Viktoryus uçak gemisi İkinci Dünya paylaşım savaşının aşağı yukarı tüm cephelerinde çarpışmış gazi bir savaş gemisiydi, savaş sonrası epeyce bir tadilattan geçmiş ve zamanın şartlarına uyum sağlamıştı. Gemi Anglo-Amerikan donanmanın Sovyet deniz kuvvetleri karşısındaki esas kozlarından biri haline getirilmişti. 1966 Senesinde sefer hazırlıkları içindeyken geminin astsubay kantininde küçük bir yangın çıkmıştı, kimsenin burnu bile kanamamıştı. Yangın da hemen söndürülmüştü. Geminin savaş gücünde hiçbir azalma söz konusu değildi. Zaten yangın doğru-dürüst bir hasara dahi yol açmamıştı. Ama doğrudan başbakanlıktan gelen bir emirle gemi hizmet dışı bırakılmış ve hurdacılara satılmak için Kraliyet deniz kuvvetlerinin envanterinden çıkarılmıştı. Seferine bir gün kala yapılan bu ani değişiklik tayfanın ve subayların üstünde şok etkisi yaratmıştı. Emirlere aykırı olmasına rağmen denizciler son törenlerini yapmış ve Viktoryos'u hurdacılara bu kararı alanlara lanet okuyarak teslim etmişlerdi. Başbakan Wilson, bir süreden beri ordunun ülkede  dizginleri elinde tutuyor olmasından hoşnut değildi, bir sembolik jest ile ciheti askeriyeye ders vermek amacındaydı. O dersini vermişti ama ordu dersini almış mıydı?


1966 Senesinde İngiltere'de hükümeti, İşçi Partisi ve onun karizmatik lideri Harol Wilson kurmuştu. İşçi Partisi'nin en uzun dönem -o güne kadar- iktidar olduğu bu süreç dünyanın ve İngiltere'nin başının çok ağrıyacağı bir süreçti. Sovyetler en güçlü günlerini yaşamaktaydılar. Amerika'nın burnunu Vietnam'da iyice kanatan Ruslar dünyanın her yanındaki bağımsızlık hareketlerine destek veriyorlardı. Beri yanda Avrupa'da Sosyalist hareket iyice yayılıyor ve iktidarın tek alternatifi haline geliyordu. Başbakan Wilson hükümete geldiğinden bu yana Muhafazakarlara kök söktürmüştü, öncelikle kürtajı serbest bırakmış, eşcinsel haklarını açıkça telaffuz eder hale gelmişti, sendikaların etkisi artmış ve göçmen politikalarında görünür bir serbestleşme başlamıştı. O zamanki adıyla Ortak Pazar 'a olan ilişkiler iyileştirilmiş ve Amerika’nın Vietnam politikaları açıkça eleştirilmişti ve dahası Sovyet Rusya ile olan ilişkiler artırılmıştı. İngiliz ordusunun eski sömürgelerdeki gücü tasarruf politikaları doğrultusunda azaltılmaktaydı, İngiliz ulusuna asıl düşmanın komünistler değil, aşırı silahlanma yarışı olduğu fikri aşılanmaktaydı. (Üstüne üstlük bir de günün aykırı müzik grubuna = Beatles, 'şövalyelik' nişanının verilmesini önerince muhafazakar çevrelerin sabrı iyice taşmıştı.)


Ya işte böyle ‘aslan sosyal demokratlar’ sosyalizm dedin mi, sosyalistlere yakışacak şeyler yapacaksın.  Yoksa orada biraz transfer, buradan biraz ittifak olmuyor….

 

Wilson, 1976 senesinde Alzheimer hastalığının belirtileri tespit edilince ani bir istifa ile hükümet başkanlığı ve parti liderliği görevini bırakmıştı. Onun gibi mükemmel bir hafızaya sahip biri için bu istifa fazlası ile de şaşırtıcıydı.


İstifa ile ilgili söylenti ise ortalığı iyice karıştırmaktaydı;


1960'lı yılların içinde Finlandiya'da  görevli üst düzey bir Sovyet yetkili (ünlü KGB'de yarbay rütbesinde) Amerikalılara sığınmış ve birbirinden ilginç açıklamalarda bulunmuştu; iltica eden Rus’un adı Golitsyn idi. Batı'da üslenmiş pek çok Rus casususun adını veren bu adam en cesur suçlamasını ise  en sona saklamıştı; KGB dosyalarında 'Olding' kod adıyla yer alan bir İngiliz  siyasisi vardı, bu adam çoook önemli bir yerde görev yapıyordu. Olayı araştıran CIA ve İngiliz gizli servisindeki bazı subaylar Olding'ın kim olduğunu anladıklarında küçük dillerini yutacaklardı. Olding bizzat Başbakan Harold Wilson idi!!


Ve bu isim O'na 1940'larda yaptığı Rusya seyahatleri sırasında verilmişti. (Bu olay hiçbir zaman doğrulanmadı, bazı psikopat Amerikalılar ve bazı aklı kıt İngilizler dışında da kimse inanmadı.)


Sovyetler için asıl düşman çoğunuzun sandığı gibi kapitalizm değildi, tam tersine aklı başında batılı sosyalistler onları daha çok ürkütüyordu. Kapitalizm ayakta kaldığı sürece komünizm ayakta kalabilirdi. Ama bu sosyalizm yok mu, işte asıl onun başı ezilmeliydi. Bu yüzden de eski bir numaraya başvurmuşlar ve en ciddi rakiplerini sanki kendilerindenmiş gibi sunmayı başarmışlardı.


Olay, basının dikkatinden kaçmayacaktı, bizzat Başbakan casusluk gibi ağır suçla suçlanacak ama herhangi bir yasaklamayı aklına bile getirmeyecekti. Halk nezdinde yıllar sonra temize çıkmasındaki en önemli etken de işte bu tutumu olacaktı!!


Yüce Tanrı durduk yerde kimseyi İngiliz yaratmıyor anladınız mı?