek kalın…