Her şey Avrupa’da başlamış.


III. Napolyon komutasındaki Fransız ordusunun (1870-1871) Almanya’ya yenilgisi sonrası, Frankfurt Anlaşmasını imzaladı ve tazminat ödemek zorunda kaldı.


Bu yenilgi, Fransa’nın kömür yatağı Alsace-Loren bölgesinin de elinden çıkmasına sebep oldu.
O yıllarda, Almanya ve İtalya ‘birlik’lerini sağlamış, yeni sömürgeler elde etmenin adımlarını atmaya başlamışlardır.
Fransa ise, “Bir fırsatını bulsam da şu Sedan yenilgisinin intikamını Almanlardan alsam!” diye fırsat kollar olmuştur. Aynı dönemde İngiltere, Kuzey’den Hindistan’a doğru akmakta olan Rusya’ya diş bilemektedir.


Fakat, Almanya’dan çekinmektedir ve bu yüzden düşman gördüğü Rusya safına geçmiştir. Yani, ‘Almanya korkusu’, birbirini hiç sevmeyen Fransa, İngiltere ve Rusya’yı bir araya getirmiştir.


Bu gelişmeler esnasında, Osmanlı’nın adı hiç geçmemektedir. Peki, taraflar Osmanlı’yı yok mu saymaktadır? Bu mümkün mü?
Aslında Osmanlı her iki tarafın da ajandasındadır. Boğazları ve petrol kaynakları ile masadadır Saraybosna’da Avusturya veliahdı Arşidük Ferdinand ve eşinin bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi ile “Birinci Dünya Savaşı” resmen başlamıştır.


İngilizler ve Fransızlar İstanbul’u Ruslara verme sözü vermişlerdir. Yani, ‘Hasta Adam Osmanlı’ harbe girmese bile İstanbul, yani devlet, kurtlar sofrasında parçalayıcıların payına düşmüştür.


El altından İstanbul’u Ruslara verip petrol bölgelerini kendilerine ayıranlar o güne kadar Osmanlı’ya, “Reform yap, meşrutiyet ilan et, anayasanı değiştir, azınlıklara imtiyazlar tanı” gibi telkinlerde bulunanlardır.

Özetlersek 30 Ağustos’un çekirdeği, ‘Birinci Dünya Savaşı’dır.
Birinci Cihan Harbi’nin görünen yüzü, Avrupa’daki kömür havzaları ve Osmanlı mülkü Boğazlar ile  Osmanlı’nın elindeki petrol yataklarının paylaşımıdır. Nitekim Churchill, “Bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir” diyerek Osmanlı mülkünü hedef göstermiştir.

Elbette başka hedefler vardı.1897 yılında Teodor Herlz gayretiyle İsviçre’nin Basel kentinde toplanan ‘Büyük Siyon Kongresi’nde alınan, Sultan Abdülhamit’in tahttan indirilmesi kararı ve Osmanlı Devleti’ni yıkma kararıdır. Çanakkale ve Milli Mücadele ve tabii 30 Ağustos, bütün bu hesapları altüst etmiştir. Her iki zaferin mimarı Mustafa Kemal ise bu başarılarının bedelini hayatı ile ödemiştir.
Bu millet Müslüman ise ve bu topraklarda gerçek Atatürkçüler varsa; Çanakkale Milli Mücadele ruhu sürmeli, Churchill, Çar Nikola ve Teodor Herzl ruhunu diri tutanlar için yeni 30 Ağustoslar Türk’ün gündeminde hep var olmalıdır.


Hoşça kalın, Emperyalizme fırsat vermeden kalın.