Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk yayınında; “Devletin Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişi nasıl sahtekarlık yapabilir. Allah’a sığınıyorum dedim ya. Bu kadar iftira, bu kadar nankörlük, bu kadar düzeysizlik Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman olmadı. Keşke karşıma gelse de ‘Yemin et’ desem, ‘Allah’a inanıyorsan yemin et’ derdim. Sen nasıl ve hangi yüzle bu videoları çıkıp seçim meydanlarında gösteriyorsun ve bunların doğru olduğunu söylüyorsun” dedi. Kılıçdaroğlu, “Kandil’in anahtarı senin cebinde, telefonlar senin cebinde. Beni niye suçluyorsun, beni suçluyorsan karşıma çıkacaksın, erkek gibi çıkacaksın karşıma. Kendini erkek olarak görüyorsan, erkek olarak çıkacaksın karşıma. Ben de çıkacağım, hesaplaşacağız. Önüme koyacaksın videoları, ses kasetlerini. Nedir bu rezalet yahu? Biz bunu hiç düşünmedik? Çünkü Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişinin bu kadar alçalacağını hiç düşünmedik” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Hatay’dan döndünüz bugün…

Hatay’a 5’inci gidişim benim. Depremden sonra ikinci günü gitmiştim. Bütün deprem bölgesini gezmiştim. Deprem sonrası büyük bir tahribat, yıkım vardı. Daha sonra gidişlerim de oldu biraz daha derlenme toparlanma. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin, diğer belediyelerin önemli katkıları oldu. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin AK Partili belediye, görüyorsunuz hiçbir ayrım yapmıyorum. Onlar yapıyor ama biz ayrım yapmıyoruz. Hangi belediye yaraların sarılmasına katkı verdiyse hepsine yürekten teşekkür ederim. Gerçekten ülke ve vatandaşlar olarak bu konuda duyarlılıklarımızı büyük ölçüde koruduk. Depremi en büyük yaşayan kentlerden birisi. Can kaybı en yüksek olan kentlerden birisi Hatay. Dolayısıyla oraya özel bir önem göstermek gerekiyor. Hatay’ın tarihi yapılarında da ciddi bir tahribat oldu. Tarihi dokunun orijinal şekilde onarılması lazım. Tarihçilerin bu alana girmesi lazım. Yapılacak çok iş var ama bu gidişimde gördüm ki hala enkazı kaldırılmayan, yıkık, devrik binaların olduğu yerleri de gördüm. Biraz seçim sürecinde o bölge unutulur gibi oldu. İnsanlar hala çadır ve konteynerlerde yaşıyorlar.

Yaz ayları geldi, sıcak başladı, hijyende ciddi sorunlar çıkabilir. Ama iktidarın buralarla ilgili herhangi bir şeyi yok. Alanı görüyorum. Güvenlik güçlerini görüyoruz sadece alanda. Dolayısıyla pek çok sorun var. Sorunlarla ilgilenen bir iktidar yok, rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer Erdoğan merak ediyorsa beraber gidebilir, görebiliriz, gezebiliriz, vatandaşı dinleyebiliriz. Yahu yazıktır, günahtır. Aradan bu kadar zaman geçti. Doğru dürüst ilgilenen yok. Arada bir, bir miktar para veriyorlar. O paralarla yaraları sarmaya çalıştıklarını düşünüyorlar. Bunların hiç birisi doğru değil. Bir an önce sağlıklı ve tutarlı kararlar alıp, o kararları hayata geçirmek gerekiyor.

Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ ile en son ne konuştunuz? Yarın saat 11.00’de bir açıklama yapacaksınız. Bu açıklama destek açıklaması mı olacak?

Yorum yapmak istemem. Elbette ki doğal olarak partilerle bir araya geliyoruz. Onların ve bizim beklentilerimiz var. Ortaklaştığımız konu, Türkiye’nin bugün içinde bulduğu durum ve Türkiye’nin bu durumdan çıkması lazım.

Temel konular ne? Aranızda müzakere konusu olan. Göçmenler ve terör mü?

Sığınmacılar var, terör var. Anayasa var. Anayasa’nın ilk 4 maddesi var. Anayasa’nın 66’ncı maddesi ve yolsuzluklar var. Bütün bunların hepsi bir şekliyle konuşuluyor tabii.

"TRAFİK SONUÇLANMADI"

Siz Ümit Bey’e cevap verme konusunda Millet İttifakı içerisinde Cumhurbaşkanı adayı olarak tek yetkili misiniz?

Daha henüz görüşme trafiği sonuçlanmadı. Dolayısıyla benim bu aşamada Millet İttifakı’nın diğer bileşenlerine şu konularda uzlaştık diyebileceğim bir tablo yarın çıkacak ortaya. O zaman doğal olarak bilgilendireceğiz. İttifakın genel başkanlarını da bilgilendireceğim. Aynı şekilde ben Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlarını da doğal olarak bilgilendireceğim. Zaten kamuoyu bilecek.

Anlaşma, hemen oturduk, imzaladık bir anlaşma değil tabii. Görüşmeler devam ediyor. Ben Ümit Bey ile 3 kez yan yana geldim. Hatay’a gittim ve döndükten sonra tekrar bir araya geldik. Tamamen ülke çıkarları üzerine bir mutabakat sağlamaya dönük bir çalışma var. Onlar da biz de gidişten rahatsızız ve dolayısıyla düzelmesini istiyoruz.

Anlaşma olursa bir metin üzerinde, imzalanacak mı metin?

Olduğu zaman zaten kamuoyu ile paylaşacağız. En büyük anlaşma sözdür.

"OYLAR KİŞİYE GİTMEZ"

Sinan Oğan’ın destek kararı ikinci tur sonucunu değiştirecek bir destek midir? Nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz Sinan Oğan’a oy veren seçmeni?

Oylar kişiye gitmez, bunun altını bir sefer özenle çizmemiz lazım. Oylar bir idealizme gider. Sizin idealiniz, hedefiniz ne? O hedefe gider. Çünkü beklenti kişiye özgü değil, nelerin nasıl yapılacağına dönük. Benim arzu ettiğim nedir, eğer bu ifade ediliyorsa, bu bir taahhüt olarak topluma yansıyorsa, ben ona desteğimi sürdürürüm. Ama bunu ifade eden kişi yarın bundan vazgeçip de başka bir yerde konumlanıyorsa, bütün taban oraya gidecek anlamında bir şey yok. Çünkü o zaman insanları robot olarak düşünürsünüz. İnsanlar, akılları ile düşünerek karar veriyorlar.

Bugün ‘Yapacağım’ diyorsunuz destek alıyorsunuz, yarın ‘Vazgeçtim, oraya gidiyorum’ diyorsunuz. Çok affedersiniz ama size destek verenler sizin köleleriniz değil ki. Onlar bu ülkenin özgür bireyleri. Onlara neleri taahhüt ettiniz? Anayasa’nın ilk 4 maddesini değiştirecek kişilerin safında yer almayacağım’ dediniz. ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası için bu ilk 4 madde çok önemli, bu 4 maddenin yanında duracağım. Anayasa’nın 66’ncı maddesini değiştirmeyeceğim’ dediniz. Şimdi değiştireceğim diyenin safında yer alıyorsunuz.

