Frenkçede GERÇEK=REALITE,

 HAKİKAT İSE=VERİTE olarak anılıyor.

 On binlerce kelimeye sahip Türkçemiz de hayatımızı 500, bilemedin 600 kelimeyle sınırlayınca yukarda söz ettiğimi iki kelimeyi çoğu yerde aynı manada kullanıyoruz.

Neden böyle bir girişe gerek duyduk; anlatalım.

Galiba öğretmenmiş, hem de mevki makam sahibi…. Başında kavukla resim vermiş. Moda ya…

O ve onun gibilere bir mesajımız var:

Nesnel gerçeklik herkes için aynıdır. (Dünyanın yuvarlak olması gibi)

Hakikat ise kişiden kişiye değişebilir. (Dün gece rüyamda bilmem kimi gördüm vallahi de billahi de örneği gibi)

Sanılıyor ki Kurtuluş Savaşımız ve onun  değerli liderlerine son 20 yıldan beri saldırı var.

Öyle değil…

Hep vardı ve hep de olacak. Koruyabilmek için -petka- lazım.. öyle evinde ki rahat koltuklardan muhalif kanalları izleyerek sayıp sövmek yetmez.

Fransa devrimini bile bu günlerde eleştirenlerin sayısı hiç de az değil.

Tarihsel olaylar her zaman siyasetin konusu olur. Yeni mi öğrendiniz aslan sosyal demokratlar… ve CUMHURİYET ARİSTOKRATLARI..

Öyle yasanın ardına sığınıp ‘ay’ veya ‘ayol’ nidalarıyla değil, köşeli duruşla karşı çıkacaksınız. Kendinize göre olan HAKİKATIN  değil GERÇEKLİK ile savunacaksınız.

Arkadaş! (evet, sen de ey kavuklu lavuk)

 Türkiye Cumhuriyeti ,1920-22 arası süren ve tarihe KUTSAL İSYAN diye geçen Kurtuluş savaşı sonucu kurulmuştur!!

Bu savaşı başta Gazi paşamız olmak üzere, tüm kahramanları ve şehitleri önünde saygı duymak ahlaki bir gereklilik olduğu kadar mantıki bir davranıştır. Çünkü o savaş olmasa bugün bizim de ne olacağımız belli değildi. (Bunu da en iyi bir öğretmenin bilmesi gerekir)

Doğru öteden beri bu savaşın manasına karşı çıkanlar derler ki; Efem, Birinci ve İkinci İnönü meydan muharebeleri  ,bunlara göre -meydan muharebesi- değilmiş… Savaş esansında çıkarılan Kuvvacı efsaneler imiş.

Şimdi bunlar sanıyor ki Meydan muharebesi dedin mi ortalık kan gölüne dönsün.

 Oysa muharebeler döktükleri kanla değil ve fakat ortaya çıkan siyasi ve toplumsal sonuçlarla önem kazanır.

Elbette kazanan taraf savaşın aşamalarını kendi görüşleri doğrultusunda anlatır. Bu dünyanın her yerinde aynıdır. Aksi bir örnek yoktur.

 İnönü savaşları sonucunda hem Anadolu da ve hem de dünya da Türk Milli hareketinin ciddi bir yere varmak durumunda olduğu kabul görmüştür. Bu NESNEL BİR GERÇEKLİKTİR.

‘Ben ATATÜRK’Ü seviyorum’ sözünü çok anlamlı bulmam, insan gördüğü, tanıdığı birini sever. Ama içinde -sevgi- gibi insanlığın en kutsal duygusunu taşıdığı için manasına katılırım. Kaldı ki yaşadığımız ülkenin temel değerlerini oluşturmakta baş rolü üstlenen bu -insana-  saygı duyarım. E, hadi saygıyı biraz da abarttık mı -severim- derim. Sonunda içinde yaşadığım bu ortamdan memnunsam niye demeyim ki…

Amma..

 ‘Ben Atatürk’ü sevmiyorum , sevmek zorunda değilim’ ifadesini ise geri zekalı bulurum.

Elbette- sevgi- duygusu kişiseldir. Yani HAKİKATTİR.

Peki Atatürk, değerli Gazi paşamız, nedir..

NESNEL BİR GERÇEKLİK değil midir.

Yani içinde bulunduğun ortamın her satırı o mirastan kaynaklanıyorsa… Saygı duyman gerekmez mi..

Şimdi hep der dururlar ;’biz Şarkın değerlerini önemsiyoruz!’ diye

Peki bu değerler içinde çoktan toprak olmuş insanlara dil uzatmak var mı?

Var diyorsanız alın o değerinizi ve defolun..

Ha peki ‘ya CUMHURİYET ARİSTOKRATLARI’ diyorsanız onların zaten yatacak yeri yok..