Hepimizin doğasında “ korku” var! Hatta aslında
bir sürü korkularımız var. Üstelik onlarla birlikte, çok kalabalık yaşıyoruz.
Ölüm korkusu, gelecek korkusu, yükseklik korkusu, hastalanma korkusu, işten
atılma korkusu, yalnız kalma korkusu, başarısızlık korkusu, cezalandırılma ve
zulme uğrama korkusu vb.
Ama bütün korkuların temelinde “ ölüm “ korkusu
ve “insan” korkusu var. İçgüdüsel olarak bütün korkularımız; ölmekten korkmaya
varıyor. Sözgelişi yüksekten korkuyoruz, çünkü düşüp öleceğimizi düşünüyoruz.
Hasta olmaktan korkumuzun nedeni de hastalığın bizi öldüreceğini düşünmemiz.
Geleceğin belirsiz olması ya da işsiz kalma korkusunun temelinde de aç kalıp,
ölme düşüncesi ya da korkusu var. İşin kötüsü günümüzde “ pandemi” de bütün bu
korkularımızı tetikledi. Artık bütün dünyada insanlar, korkuyorlar! Geleceği
planlayamıyorlar. Kimse önünü göremiyor! Kimse geleceğe dair öngörü de
bulunamıyor! Bu da insanları umutsuzluğa ve daha da büyüyen korkulara boğuyor!
Oysa;
“ Ölüm hayatta ki en büyük kayıp değildir. En
büyük kayıp, henüz hayattayken içimizde ölenlerdir.” Diyor Norman Cousins.
Henüz korkuların esiri olmadığımızda;
istediğimiz, arzuladığımız ne çok şey vardı yaşamlarımızda, öyle değil mi?
“ Hep arzuladığımız tüm o şeyler, korkunun diğer
tarafındadır.” Diyen George Addeir haksız mı sizce?
İnsanlar sosyal varlıklardır. Bu yüzden de
onları “ölüm” korkusu kadar dehşete düşüren başka bir korku da; “ insan”
korkusudur. Peki insanlardan neden korkuyoruz? Diğer insanların bizim hakkımızda
ne düşündüğü, onaylanıp onaylanmadığımız, yalnız kalma ve dışlanma korkumuz,
bizden daha güçlü görünenden korkma, haksızlık yapabilecek,zalimce davranacak
ya da cezalandıracak güçte olan insanlardan korkma vb. Korkular hayatımızı
cehenneme çeviriyor! Korkuyu diğer insanların beklentileri yaratır. O
beklentileri karşılayamama korkusu, bizi daha da stresli, korkak ve beceriksiz
yapar! Oysa birazcık kendimizi sevsek, değer versek, başkalarının
davranışlarının bizi bu kadar üzmesine izin vermezdik!
“ Başkalarının davranışlarının, iç huzurunuzu
bozmasına izin vermeyin.” Diyor Dalai Lama. Ne kadar doğru değil mi? Keşke
yapabilsek! Hadi itiraf edelim, yine de bizden daha güçlü ve kendinden emin
insanlardan korkuyoruz!
Size bir sır vereyim, inanın güçlü sandıklarınız
da sizin gibi! Sakın başka insanlardan ödünüz kopmasın ve onları izlemeye
çalışın! Çoğu insanın kendinden emin bir hali olmasına rağmen, genellikle en az
sizin kadar korktuklarını ve kendilerinden en az sizin kadar şüphe ettiklerini
unutmayın!
Hatta en çok korktuklarınız; en zalimler bile,
bilin ki, sizden çok daha korkaktırlar! O kadar korkarlar ki; uykuları bile
yoktur! Başkalarının hayatını kabusa çevirenlerin, kendi hayatları da kabustur!
Her gece bir tarafında korku, diğer tarafında suçlulukla uyumak kolay mı
sanıyorsunuz? Kötü bir sarmalın içindedirler; korktukça, başkalarını korkutup,
suç işlerler, suç işledikçe de korkularını büyütürler!
Bütün bu gerçeklere rağmen, korkularımızı
tümüyle yenemeyiz belki ama, kendimizle barışık bir iç huzuru yaratarak,
dengeli olmaya çabalayabiliriz. Ne dersiniz? Korkularımızdan arınmış bir dünya
diliyorum hepimiz için...