"180 DERECELİK GÖRÜŞ AÇISI DEĞİŞTİ"

Sayın Oğan’ın kararına şaşırdınız mı?

Sayın Oğan Cumhur İttifakı’nı destekleme yönünde karar aldı, yorum yapmak istemem. Ama siyaseten bir kişi durduğu yeri bilmeli. Bu her şeyden önce ahlaki bir şeydir. Siz cumhurbaşkanı adayı olduğunuz zaman topluma neleri vaat ettiniz, şimdi o vaatlerden hangi gerekçe ile vazgeçtiniz? Bir partinin genel başkanı olarak değil, sade bir vatandaş olarak ben bunu bilmek isterim. Hele hele, oy veren bir vatandaş olarak. ‘Arkadaş biz sana oy verdik, ne oldu da nerelerde neler yapıldı da 180 derecelik bir görüş açısı değişti?’

Dünkü tweetinizde ‘Sahte muhalifle manipüle ederken’ derken neyi kastediyorsunuz?

Şu cümle doğru, dün sahte maskeler düştü. Bu kadar açık. Halka farklı görünüp, sarayda farklı görünen kişi iki maske takamaz. Taktığı maske düşerse mesele biter.

Muharrem İnce’nin de size destek vereceği konusunda bir iddia ortaya atıldı. İnce ‘Öyle bir şey yok’ dedi. Onunla bir görüşmeniz oldu mu?

Sayın İnce ile görüştüm, bir rahatsızlık geçirdiğinde. Yanlış hatırlamıyorsam dün veya evvelsi gün aradım kendisini. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Muharrem Bey farklı bir kişi değil ki, yıllar yılı bu partiye emek vermiş, bu partide binlerce kişiye yol arkadaşlığı yapmış, efendim grup başkanvekilliği, milletvekilliği, il başkanlığı yapmış. Hatta şunu söyleyebilirim, partideki üyeliği benden çok eski olan bir arkadaşımızdır. Kendisine her zaman, her yerde saygı duymak da benim görevimdir.

Desteğiniz oldu ama ‘Ben desteğimi açıklayacağım, açılamayacağım’ bir şey söylemedi…

Geçmiş olsun dileklerimi ilettim. Karşılıklı sohbet ettik. Sonuçta sonra hepimizin de rahatsızlandığı zaman hastaneye gittiğimizi ve tedavi sonunda inşallah kısa sürede sağlığına kavuşur diye dileklerimi ifade ettim.

İlk tur seçim sonucunu bekliyor muydunuz?

Doğrusunu isterseniz birinci turda sonuç alacağımızı düşünüyorduk ama iki taraf da beklenen sonucu alamadı. Şimdi iki lider var, tek bir oy pusulasında iki kişi var. Seçime gideceğiz. Bu bir seçimin ötesinde referandum. Ne için referandum? Siz Anayasa’nın ilk 4 maddesini değiştirmek istiyorsanız Erdoğan’a vereceksiniz, buna karşı oluyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz.

Referandum bu çerçevede. Kadın hakları ile ilgili, eğer kadın haklarının kısıtlanmasını istiyorsanız Erdoğan’a, vatandaşların özgürce yaşayabileceği ve kadınların haklarının olduğu bir Türkiye’yi istiyorsanız Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz. Sığınmacılar Türkiye’de kalsın, yeni sığınmacılar da gelsin. Sayıları 6 milyon yetmiyor, 10 milyon yapacağım, bunlara da ayrıca vatandaşlık vereceğim diyorsanız, Erdoğan’a oy vereceksiniz. Hayır, ben sığınmacıları en 2 yıl içinde kendi ülkelerine göndereceğim diyorsanız, Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz…

"REFERANDUM HALİNE GELMİTİR"

Olay artık bir referandum haline gelmiştir. Cumhuriyetten, demokrasiden, hak ve hukuktan yana olanlar, devlette liyakatten yana olanlar Kılıçdaroğlu’ndan yana oy kullanacaklar. Hayır, ben devlette liyakat istemiyorum, sadakat istiyorum. Bakanmış, şuymuş, buymuş, genel müdürmüş, başkanlarmış. Bunların hiçbirinin önemi yok, bunlar herhangi bir kişi de buralara atanabilir diyorsanız, Erdoğan’a oy vereceksiniz. Yolsuzlukların üstüne gitmeye gerek yok, kul hakkı yemek rutin bir olaydır. İsteyen istediği kadar yolsuzluk yapabilir. Yolsuzluklar hiç araştırılmaz, buna gerek yok diyorsanız Erdoğan’a vereceksiniz. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim savunuyorsa ben ona oy vereceğim diyorsanız, Kılıçdaroğlu’na oy vereceksiniz…

Yani olay bir referandum olayı, olay bir Türkiye’nin beka sorunudur. Bu çerçevede bakmak gerekiyor.

Sayın Erdoğan’ın ilk turda yarışı önde tamamlaması ve parlamento aritmetiğinin Cumhur İttifakı’ndan yana olması. İkinci turda sizi dezavantajlı kılıyor mu?

Hiçbir dezavantajı yok. Tam tersine Türkiye için büyük bir yarar. Neden biliyor musunuz? Bakın biz ortak mutabakat metninde şunu söylemiştik. Bütçe harcamalarının sağlıklı bir şekilde denetlenmesi için kesin hesap komisyonu kuracağımızı söylemiştik. Kesin hesap komisyonu başkanlığına da ana muhalefet partisinde çoğunluğun olmasını istemiştik. Biz iktidar olarak yaptığımız bütün harcamaların hesabını gelip, parlamentoda muhalefete vereceğiz. Biz bunu yazdık zaten. Halkımız böyle bir takdiri bizden önce kullandı. ‘Hayır, çoğunluk burada olsun’ dedi. Eyvallah, orada olsun. O zaman yürütme ile yasama arasında sağlıklı denetimi, halk diyor ki denetleyecek. Birisine bütün yetkileri vermiyorum, denetime de olanak sağlayacağım. Mesele bu. Her türlü denetime parlamento açık olacak.

Sinan Oğan dahi istikrar vurgusu yaptı, ona ne dersiniz?

Parlamentoyu ve AK Parti’yi rahatsız edecek niye kanun götürelim ki? Niye götürelim, bizim götüreceğimiz bütün yasalar toplumun yararına olacak. Oturacağız, anlatacağız. Karşı çıkıyorlarsa çıksın bize söylesinler. Şu gerekçe ile karşı çıkıyoruz. Ben herkesin hakkı ve hukukunu koruyan, o çerçevede hareket eden bir Cumhurbaşkanı olacağım. Hiç kimseyi bunların yaptığı gibi ayırmayacağım.

