Mustafa Kemal Paşa,
30 Ağustos, 1922 Zafer tepe
Dünyadaki çoğu toplum tarih dinlerken, okurken, izlerken
morali düzelsin ruh hali iyileşsin falan ister. Çok haksız ve yersi bir
beklenti değildir bu.
Sonuçta çoğu insan
nedir ki; altta bir delik, üstte bir delik...
Ancak tarihçinin görevi insanların ruh halini iyileştirmek
değildir.
Değerli bir filozof
ve tarihçi diyor ki: ‘Tarih kimseyi yermez de, övmez de. İnsanlarda nefret veya
sevgi duyguları uyandırmak onu hiç ilgilendirmez. Kalpleri, kafaları düzeltmek
onun işi değildir. Yapabildiği ölçüde okuyucusunu yaşanan olayların paralelinde
yerleştirmek, işte bütün mesele. Olayları yargılamak sosyal bilimcilerin
işidir. Tarihçi sahneyi terk eder.’
Ben bu tanımı muhteşem buluyorum. Günlerden 30 Ağustos
olunca şöyle bir bakınıyorum, gazetelere ve medyaya göz gezdiriyorum da… Vay be
neler döktürmüşler…
Artık her köşede, hem dış siyaset, hem iç siyaset hem
anayasa, hem babayasa, hem hükümeti hem Afganistan, hem uyuşturucu, velhasıl
her şeyin uzmanı tipler elbette ki tarih söz konusu olunca yalın kılıç
girişmişler.
Üstelik Sakarya savaşının 100. Yılı nedeniyle de konuyu
biraz karıştırmışlar. Herhalde Sakarya gibi Kurtuluş savaşımızın dönüm
noktasını hakkıyla anlatma çabasının etkisindeyken, Büyük Taarruza nasıl
yalamalık yapılacağı konusunda kafaları karışmış.
Ha bu arada bu insancıklara
ülkenin bekasını korumakla sorumlu arkadaşlar her türlü arka plan bilgisini
veriyor olmalarına rağmen. Nasıl olur da Mustafa Kemal efsanesinden malı
götürürken aynı zamanda mevcut kolağalarına ters düşmem ruhiyatı ise ancak
gülünecek düzeyde.
Oysa iki savaş arasında geçen bir yılda ne Türkiye eski
Türkiye idi, ne Avrupa... ve ne de dünya…
Mustafa Kemal ATATÜRK mirasını yiye yiye yıllarca
bitirenlerin. Tarihi yukarda açıklamaya çalıştığımız ilkeler içinde aktarmasını
beklemek ise elbette ki hayal!
Peki o zaman dertleri
ne? Ne olacak daha fazla satan o sıradan kitapları, daha çok TV programları,
daha çok tanınmak, daha çok izlenmek, daha çok okunmak (burada lafı kısa
keselim; okunmak çok ilgilerini çekmiyor kitapları SATILSIN yeter!) ve bu
sayede toplumun daha imtiyazlı üyeleri olmak, uçak kuyruğunda beklememek,
kısaca her boyutunu eleştirdikleri siyasi sistem içinde bile ayrıcalıklı
konumlarını korumak ve mümkünse daha da yükseltmek.
Kim bunlar?
CUMHURİYET ARİSTOKRATLARI…
Cumhuriyetin kanserli hücreleri…
Yeter be! Gına geldi sizden ve sümsüklüğünüzden...
Devam ederdim de… Neden diye soranlar olursa onu da
açıklarım bir ara sevabına…