Seçimlerden yeni çıktık ve belediyelerden beklentilerimiz var doğal olarak. Ben bütün kentlerin kendine özgü bir ruhu, bir kişiliği olduğuna inanırım. Hatta kentler, orada yaşayan insanlarıyla özdeşleşmiş canlı birer organizma gibidir. Kentlerin geçmişi, tarihi, doğal dokusu, mimarisi, kültürü, kendine özgü yapısı, o kenti, kent yapan özellikleridir. Kent bu özellikleriyle vardır ve zaman, onu ne kadar değişmeye zorlarsa zorlasın; kentler, herşeye rağmen içlerinde geçmişe özgü bir şeyleri barındırarak geleceğe yönelirler. Zaten geçmişi silinen kent, ne yapılırsa yapılsın, artık o kent olmaktan çıkmıştır. O yüzden de kentlere de tıpkı insanlar gibi, anılarını, geçmişlerini saklayacak, tarihlerini hatırlatacak bir şeyler bırakılmalı ve her kente böyle bir " kendi kalma", " kendi olma" şansı verilmeli diyorum ben. 
 İşte sırf bu yüzden belki de; kent aşığı, kent kültürünü bilen, kentin ruhunu, canlılığını, dinamizmini hisseden, kentin devinimlerini duyan, onun, tarihin derinliklerinden gelen öykülerini özümseyen insanlardan seçilmeli Belediye Başkan'ları.

Keşke bunun için kıstaslar konabilseydi seçim sistemlerine. Ama madem ki bu mümkün olamıyor ve seçilen kişiler de kentle ilgili herşeyi bilmek zorunda değil, öyleyse, kentle ilgili her konuda ve alacağı her kararda, danışacağı bir çok uzman kurul olmalı. Sözgelişi mimarlar, tarihçiler, şehircilik uzmanları, o kentte yaşayan duyarlı, eğitimli insanlar danışmanlık yapmalı seçilmiş Başkan'lara. Kararlarda onlar da etkin olmalı. Aksi takdirde, " ben yaptım oldu." Anlayışıyla kent ruhu acımasızca öldürülebilir. Bazı kentlerde üzülerek gördüğümüz gibi, kenti kent yapan bütün özgün özellikler ortadan kaldırılabilir ve bütün bu suçlar cezasız kalabilir. Çünkü yetki verilenlerin, sorumlulukları da olması gerektiği gerçeği, hep gözardı edilir bizim gibi toplumlarda. Şehirlerin arsızca yağmalanması, yozlaşması sürecini getirirken, yoksullaşan kent ve zenginleşen yağmacılar arasındaki dengesizlik, bugün bazı büyük kentlerimizi yaşanmaz hale getirmiştir. Buna sürekli göç eden işsiz ve yoksul halk katmanlarını da katarsanız; ortaya alt yapısı oluşturulmayan gecekondular ve karmaşa içindeki yaşanması zor kentler çıkar. Daha da kötüsü, kentin asayişi de suç artması dolayısıyla bozulur.

      Bu yüzden belediyelerin toplumsal katılımı sağlayarak kararlar alması ve kent sakinlerinin mutluluğuna odaklı projeler geliştirmesi gerekiyor.