Bir kanun, tasarı veya teklif hazırlanıyorsa önce bunu muhalefete soracağız. ‘Bakın’ diyeceğiz. Biz Türkiye’de siyaset anlayışını değiştirmek istiyoruz. Tek parti, lider partisi, bir kişinin iki dudağından çıkan söylemlere göre kanun tekliflerinin hazırlanması. Hayır, böyle bir şey yok. Düzen yok. Bu düzen zaten Türkiye’yi buraya getirdi. Biz Türkiye’yi buradan çekip çıkarmak istiyoruz.

Parlamentodaki 600 milletvekili ‘Evet, haklısınız. Türkiye bunları bekliyor’ diyecekler. Biz bu yasaları parlamentodan uyum içinde çıkaracağız. Gerekçelerini alacağız, vereceğiz. Uyum içinde yapacağız bunu. Bizim gözümüzden kaçan ayrıntılar olabilir, muhalefet diyebilir ki ‘Bunu düzeltin’. Gerekiyorsa onu da düzelteceğiz ve o çerçevede yürüteceğiz.

Anketler ilk turda sizin kazanacağınızı söyledi. Bu anketlere ne söylersiniz? İkincisi ‘Ben şurada yanlış yaptım, acaba şunu yapsaydım, ben bu işi birinci turda bitirirdim. Şöyle bir hatam oldu’ dediğiniz bir şey var mı?

Anket sonuçlarına bir şey diyemem. Anketler yapılır. Onlara bakarız ve saygı duyarız… Emin olun, eğer anketler geliyorsa onları alıp doğrudan hiç kapağını bile açmadan, Fethi Hoca’ya, Sayın Açıkel. Ona gönderiyorum, değerlendir diyorum. O kadar. Türkiye’nin bu kadar derdi varken, oturup bir de anket nedir, ne değildir, ne oldu?

Ben ama toplumun en hassas ve duyarlı olduğu noktaları biliyorum ve sorunu yaşayan kitlelerle bir araya geliyorum. O sorunun nasıl çözülmesi gerektiğini onlara anlatıyorum.

Türkiye’de açık ve net söylüyorum, sorunların çözümü konusunda iddialıyım. Her sorunun çözümü konusunda iddialıyım. Kim ne söylerse söylesin, iddiamı her zaman, yer yerde söyleyebilirim. Bu iddia nereden kaynaklanıyor?... Devlette 27,5 yıl çalışmış, toplumun bütün sorunlarını üç aşağı, beş yukarı bilen ve o sorunlara zamanı geldiğinde neşter atan bir kişiyim. Her sorunu bilirim. Toplumun her kesimi ile de muhatap olurum.

Bana bazen ‘Şu sorundan da söz et’ dedikleri zaman önce derim ki ‘Bu sorunun bana ayrıntılarını göndereceksin, ben ayrıntılarını bileceğim. Ayrıca bu ayrıntıları kendi hafızamda da test edeceğim. İlgili kişilerle konuşacağım, sonra o sorunların bir şekli ile nasıl çözeceğimizi kamuoyuna aktaracağım’.

"EKSİK DEĞİL YANLIŞ VAR"

Birinci turun sonucuna ilişkin insanların beka kaygısı. Toplumdaki bu hassasiyetin sizin tarafınızdan yeterince açıklandığını, bu kaygıyı yaşayan kişilere yeterince anlattığınızı düşünüyor musunuz?

Eksik değil yanlış var. Biz hiçbir zaman bir seçim kampanyasının bu kadar kara ve bu kadar lekeli olduğunu hiç düşünmedik. Bir seçim kampanyasının iktidar tarafından bu kadar kirli, bu kadar kötü, bu kadar yalana dayalı olduğunu hiç düşünmedik. Allah aşkına şu aklınıza gelir miydi? ‘Efendim sen teröristlerle berabersin’. Erdoğan dün akşam ne söyledi TRT’de? Kandil ile ortak sözde kampanya yapmışız. Ondan sonra da gazeteci arkadaş soruyor. ‘Ben bunu anlayamadım?’ diye. İşte montajlı, falan filan. Bana söyler misiniz? Vicdanı, ahlakı, erdemi ve inancı olan bütün vatandaşlarıma soruyorum. Nasıl olur da beni, Kandil ile ben gideceğim de ortak program, video, görseller düzenleyeceğiz. Hayatım boyunca, bırakın siyaseti, hayatımın bütün evresinde teröre karşı çıkan birisi için bu kadar yanlış, bu kadar ahlaksız, bu kadar düzeysiz bir şey nasıl yapılabilir ya? Ve devleti yöneten yapıyor. Sahte videolar, sahte.

Sahte video üreten kişiye sahtekar denir. Bu kadar açık. Bir sahtekar nasıl bunu yapabilir, devletin cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan bir kişi nasıl sahtekarlık yapabilir. Allah’a sığınıyorum dedim ya. Bu kadar iftira, bu kadar nankörlük, bu kadar düzeysizlik Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman olmadı. Keşke karşıma gelse de ‘Yemin et’ desem, ‘Allah’a inanıyorsan yemin et’ derdim. Sen nasıl ve hangi yüzle bu videoları çıkıp seçim meydanlarında gösteriyorsun ve bunların doğru olduğunu söylüyorsun?

"ALLAH'A İNANÇ DA YOK"

İnsanda biraz ahlak, biraz erdem, biraz inanç olur ya. Biraz Allah’a inanç olur ya. Bunlarda Allah’a inanç da yok. İftira at, ‘Ben yerimde kalacağım’. Niye iftira atıyorsun? Hangi gerekçe ile iftira atıyorsun? Senin ne halt ettiğini ben biliyorum. Kandil’in anahtarı senin cebinde, telefonlar senin cebinde. Beni niye suçluyorsun, beni suçluyorsan karşıma çıkacaksın. Erkek gibi çıkacaksın karşıma. Kendini erkek olarak görüyorsan, erkek olarak çıkacaksın karşıma. Ben de çıkacağım, hesaplaşacağız. Önüme koyacaksın videoları, ses kasetlerini. Nedir bu rezalet yahu? Biz bunu hiç düşünmedik? Çünkü Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişinin bu kadar alçalacağını hiç düşünmedik. Eleştiri olabilir, beğenmeyebilir saygı gösterebilirim. Başka eleştiriler yapar saygı gösteririm. Ama yalan, iftira, karalama üzerine aşağılık bir politikayı, aşağılık bir kampanyayı hiç düşünmedim. Seçim meydanlarda gösteriyor, sanki biz yapmışız. Gerçekten Allah büyüktür. Rahmetli babam derdi ki ‘Oğlum sen doğru dur, eğri belasını bulur’. Yani çıktı devletin televizyonunda bunların montaj olduğunu söyledi. Allah aşkına madem montajsa, sen Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturuyorsun ya. Bir montajı binlerce kişiye nasıl gösterirsin, bir montajı kalkıp da senin bütün televizyon kanallarında nasıl gösterirsin? İnsanda biraz ahlak, erdem olmaz mı ya? Böyle bir rezalete nasıl izin verirsin ya? Sen Cumhurbaşkanısın ya. Bir Cumhurbaşkanı montaj yapamaz, bir rezalete sığınamaz, bir karalamaya sığınamaz dersin. Biz bunu hiç hesaplamadık.

İkinci tur için bunu dikkate alarak bir şey yaptınız mı?

