Her ne kadar western sinemasında bir başka efsane yaratılmış
ise de Beyaz adamla-Kızıl derili kapışması hiç de o kadar büyütülecek bir şey
değildi. Medeniyet çıtası daha yüksek olan beyazlar geri kalmış, uluslaşamamış
Amerikan yerlilerini 19. Asrın son çeyreğinde eşek sudan gelinceye kadar
pataklamışlardı. Günü gelmiş beyazlar, günü gelmiş Yerliler vahşetin her türlü
örneğini sergilemişlerdi ama sonuçta Kızılderili arkadaşlar askeri olarak
yenilmişler ve geri kalmış bir ahali olmanın bedelini oldukça pahalıya
ödemişlerdi.
Şimdi sıra dünyaya açılmaya gelmişti. Sene 1898’ler
civarıydı. ABD’nin ulus olma değilse de devlet olma hazırlıkları son aşamasına
gelmek üzereydi. Burunlarının dibinde ki Küba gibi bazı topraklar şu Atlantik
okyanusunun karşısında ki esmer çocukların elindeydi. Bu esmer çocuklar ise
tahammülü fersa bir yozluk, yobazlık ve yolsuzluk fırtınası içindeydiler.
Asiller ve Kilise halkın anasını ağlatıyor, asker ise bu ahlaksız düzeni
koruyordu. Halkın da hiç sesi çıkası yoktu. Amerika fazla oyalanmak niyetinde
değildi. Küba da hır çıkaracak ve donanmasını oraya yollayacaktı, İspanyol
deniz kuvvetleri kağıttan kaplandı karşı koymaları mümkün değildi.
Ama bakın olaylar nasıl çarpıtılacaktı; Amerikan kamuoyu
(bugünlerde buna ‘sokaktaki adam’ deniyor!) pek dünya meseleleri ile
ilgilenmiyordu, oysa Amerikan elitleri öyle değildi. Bunlar bizim cumhuriyet
aristokratlarına benzemezdi, ellerini taşın altına koymaktan çekinmeyen
tiplerdi.
Ama ne yaptılarsa ahali hiçbir şekilde ajite edilemiyordu
yani dolmuşa binmiyordu.
Kevaşe basın konuyu
ele alacaktı. ‘Efem bu Kübalı esmer adamlar beyaz kadınlara … yapıyorlardı,
efem, bu esmer bıyıklı adamlar beyaz kadınları gümrüklerde anadan doğma
soyuyorlar, oralarını buralarını... şey yapıyorlardı. Efem, Hıristiyan ahlakı
olan insan buna katlanabilir miydi.’
Aha olan olmuştu işte o kadar ekonomik, siyasi argüman çöpe
gitmişti. Milletin aklı bacak arasına daha çok düşkündü. İspanya hayatında
yemediği kadar dayak yemiş, iyice aşağılanmış, başta Küba olmak üzere tüm
Pasifik kolonilerini kaptırmıştı. Geri kalmışlığın bedelini yalnızca kızıl
derililer ödemeyecekti.
20. asrın başlarında ABD sakin bir ülkeydi, ama sanayi
geliştikçe işçilerin sayısı artıyor, onların taleplerini eski usullerle
karşılamak zorlaşıyordu. Üstelik kızıl bir gölge tüm ufku sarmak üzereydi.
Avrupa zaten bu gölgeyle uğraşmak zorunda kalmıştı. Eski Kıtada ki tahtlar,
hanedanlar birbiri ardına sarsılıyordu.
Derken Büyük Savaş çıkacaktı. (1914-1918) Avrupa kan gölüne
dönmüştü, ABD ise açıkta duruyordu, durmak zorundaydı çünkü bu savaşa taraf
olması nerdeyse imkansızdı. Neden derseniz, yaşlı kıtada nüfusunun yarısının
birinci dereceden akrabası vardı. Yani tüm Avrupa da...
Kimin yanında yer alsa nüfusun diğer yarısını karşısına almak
gibi bela bir sorun vardı.
Yeni bir savaş silahı olan denizaltılar Atlantik okyanusunu
haraca bağlamıştı ve çoğu da Almanların elindeydi, batan gemiler arasında çokça
Amerikan gemisi de vardı ama halk hala gaza gelmiyordu.
Ticaretin riskleri deniyordu.
Bir başka yol bulmak lazımdı ki esmer çocuklar tekrar
devreye sokulacaktı, Meksika’ya epeyden beri dokunmamışlardı sırası gelmiş
olabilir miydi?
Dünyanın bildiği ikinci beceriksiz Dış İşleri Bakanı, Alman,
Zimmerman adında biri, Meksika hükümetine bir telgraf çekmişti; buna göre
Meksika eğer ABD ye savaş açarsa, Alman imparatoru onlara Teksas ve
Kaliforniya’yı geri verecekti.
Lan adamlar hala kendi avuçlarına sıçıyorlardı, hangi
Meksika, hangi Meksika ordusu bu işi becerecekti ki? Telgraf açığa çıkınca (!)
Amerikan ahalisi de sonunda gaza gelmişti. ABD
1917 Nisan ayında savaşa dahil oluvermişti. Ve bu savaştan büyük bir güç
olarak çıkacaktı. Avrupa da eski sistem yıkılmıştı, asiller topluca çöpe
atılmıştı. Üç büyük hanedan kül olmuştu (Almanya, Avusturya-Macaristan ve
Rusya) İngiltere henüz ayakta kalmış ise de hazinesi iflasın eşiğindeydi.
Hiçbir Avrupa ülkesi ABD yardımı ve buğdayı olmaksızın karnını doyuramazdı.
Üstelik Washington şimdi yaklaşık 5 milyonluk askeri eğitim
almış genç bir nüfusa da sahipti.
Sizce bu Amerikalı çirkin mi?
Haftaya sonuncu bölüm…