Bu Tanrının zır cahilinin hayat hikayesi anlatılmaya değer değildir. Ama o şavalağın temsil ettiği melanetin birkaç kelimeyle ele alınması ve sonuçları açısından -bağzılarına- örnek olması en samimi temennimdir.

Bu adam, Kara Afrika’nın oldukça da önemli bir coğrafyasında 1971-79 arasında söz sahibi olmuş ve Uganda denilen bahtsız ülkeyi felaketin ta dibine gömmüştür. Uganda bugün bile toparlanmamıştır.

Oysa mesela komşusu Kenya biraz daha belini doğrultmuştur.

Şimdi kimse bana İngiliz sömürgesi falan edebiyatı yapmasın. 60 lı yıllarda Kara Afrika kıtasının siyasi coğrafyasına bakanlar birkaç devletten başka bir şey göremezler.

Neden?

Tüm kıta Avrupa devletlerinin sömürgesiydi de ondan!

 O günlerin dünyası öyle bir şeydi… Bağımsızlık rüzgarları bile – sosyalist beyaz adamlar tarafından ateşlenmişti.-

Bu zır cahil ve hayatının her döneminde cehaleti kutsayan dingil adam, önceleri İngilizlerin sadık bir uşağı idi Kendi rengine karşı en acımasız savaşların içinde beyaz adamların kulu-kölesi olarak hizmet vermişti.

Bağımsızlık sonrası elde askeri bilgisi olan adam kalmayınca bu (kıdemli astsubay olabilmişti. Zira İngiliz ordusunda bir kara derili en fazla bu rütbeye gelebilirdi)

Hiçbir askeri bilgisi, eğitimi, olmayan, bu adamı utanmadan terfi ettiren aslan sosyal demokratlar, bir de onu Ordunun başına getireceklerdi. Üniformaları dahil tüm askeri gelenekleri İngilizlerden kalma bu uyduruk ordu dönemin hükümetince oldukça iyi besleniyordu.

İDİ AMİN ise bu cömert ödeneklerin önemli bir kısmını cebine indiriyordu. Ülkenin o günlerini incelediğinizde ‘çalıyor ama çalışıyor’ dendiğine tanık olmazsınız. Kendi kabilesini kayırıyor, hiçbir işe yaramayan bir sürü lavuk kılıklı adamı sırf kendine yalamalık yapıyorlar diye kritik görevlere atıyor ve kendi adamlarını silahlandırıyordu. Hükümetin başı, yurt dışında bir ziyaretteyken İsrail gizli servisi Mosadın planladığı bir darbe ile idareye el koyacaktı.

Kendini ‘mareşal,’ ‘Afrika kahramanı’, ‘yeryüzünde ki tüm hayvanların, denizde ki tüm balıkların imparatoru’ ilan edecekti.

Adam resmen fikri firar hale gelmişti ama garibim kara adamların idolü haline gelmişti, kabadayı tarzı yürüyüşü, ona buna durduk yerde sarması, hiç anlamadığı konularda yırtık dondan çıkarcasına laf etmesi bazılarının pek hoşuna gidiyordu. Beyaz damalara vitrinde -höst ulan- muamelesi yapıyordu. Mesela özel tahtını sırf beyazlara taşıtıyor, beyaz muhabirlerin sorularına cevap verirken bunları diz üstü bekletiyordu.  Halk hayrandı bu deliye, oysa adam kapalı kapılar ardında bazen batı bazen Sovyetler, yani beyaz adamlar ne derse onu yapıyordu. Kıt aklınca dönemin politik kutupları arasında rakkase gibi gelmeyi diplomatik bir başarı diye yutturuyordu. (O günler de Sovyetler ve Batı) günü geliyor, Ruslardan silah alıyor, Doğu Almanlara gizli servisini kurduruyor, günü geliyor, Londra ve Washington’a göz kırpıyordu. Mosadın desteği yaptığı darbeyi unutmuş şimdi en has Müslüman benim diyerek İsrail devletinin ve halkının yok edilmesi planlarını açıklıyordu. En iyi yapabileceği şey kendi milletini kutuplaştırmak olacaktı, Ülkesinde ki Asya kökenlilere açıktan savaş açmıştı, oysa bu azınlık Uganda yasalarına uygun yaşıyorlardı ve daha da önemlisi ülkenin cılız ekonomisini sırtlayıp götürüyorlardı. Ancak bu zır cahil hödük, koltukta oturabilmesinin yegane yolunun bu kutuplaştırmayı kızıştırmaktan geçtiğini çok iyi anlamıştı. Son koz olarak 80 bin Asyalıyı 90 gün içinde ülkeyi terk etmeye çağıracaktı. Tam bir dingil olduğu için de ‘

Gitmezlerse ne olur? ‘diyenlere

‘Ateşe oturturum!’ diyebiliyordu.

Bu zalim, cahil, yobaz ve yolsuz adam sonunda nereye sığındı bilir misiniz?

Suudi Arabistan’a!!!

Ha unutmadan, idaresi döneminde en az 200 bin insan cinayete kurban gidecekti… sayının 500 bini aştığı yolunda ki iddialar da oldukça tutarlı görünüyor.

 

Ey Konyaaltı Belediyesi… (gerisi malum)