Altı okumuzdan birisi zaten milliyetçilik. Altı okumuzdan birisi o. Altı okumuzdan birisi devletçilik, yani sosyal devlet. Milliyetçilik vatanseverlik değil midir, vatanseverliktir. Milliyetçilik 6 milyon sığınmacıya Türkiye Cumhuriyeti kapılarını açmak mıdır? Milliyetçilik, hudut namustur kavramından vazgeçip bütün hudutları yol geçen hanına çevirmek midir? Milliyetçilik budur mudur?

Seçim kampanyamız şöyleydi, biz var olan sorunları nasıl çözeceğimizi anlattık. Fakat karşımıza devletin valisi, kaymakamı, Cumhurbaşkanı, bakanları, televizyonu. Devletin bütün televizyon kanalları artı havuz medyasının bütün televizyon kanalları, neredeyse bizi terörist ilan edecekler. Akıl alacak şey değil.

Teröristlerin seçim sonucuna yönelik temennileri, yorumları, size destek açıklamaları. Bu videolar üzerinden zaten bu çok konuşuluyor. HDP’den de tepki gelmedi, siz belki muhatap almak istemediniz. Bu videolara daha keskin bir tavır göstermek gerekirdi diye bir özeleştiri yapıyor musunuz?

Terörist videoları kime yarar? Aklımızı kullanalım değil mi? Kur’an’da da yazar ‘Aklınızı kullanılmıyor musunuz?’ diye aklınızı kullanalım. Teröristlerin yaptığı açıklama kimin işine yarar, benim işime mi yarar, sarayın işine mi yarar? Düşündüğünüz zaman sarayın işine yarar, onları kim konuşturuyor? Saray konuşturuyor. Ben boşuna mı diyorum, Kandil’in anahtarı Erdoğan’ın cebindedir diye. Onları konuşturduğunu bilmiyor muyum, gidip görüştüklerini ben bilmiyor muyum? Bütün dolaplarını biliyoruz bunların.

Devletin beka sorunu sensin, memleketi kuru soğana muhtaç eder hale getirdin. Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırdın. Rüşvetin, yolsuzluğun meşrulaşmasıdır beka sorunu. Siz kalkıp da bütün bunların hepsini bırakıyorsunuz, memleket elden gitsin. Biz de diyoruz ki memleket elden gitmesin. Bu memlekette herkes huzur içinde yaşasın, yol geçen hanına dönmesin. Yarın öbür gün sığınmacı sayısı 10 milyondan 30 milyona çıkacak. Türkiye çok daha büyük bir sıkıntının içine girecek.

"YÜREĞİN YETİYORSA, NAMUSLU İNSANSA"

Bugün Hatay’da Muhtarlar Derneği Başkanı ‘Hakkımı helal etmiyorum’ dedi. İktidara diyor. Hatay’ı bu duruma soktukları ve bizleri perişan ettikleri için. Kaynakçılar Tornacılar Dernek Başkanı, ‘Reyhanlı kadar Suriyeli var. Benim dükkanım var, vergi veriyorum. Suriyelinin dükkanı var, vergi vermiyor. Ben ikinci, Suriyeli birinci sınıf vatandaş’ diyor. Beka sorunu bu mudur, beka sorunu budur. Erdoğan ne diyor, ‘Suriyelileri göndermeyeceğim, burada kalacaklar, yarın yenileri gelecek. 30 milyona çıkacak sayıları’… Bütün bunları toplumun gözünden kaçır, efendim biz teröristlerle yan yanaymışız. Çıksın yüreği yetiyorsa ve namuslu bir insansa benim karşıma çıkar bunları anlatır.

İktidarın milli savunma konusunda söylemleri, siz neden bu konuda zorlandınız? Bunu tersine çevirmek adına Diyanet, İçişleri, Milli Savunma Bakanlığı’na getirilecek kişiler üzerine istişare yaptınız mı?

Benim ağzımdan savunma sanayi aleyhine bir cümle duydunuz mu? Milli mesele bu. Adı üstünde Milli Savunma Bakanlığı. Silah üretildi de biz karşı mı çıktık? İHA, SİHA üretildi de biz karşı mı çıktık? Karşı çıktığımız bir şey var, ısrarla söyledik. Kardeşim, tank- palet fabrikasını Katar ordusuna niye sattın?...

Niye karşı çıkalım, bunlar bir partinin değil, bir parti bunları üretmiyor, devletin. Devletin ürettiği bir silaha biz ‘Neden silah üretiyorsunuz?’. Niye söyleyelim? Akıl ve mantık var. Ama şöyle bir algı. Bunu sadece bir parti yapıyor. Parti devleti mi burası, yoksa Türkiye Cumhuriyeti devleti mi? AK Parti devleti algısı yaratmaya çalışıyorlar, işte bu beka sorunudur. Burası AK Parti devleti değil, anı ve şanı ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

Kabinenizde yer alacak isimleri ilan etmeyi değerlendirdiniz mi?

İsimler konusu. Biz lider partisi değiliz. İttifak da bir kişinin iki dudağına bakmıyor. Biz istişare, akıl ve mantık ile karar alırız. Öbür tarafta herkes aklını kiraya verdiği için bir kişi söyler, diğerleri biat eder… Şu anda bizim bakan belirleme gibi bir düşüncemiz yok. Ama bizim mükemmel kadrolarımız var. Ekonomi kadrolarımızın hiçbiri hiçbir partide de yok. Cumhur İttifakı’nda da yok. Çünkü öyle bir kadroya ihtiyaç duymuyorlar. Bir kişi var. Biz devlette liyakati niye savunuyoruz? Devletin her kademesinde en yetkin kişilerin olmasını istiyoruz. Biz bugünden Merkez Bankası’nın, BDDK’nın, Kamu İhale Kurumu’nun başına kimlerin gelmesi gerektiğini çalışıyoruz zaten. Buralara çok nitelikli, konusunu bilen, ahlaklı, erdemli, liyakatli kişileri getireceğiz.

Şimdiden açıkladığımız zaman bu insanları yıpratırlar. A dedi kıyamet koptu. Neden a dedin? Sanane yahu. Ben a da derim, b de dedim. Alfabe 29 harf kardeşim. Dediğim gibi öyle bir kampanya açıyorlar ki, sanki bir tek savuma sanayini onlar savunuyor, biz savunmuyoruz.

Sen kalkıyorsun, her şeyi. Televizyonlar, şunlar, bunlar. Onların tamamının yabancı istihbarat örgütleri tarafından her bir karesi üzerinde nasıl düşündüklerini bunlar bilmiyorlar mı? Emin olun bilmiyorlar, farkında bile değiller. Çünkü devlet nasıl yönetilir, onu bilmiyorlar.

Geri kabul anlaşması iptal edilecek mi?

