İçinde yaşadığımız dünyanın durumu, insanlığın yaşadığı dramlar, üstüne tuz biber eken pandemi belası insanı tüketiyor hakikaten. Tükenmişlik halleri artık kişiye özel değil, giderek yaygınlaşıyor.

Uzmanlara göre; “Hiç kimse “tükenmişlik sendromu”na karşı bağışık değilmiş. Hangi işte çalışırsa çalışsın, hangi pozisyonda olursa olsun, herkes tükenmişlik sendromu için bir adaymış! Çalışanların yüzde 80’ i iş yaşamlarının bir noktasında tükenmişlik sendromuna yakalanabilmekteymiş!” Yani bir çeşit, “pili bitmişlik hali.


Toplumu geren, tüketen herşey, sanki üstüste geliyor! Haberleri dinlerken insan kendini nasıl yorgun, umutsuz ve tükenmiş hissediyor değil mi? Bu biraz da enerji işi ve sanki o enerji kalmamışcasına, giderek kanıksıyorsun bunca karmaşayı. Herkesin mutabakat gösterdiği, bazen görmezden geldiği, ya da farketmediği şeyleri farketmek, görmek, yıllarca nasıl da yoruyor insanı. Artık dinlenmek, herkes kadar rahat olmak, akıntıya kürek çekmemek gibi düşünceler geçiyor aklından. Daha konforlu, daha dingin bir hayat istiyorsun.

Kendi sınırlarını çizerek yaşamak ve sineye çekmek kolaymış gibi geliyor. Ama aslında için için çürüdüğünü hissetmek, seni daha da tüketiyor! Bir şeyler düzelsin, insanlar mutlu olsun derken, sıradanlaşmanın ve vurdumduymazlığın müthiş konforuna alışmış halinle, sen de biliyorsun, hiçbir şey kendi kendine düzelmiyor! Enerjini, zindeliğini kaybetmiş, tükenmiş hallerinle, herkes, büyük çoğunluk nasıl yapıyorsa, öyle yapıyorsun. Hayatın akışına bırakıyorsun kendini.