68 kuşağı tabir edilen kuşak, adeta üzerinden silindir geçmiş bir kuşak olmuştur. Zor şartlarda okumuşlardır. Talebe kartlarını gösterip belediye otobüsleriyle okullarına yetişmeye çalışmışlardır.


Bu kuşak harçlığı olmayan, şık kıyafetler giyememiş, dershane adını bilmeyen kendi kendini yetiştiren, araştıran okuyan bir kuşaktır. Çoğunun sigortası bile olmamıştır.


68 kuşağı, dünyayla ilgilendiği kadar, ülkesinin sorunlarıyla da ilgilenen, siyaseti her açıdan takip eden bir kuşak olmuştur. Bilinçli oldukları kadar isyankâr bir ruh haline sahiptirler. Çoğunluğu ülke yönetimini beğenmemiştir, bazıları ulusalcı, bazıları milli görüşçü, bazıları ülkücü olarak tanımlanmıştır. Sol olarak tanımlananlar, zaman içinde ideolojik bölünmeler yaşamıştır. Ortaya MAO’cular, Leninciler olarak bazı guruplar da çıkmıştı. Hükümete göre tüm bu guruplara verilen ad; ANARŞİSTLER idi.


Tanık olduğum tarihi süreçte 1960 ihtilali ve öncesine değinirsem yazı çok uzun olacaktır. Ancak o yıllarda iktidarın baskıcı tutumuna, gençlik karşı duruş sergilemiş, çatışmalar olmuş, dönemin atlı polisleri gençliğin üstüne atlar sürmüş ve üniversitelere ateş açılmıştı. Yine de gençlik hareketleri dinmemiş ve 60 ihtilali yaşanmıştı.


Gelelim günümüzde yıldönümünü hatırladığımız 12 Eylüle ve öncesine. Yukarıda kısaca bahsettiğim 68 kuşağı, yönetimden memnun olmayarak eylemler başlatmıştı. Tam bağımsız Türkiye sloganları atılıyordu. Şımarık Amerikan askerlerinin Dolmabahçe sahilinden denize atılması, belki de ateşi yakan kıvılcım olmuştu. Bu durum halkın sempatisini de kazanmıştı. Fakat ilerleyen süreçte olayların tırmanışı, sempatiyi tedirginliğe hatta korkuya dönüştürmüştü. O dönem ideolojilerin savunulduğu, İZMM’ler dönemi oldu. Tabiki şeriat isteyen guruplar o dönemde de vardı ve rahat durmuyorlardı.


Tespitlere göre 5.000 genç öldü. Sağ sol çatışması denilirdi. Şimdilerde sağ neydi, sol neydi şeklindeki bir soruyu cevaplayabilmek çok zor. Sağ guruplarda en etkin gurup olan ÜLKÜCÜLER, ‘NE AMERİKA NE RUSYA NE ÇİN, HERŞEY MİLLİYETÇİ TÜRKİYE İÇİN’ şeklinde slogan atar, duvarlara yazılar yazarlardı. Aynı şekilde özünü muhafaza eden sol guruplar da, ‘TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE, EMPERYALİZME HAYIR, KAHROLSUN FAŞİZM’ şeklinde pankartlar taşır, duvarlara yazarlardı. Savunulan değerler açısından aralarında fazla bir fark olmamakla beraber faili meçhul cinayetler işlendi, kurtarılmış bölgeler ilan edildi, İstanbul 1 Mayıs mahallesi, Ordu’nun Fatsa kazası gibi. Günümüzde ULUSALCI olarak tanımladığımız Atatürkçü, vatanperver görüş sahipleri olduğu gibi, Milliyetçi, Türkçü, ÜLKÜCÜ görüş sahibi etkin bir gurup da var. Bu görüşe gönül verenlerin içinde fikir ayrışmaları olsa da fikirlerin özü bence makbul. Bir misal vermeden ve eleştirmeden geçemeyeceğim. Sağcı olarak bildiğimiz birçok kişi, Müslüman olmamış ama Türkçe konuşan halkları Türk saymaz. Yani Elma ile Armutu bir araya getirerek aşılamayı tercih ederler.


Devletlerin yıkılışı genelde iç kargaşa ve kalkışma hareketleri sonucu olmuş. Anadolu üzerinde vazgeçilmez emelleri olan batılı A.B ülkeleri ve de Rusya, Çin gibi doğu bloku ülkelerinin pusuda olduklarını hep söylemişimdir. Son yıllarda bu satrançta Arap ülkeleri de yerini almaya başladı. Yani din kardeşliğinin aldatmacasına şahit olmaya başladık.


Anlaşılan, geçmişten ibret alamamışız ve 12 Eylül darbesini hazırlayan kargaşalar yaratan yabancı ajanlara bir türlü mani olamamışız. Bu tip ajan faaliyetlerinin Osmanlı devleti içinde de ve de Cumhuriyetten beri devem ettiğini söyleyebilirim. Yaşananlar ortada, daha dün 15 Temmuz FETO ve ABD destekli kalkışmayla karşı karşıya geldik.


Bizim için tek vazgeçilmez yol, Cumhuriyete ve demokrasiye sahip çıkarak vatan için birlik olmaktır.