Bizim çok açık ve net olmamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti devleti, Erdoğan’ın devleti değil. Burası Türkiye Cumhuriyet devletidir. İki, ben Avrupa’nın sığınmacı deposu değilim. Bana para verdin diye gidip de bugün 10 milyon, yarın 30 milyon sığınmacı gelecek. Burada depo olacak. Ben depon muyum senin? Bunları göndereceğiz ama benim göndereceğim insanların insani koşullarda kendi ülkelerine gitmeleri lazım. Yolları, okulları, kreşleri yapılması lazım. Parayı sen vereceksin.

İki senede bunları yapmak mümkün mü?

Oturup Suriye hükümeti ile anlaşma yapacağız, can ve mal güvenliklerini sağlayacağız. Avrupa Birliği parayı verecek. ‘Ben bunu vermek istemiyorum’. O zaman kusura bakma geri kabul anlaşmasının bir anlamı yok. Ben senin emrinde çalışan bir devlet miyim yahu? Sen rahat et diye ben bütün sıkıntıları 85 milyonun sırtına mı yıkayım? Kimse kusura bakmasın, bunlar Türkiye’yi devlet olmaktan çıkardılar. Emir alan bir organ haline getirdiler. Keşke karşıma gelseydi de sorsaydım, ‘Yahu arkadaş sen bu geri kabul anlaşmasını niye imzaladın?’. Koltuğunu korumak için. Ya bana karşı çıkarlarsa. Hani sen dünya lideriydin?

Sınır diye bir şey kalmadı. Orada ‘Hudut namustur’ diye bir tabela var. Tabelalıları da kaldırsınlar. Hiçbir anlamı yok o tabelaların.

"SIĞINMACILARIN KENDİ ÜLKELERİNE GİTMELERİNİ İSTİYORUZ"

Aynı zamanda Ümit Özdağ ile müzakere içindesiniz. Millet İttifakı içinde sığınmacılar konusuna farklı yaklaşımlar var. Tüm bunları nasıl değerlendirirsiniz?

Sığınmacılar konusunda Millet İttifakı’nda farklı yaklaşımlar yok. Bizim zaten ortak mutabakat metninde var. Dolayısıyla farklı yaklaşım gibi bir algı varsa toplumda bu doğru değil. Biz sığınmacıların kendi ülkelerine gitmelerini istiyoruz. Sadece sığınmacıların değil, kaçakların da gitmesini istiyoruz. Bakın, bizim askerlerimiz Suriye’de her an bir çatışma ile karşı karşıya kalabilirler ve şehit olabilirler. Suriye’den gelen sığınmacılar, hani yaşlı olsa eyvallah, çocuk olsa eyvallah. Kadın olsa onu da kabul edin. Bakıyorsun 20-25 yaşında gençler ellerini kollarını sallayarak sığınmacı diye bizde geziyorlar. Bizim askerimiz orada şehit olacak, beyler gelecek burada krallar gibi yaşayacak. Bizim burada esnafımız perişan olacak, onların esnafı krallar gibi yaşayacak. Kilis’e gittim, ana cadde var. Ana caddede neredeyse Türk esnaf kalmamış. Asıl mesele Erdoğan’ın ülkeyi yönetememesi. Asıl mesele bu.

(İttifak içinde yer alan Ahmet Davutoğlu tarafından geri kabul anlaşması imzalaması ve Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nde sığınmacılar konusunda yaşandığı iddia edilen fikir ayrılığına ilişkin) Ortak mutabakat metninde bu konu var. Sadece metinde zaman yok. Yani, bir yıl beş yıl gibi bir zaman ibaresi yok. Biz iki yılda yapmaya çalışacağız ama belki de daha erken bir sürede olacak bu.

"VATANINI SEVİYORSAN BU DÜZENİ DEĞİŞTİRECEKSİN"

İkinci turda yaklaşık 2,5 milyon oy farkı var. Bunu tersine çevirebilecek misiniz?

Seçmen sandığa gitmeli. Oyunu kullanmalı. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu acı tablonun değişmesi lazım. Eğer seçmen kendi çocuklarını düşünüyorsa, üniversite bitiren çocuğunun işsiz olduğunu görüyorsa, pazara çıktığı zaman hayat pahalılığını görüyorsa, kendilerine montajlı videolar ile yalan söyleniyorsa ve aşağılık işi yapan insanlar bunu politika olarak yapıyorsa vicdan sorgulaması lazım. Bu yanlıştır. Böyle devlet yönetilmez denilmesi lazım. Eğer böyle bir devlet anlayışı varsa bu Türkiye için, geleceği için bir beka sorunudur demesi lazım ve sandığa gitmesi lazım. Bu düzeni, bu anlayışı değiştirmesi lazım. Herkesin kendi sorumluluğunu bilmesi lazım. 22 yıldır devleti yönetiyorlar, terörü bitiremedi. Oysa rahmetli Ecevit bunlara biten bir terörü devretmiştir. Nasıl oluyor bu? Hangi akılla, hangi mantıkla. Nasıl bir devlet yönetimidir bu?

Bizim şu anda, geçen dönem milletvekilliği yapan ve bu dönem yeniden milletvekili seçilen bütün arkadaşlarımız Anadolu’da çalışıyorlar. Anlatıyorlar, neyin nasıl olması gerektiğini anlatıyorlar. Sorunlar varsa sorunları aktarıyorlar. Bütün bunların hepsi bir şekilde topluma anlatılıyor. 2,5 milyon çok büyük bir rakam değil. Bu rakam, çok rahatlıkla kapatılacak. Göreceksiniz.

Bu referandum mahiyetinde. Vatanseverlerin beraber olması lazım. Vatanseverlerin ortak hareket etmesi lazım. Vatanını seviyorsan bu düzeni değiştireceksin. Bu kadar basit. Eğer sen, sığınmacıdan şikayet ediyorsan, hayat pahalılığından şikayet ediyorsan, yolsuzluktan şikayet ediyorsan, liyakatsizlikten şikayet ediyorsan, evlatların işsizliğinden şikayet ediyorsan 22 yıldır bunu beceremeyenlerin gitmesi lazım. Demokrasinin özü budur. Yeni geldiler de yeni ısındık bu işe diyorlarsa, 22 yıldır yapamadılar. Devlet soyuldu. Bu zengin devlet, soyuldu. Paralar yurt dışına götürüldü. Milyar dolarlar yurt dışına götürüldü. Bundan şikayetçi olmayanları biliyorum. Beşli çeteler başta olmak üzere bir eli yağda bir eli balda olanlar, dört yerden beş yerden maaş alanlar, paralarını yurt dışına götürüp dünyalıklarını yapanlar, Londra’da lüks villalarında oturanlar şikayet etmiyor zaten. Asıl, geniş kitle onlar hayatlarından memnun değil.”

Genel seçimlerde CHP dört parti ile beraber 25,5 oranında oy aldı. Ortak listeye girmek avantaj sağlayacağınızı düşünürken, dezavantaja dönüşmüş olabilir mi?

Hiç onu düşünmedik, zaten düşünmenin mantığı da yok. Beraber yola çıktık, beraber yürüyoruz. Neden altı parti bir araya geldik? Çünkü Türkiye’nin yeniden inşa sürecine girmesi lazım. Bütün kurumları ile. Bozulan, yıpranan, devletin bütün kurumlarında tahribat var. Yargıtay Başkanı çıkıp da ‘bu ülkede yargıya güven yüzde 30’a indi’ diyorsa devletin temelleri sarsılmış demektir. Devletin kolonlarında tahribat var demektir. Bunu tek başına bir partinin düzeltmesi doğru değil. Bu birlikteliği sağlayan yapının düzeltmesi lazım.

Herkes kendine göre bir değerlendirme yapar. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliyorum. Devletin çürüyen, yıpranan kolonları var. Bu kolonların yeniden inşa edilmesi lazım. Güçler ayrılığının olması lazım. Yasama yargı yürütmenin olması lazım. Medyada da ciddi bir çürüme var. Bu çürümenin kesinlikle düzeltilmesi lazım. Düşünün, gerçekten komik. A Haber, gelen yabancı birisi oy kullanırken, A Haber muhabirinin mikrofonu tutması ve Türkçe soru sorması, onun Arapça cevap vermesi sonra, telif hakkı diye başka bir yerde bu yayınlanmasın diyor. Medya bu duruma düşebilir mi? Halka doğru bilgi verme amacıyla, geniş kitlelere doğru bilgi verme amacıyla kurulan bir alan. Nasıl olur da partinin arka bahçesine dönüşebilir? Nasıl olurda bir gerçeği saklamak için, kılıf uydurmaya kalkar? Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Medyanın özgürce bütün siyasi yapıları eleştirmesi lazım. Eleştiri hakkını kullanması lazım. Çünkü, bir siyasetçinin eleştiriye ihtiyacı vardır. Neyi, nasıl yapacağı konusunda, benim görmediğimi medya mensubu görebilir, benim duymadığımı medya mensubu duyabilir, kendisinin yazılarını eleştirilerini okuduğunuz zaman varsa hatanız düzeltirsiniz. Bu topluma dinamizm kazandırır hem siyasete inandırıcılık kazandırır. Şimdi, siyasetçiye de inanç yok. Toplumun dinamizmi de kaybolmuş vaziyette. Kamplara bölünmüş bir toplum halindeyiz. Türkiye’nin bu kamplaşmadan çıkması lazım. Asıl sorun bu emperyal güçler, toplumun ayrışmasını ve iç kavgaların körüklenmesini isterler. Bizler, buradan Türkiye’nin çıkmasını istiyoruz. Daha huzurlu bir Türkiye. Kendi aramızda farklılıklarımız olabilir. Bu doğal ama bu kavga nedeni olmamalı. Biz siyasi partiler, iyilikte yarışmalıyız; kötülükte değil. Biz, iyilikte yarışmak için yola çıkıyoruz. Öbür tarafta çıkıp montajlı videolarla toplumu zehirliyorlar. Bir kitleyi zehirliyorlar ve bunun doğru olduğunu anlatıyorlar. Dedim ya, Allah büyüktür. En sonunda çıkıp, kendisi itiraf etmek zorunda kaldı. Bunlar montajdır diye. Peki hangi yüzle bir daha toplumun önüne çıkacaksınız? Yüzünüzde astar olması lazım. Hangi ahlak ile? Hangi erdem ile? Çıkıp topluma diyemezsiniz, ben dürüst bir adamım diyemezsiniz. Ben yalancı değilim diyemezsiniz. Ben doğru bir adamım diyemezsiniz. Ben doğru bir insanım diyemezsiniz. Bu kadar kötülüğe bulaşan, çirkinliğe bulaşan birisi, çirkefe bulaşan birisi siyasetçi olmamalı.

İlk tur bağlamında sandıklara hakim olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Şöyle, yaklaşık 200 bine yaklaşık sandık var. Bazı sandıklarda görevlimiz yoktu, orada İYİ Parti’nin sandık görevlisi vardı. Bizim de müşahitlerimiz vardı. Bazı yerlerde İYİ Partinin yoktu, bizim vardı. Ama Türkiye genelinde bütün sandıklarda müşahitlerimiz vardı. Bunların yetersiz olduğunu gördük.

20 bin dolayında sandıkta CHP temsilcisinin bir şekilde bulunmadığı iddia edildi. Böyle bir durum var mıydı?  

O gece şöyle, bilgiler çok hızlı aktı. Fakat bilgisayara girişte aksaklıklar vardı. Yavaşlamamız oldu. Sorun oradan kaynaklandı yoksa bütün veriler geldi. Burada bizim sandıklara itirazlarımız oldu, sadece bizim değil; AKP’nin de oldu. Hatta bazı yerlerde 11 kez bazen 8 kez sayılmasını istedi. Başta tutanaklar geldi, onların yüklenmesinde biraz zaman aldı. Dolayısıyla öbür taraftan Anadolu Ajansı topluma çok farklı bilgiler verdi. Sanki Erdoğan kazanıyormuş gibi yüzde 57 ile açtılar.

(Anadolu Ajansı’nın ilk turda seçim sonuçlarını verirken manipülasyon iddiasına ilişkin) Anadolu Ajansı’nın öteden beri düşüncesi şu, önce iktidar partisine gelen oylarını verir. Biz bunu İstanbul seçimlerinde de gördük. Doğru vermiyor, zamanında vermiyor yeterli vermiyor. Her gelen bilgiyi zamanında aktarabilse ben bunu anlarım. Sandığa gidip polisin bilgi almak istediğini de biliyorum. O konuda İçişleri Bakanlığı’nın devreye girdiğini biliyorum. İki kez İçişleri Bakanlığı, kendi kurduğu bir yapıya bilgi aktarması ve polislerin bilgi almasını istedi. YSK, iki kez reddetti. Buna rağmen, sandıklara gittiler. Sandıklardan bilgi almaya kalktılar. Bazı sandık başkanları bunu reddetti bazı sandık başkanları bunu verdi.

"HEDEF İKİNCİ TURU ALMAK"

Seçim sonucunu etkileyecek bir sıkıntı olduğunu, bir hile yapıldığını düşünüyor musunuz? Yoksa bu sonuçlar doğrudur diyor musunuz?

Size şunu söyleyeyim, siz Almanya’da seçim sonuçlarını burada hile yapıldı diye tartışıldığını hiç duydunuz mu veya Kanada’da ya da başka bir yerde. Biz güvenmiyoruz, neden? İktidara kimse güvenmiyor. Toplumun büyük bir kısmı, ‘Bunlar oy çalacak’ diyorlar. Devlete duyulan saygının ne kadar kaybolduğunu hepimiz bir şekilde görüyoruz. Buradan devletin çıkması lazım. Bütün bilgileri şeffaf bir şekilde topluma aktarılması lazım. Aktarmıyorlar. İstanbul seçimlerinde gördük, diğer seçimlerde benzer uygulamaları gördük. Torbaların değiştirilmek istendiğini gördük. O nedenle bizim, yaklaşık bakıldığı zaman 200 bin sandık var. Müşahitlerde beraber 550 bin kişi görevlendirilmişiz. Bu sefer 1 milyon hedefimiz var. 1 milyon kişinin sandıkta olması lazım. Bir ilde müftü şunu söyledi, ‘Ben müftüyüm, doğru sayım yapmak istiyorum. Sizin müşahidiniz iki, karşı taraf çok kalabalık. Baskı yapıyorlar. Ama ben bir din insanıyım, dolayısıyla benim düzgün bir şey yapmam lazım. Müşahit sayısını artırın. Burada bir denge olsun. Biz de görevimizi doğru düzgün yapalım’ diye. Düşünebiliyor musunuz buna benzer Doğru’da Güneydoğu’da daha büyük olaylar var. Hiç sandık başına gitmeyen kişilerin, mühürlerin basıldığını gördük.

Oy oranını tartışmıyoruz, şunun için tartışmıyoruz. Zaten ikinci tur başladı. Hedef ikinci turu almak. Dolayısıyla oyu tartışmanın şu anda bir mantığı yok. Pek çok sorun var biliyoruz, sorunların nerelerde olduğunu da bir şekli ile arkadaşlarımız araştırdılar, buldular. O bölgeye milletvekili arkadaşlarımızı gönderdik. Benzer sorun çıkmasın diye arkadaşlar orada çalışıyorlar.

Onursal Adıgüzel’in istifasının temel sebebi neydi?

Bu tartışmalardan sonra kendisinin fazla yıpranmasını doğru bulmadığını ve ayrılmak istediğini söyledi. Ona da saygı duymak lazım.

Gecikmeler oldu. Bilgiyi yüklemede gecikmeler oldu. O gecikmelerin getirdiği sıkıntılar çıktı. Biz sisteme dışarıdan müdahaleyi de dikkate alarak arkadaşlar, tümüyle dışarıya kapatıldı, hiçbir yere uç verilmedi.

Birinci turda, sandıkların tamamına hakim olma noktasında daha iyi organize olamaz mıydınız?

200 bin kişi arkadaşlar, o gün birisinin cenazesi olursa yerine sandık görevlisi gidemiyor. Birisi hastalanır, hastaneye yatarsa gidemiyor. 200 bin kişiye destek olmak için orada müşahitler var. Ayrıca, bu bizim partiyle ilgili. İYİ Parti’nin, DEVA’nın, Gelecek’in, Saadet Partisi’nin de müşahitleri orada. Sayının belli bölgelerde yetersizliğinden kaynaklanan şikayetler geldi. Burada iki müşahit, beş tane yapın altı tane yapın… O nedenle ben şu çağrıyı yaptım; oy kullanan her vatandaş, sayım sırasında orada olsun. Çünkü gizli kapaklı bir şey yok. Baksın sayıma. Hemen gerekirse en yakın arkadaşına, yazsın göndersin. Dikkat edilmesi gereken bir konu daha var. Orada sayımların tutanaklara aktarılmasına da zaman zaman sorunlar var. Onların da düzeltilmesi gerekiyor. O konuda da arkadaşların dikkatli olması gerektiği konusunda uyarılarımız var. Şunu rahat söyleyebilirim, ilk kez bir seçim sürecinde Türkiye coğrafyasının tamamında bu kadar ciddi önlem aldık. Geçen seçimlerde biz bazı ilçelere giremedi bizim gençlik kollarımız. Bıçaklandılar. Ne polisi ne kaymakamı sahip çıkmadı. Urfa’da oldu bunlar.

İkinci tur için sandık güvenliği konusunda herhangi bir endişeniz var mı?  

Birinci turdaki aksayan yönler, hangi sandıkta verilmesi gerektiği ve oralarda güçlenmesi gereken yerler var. Benim çağrımdan sonra yanlış hatırlamıyorsam 65 bin kişi daha müşahit olmak için başvurdu. Onları da belli bölgelerde görevlendiriyoruz. Burada dağılımda sorunlarımız var. Rahatlıkla ifade edeyim, büyük kentlerde müşahit sayımızda hiçbir sıkıntı çekmiyoruz. Daha çok küçük yerlerde, mezralarda sıkıntımız var. Çünkü müşahit olarak bir kişiyi görevlendirmek, ikametgahın dışındaysa oy kullanma sorunu var. Oyunu kullanamıyor. Örneğin; Ankara’da bir grup genç, oyunu kullandıktan sonra süratle Çankırı’ya gidecekler, oradaki sandıklarda müşahit olarak görev yapacaklar. Buna benzer uygulamalarımız olacak. 

“BAKANLAR ÇOK NİTELİKLİ İNSANLARDAN OLUŞACAK. GERÇEKTEN DEVLETİ SAĞLIKLI, TUTARLI ŞEKİLDE YÖNETECEKLER”

28 Mayıs’tan sonra Millet İttifakı ortaklığı devam edecek mi? Ya da bir sorun çıkabilir diye düşünüyor musunuz? 7 yardımcılı sistem, başta da eleştirildi bir kesim tarafından, en son Davutoğlu’nun bir açıklaması oldu. Dedi ki “Eğer olumlu bir değişim olacaksa Cumhurbaşkanlığı yardımcılığından feragat etmeyi bir dakika düşünmem.”

Herhangi bir sorun çıkmaz. Niye sorun çıksın? Şimdi zaman zaman eleştiri geliyor. ‘7 tane yardımcı olur mu?’ Niye olmasın? Akıl akıldan üstündür. Toplumu öyle bir noktaya taşıdılar ki devleti bir kişiye teslim etmişiz, siz de gelin devleti bir kişiye teslim edelim. Böyle gitsin. Olmaz. Devlet böyle yönetilmez. Devleti böyle bir kişiye teslim ederseniz bugünkü tablo… Bu tablodan kim memnun? Bir grup memnun. Biz onların kim olduğunu gayet iyi biliyoruz. Ama sokaktaki vatandaşın büyük sıkıntıları var. Dolayısıyla biz bir aradayız, herhangi bir sorunumuz yok. Zaten bakanlar olacak. Göreceksiniz, bakanlar çok nitelikli insanlardan oluşacak. Gerçekten devleti sağlıklı, tutarlı şekilde yönetecekler. Var olan sorunların üzerine süratle gidilecek.

Kaldı ki bakın biz hangi kararları alacağımızı ve nasıl yöneteceğimizi Ortak Mutabakat Metni’nde yaptık, açıkladık. Kamuoyuyla paylaştık. Cumhur İttifakı’nda var mı böyle bir şey? Nasıl yönetecekler? Neleri yapacaklar? Kimse sormuyor bunu. Çok özür dilerim ama gazeteciler de sormuyor. Televizyoncular da sormuyor. ‘Siz nasıl karar alacaksınız? Sizin bu Cumhur İttifakı içindeki pozisyonunuz nedir?’ Mesela Sayın Bahçeli’ye sorsanız; ‘Pozisyonunuz nedir?’ veya HÜDA PAR’ın Genel Başkanı’na sorsanız; ‘Diğerleri çıkıyorlar da seni neden bir yerde tutuyorlar ve seni çıkarmıyorlar? Seni ikinci sınıf mı görüyorlar?’ Bunların sorgulanması lazım. Ama bunlar sorgulanmıyor. Neden? İktidarın baskısı var. Ya sorgularsak başımız belaya girer mi? ‘Ne yapacaksınız önümüzdeki 5 yıl içinde? Hangi kararları alacaksınız? Ekonomide, teknolojide, üniversitelerde, dış politikada ne yapacaksınız? Sığınmacıları göndermiyorsunuz. Peki sığınmacılara istihdam olanağını nasıl sağlayacaksınız?’ Bunlar sorgulanmıyor.

Hatay’da soruyor: ‘Ben üniversiteyi bitirdim. Suriyeli asgari ücretin yarısına çalıştığı için kimse bana iş vermiyor. Ben de asgari ücretin yarısıyla çalışmıyorum. Beni asgari ücret üzerinden, bari sigortalı yapın diyorum. Onu da kimse yapmıyor. Orada hem sigortasız hem vergisiz hem asgari ücretin yarısı. Ben açıkta kalıyorum ve üniversite mezunuyum ben.’ diyor. Cumhur İttifakı’na, Erdoğan’a bu sorunun sorulması lazım. Bizim insanımızın günahı nedir? Sorulması lazım ama bu sorulmuyor. Erdoğan seçilmiş gazetecileri çağırıyor. Önceden soruları veriyor. Beyler bu soruları bana sorun. Cevap için arkaya prompterı koyuyor. Oradan okuyor. Bu mudur devleti yönetmek? Devlet böyle yönetilmez. Kimse kusura bakmasın. Bunun medya tarafından da eleştirilmesi lazım. Seçilmiş gazeteci olur mu? Bana şu soruyu sor diyen ya da şu soruyu bana sorma denen bir tablo olur mu? Ama Türkiye bu noktaya geldi. Bu noktaya geldiği içindir ki Türkiye ciddi sıkıntılarla karşı karşıya.

“PROGRAMA KATILMAKTAN, GENÇLERİN SORULARINDAN DA MEMNUNUM”

Bir YouTube yayınına katıldınız, Babala TV’ye. Gençlerin karşısına çıktınız, onların eleştirel sorularına karşı. Katılmanız üzerinden de bir sürü şey konuşuldu. Katıldığınız için içiniz rahat mı? Memnun ayrıldınız mı? İyi ki katıldım diyor musunuz?

Babala TV’nin yaptığı programın bir benzerini ben Kars’ta, Diyarbakır’da, İstanbul’da gençlerle yaptım. Ama bu toplantılar medyaya kapalıydı. Sadece gençlerle değil kadınlarla da böyle medyaya kapalı toplantılar yaptım. Onlar zaten istedikleri soruları soruyorlardı. Ben de diyordum ki her sorduğunuz soruya büyük bir samimiyetler cevap vereceğim. Katılırsınız veya katılmazsınız ama benim düşüncelerimi bilmeniz lazım. O nedenle de Babala TV’ye de kendi isteğimle, davet ettiler çok da mutlu oldum, gittim katıldım. Her türlü soru soruldu. Ben de baştan da söyledim. Aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. Çünkü burası er meydanı ve ben buraya geldim. Ama şundan emin olmanızı isterim. Söyleyeceğim, anlatacağım her şeyi büyük bir samimiyetle söyleyeceğim. Bu düşünceme katılmayabilirsiniz ama ben sizlerle beraber samimi bir ortamda bulunmak isterim. Siz siyasetçiye güveneceksiniz, en azından bana. Ben de size güveneceğim. Dolayısıyla beraber bir yol yürüyeceğiz, diye söyledim.

5 saatlik bir program düşünmüştük ama 7 saati aşan bir program oldu. Sabah 04.30-05.00 civarında bitti. Programa katılmaktan memnunum. Gençlerin sorularından da memnunum. Başlangıçta gençler siyasetle ilgileniyor mu diye bir düşünce vardı toplumda, yeni gençler ilgilenmiyor diye. Ama daha sonra görüldü ki gençler aslında siyaseti bizden daha iyi izliyorlar. Daha sağlıklı ve tutarlı eleştiriler yapıyorlar. Eleştirilerinde zaman zaman acımasız oluyorlar. O da doğru. Genç dediğiniz zaten odur. Biz de büyük bir sükûnet içinde onları dinleriz, notumuzu alırız ve cevapları veririz.

“BURADAN GÖNDERDİĞİMİZ BİR YANITA, İKİNCİ BÖLÜMÜNÜ, CÜMLEYİ OKUMADI. NİYE OKUMADI? OKUMASI LAZIMDI. GAZETECİ, GAZETECİLİĞİNİ TAM YAPMALI”

Bizden önceki programda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum size bir eleştiride bulunmuş. Sonra sizin cevabınızı okudu Kübra Par ama tekrar sizin YPG’ye terör örgütü demediğinize dair açıklamanızın olduğu söylenmiş. Böyle dediniz mi, ne diyorsunuz?

YPG’yle ilgili ilk yıllarda devlet onu terör örgütü olarak görmüyordu zaten. Nitekim YPG’nin Başkanı Salih Müslim’i tam 3 kez Türkiye’ye davet ettiler, kırmızı halılarla karşıladılar. Resmi törenler yaptılar. YPG, o dönem terör örgütü değildi. Bize de sorulduğunda biz de devlet terör örgütü olarak görmüyorsa, biz de terör örgütü değildir, dedik. Sonra devlet değiştirdi. Bunlar terör örgütüdür, dedi. O zaman terör örgütüdür. Bizim istihbarat örgütümüz, herhangi bir şeyimiz yok. Bunu sadece ben değil o dönemin AK Parti yöneticileri de YPG’yi terör örgütü olarak görmüyorlardı. Şimdi oradan cımbızla bu seçiliyor, sen böyle söyledin. İyi de o zaman Erdoğan da onu söylüyordu. Arınç da onu söylüyordu. Kaldı ki YPG’nin başını siz Türkiye’ye davet ediyorsunuz. Burada ağırlıyorsunuz, otel masraflarını karşılıyorsunuz. Siyaset ahlak üzerine inşa edilir. Ama Kübra Hanım için izin verirseniz bir şey söyleyeyim. Buradan gönderdiğimiz bir yanıta, ikinci bölümünü, cümleyi okumadı. Niye okumadı? Okuması lazımdı. Gazeteci, gazeteciliğini tam yapmalı. Eğer bir yanıt gönderiliyorsa, yanıtın bir bölümünü okuyup, iktidarı rahatsız edecek bir bölümünü okumuyorsa doğru değil. Ben Kübra Hanım’a söylüyorum, sizlere değil. Siz zaten özgürce istediğiniz soruyu soruyorsunuz.

Son cümle şöyle. Vatanını seven sandığa gitsin. Ülkesini seven, gençleri düşünen sandığa gitsin. Bakın Karadeniz başta olmak üzere 2B sorunu var. Dünya kadar ciddi sorun, o sorunu bunlar çözemedi. 22 yıldır çözeceğiz o sorunu. Kredi kartlarında çok ciddi sorun var, borçlarını ödeyemiyor bu insanlar. Kredi kartı sorununu da çözeceğim. O insanları nasıl rahatlatacağımı herkes görecek.

ANKA