Felaketin yıldönümünde yaşadığım dehşeti hatırladım yine. İzmit, Gölcük ve Değirmendere’ de ölen öğretmenlerin ve ailelerinin acı öykülerini yazdığımız, o dönemde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün Yayımladığı MLO Okulları Tanıtım Bültenini okudum acıyı yeniden yaşayarak... Hazırladığımız bültendeki felaketi bütün korkunçluğu ile gösteren o resimlere bakmak ve o dinlediğimiz, yazdığımız acılı öyküleri yeniden hatırlamak beni ürküttü.

Bu günlerde, yaklaşan depremin ayak seslerini duyan bilim insanlarının uyarıları, kesinlikle dikkate alınmalı. Çünkü olası bir depreme hazırlıksız yakalanmak gibi bir lüksümüz yok bizim. Korkarım artan nüfusla birlikte, olası bir felaketin boyutları da 17 Ağustos’ tan daha büyük olabilir. Bunu bilim insanları da çokça vurguluyor!

Ben ve ailem 17 Ağustos depremini İstanbul’ da yaşadık. Üstelik Gölcük’ten kısa bir süre önce dönmüştük İstanbul’ a. Ama buna sevinemedik bile. Çünkü İzmit, Gölcük ve Değirmendere’ de ölen, evini kaybeden pek çok arkadaşımız, dostumuz ve akrabamız oldu. Çok ama çok acıydı! O dönemde İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün Kurduğu ekiple beraber Kocaeli iline yaptığımız ziyarette, oradaki yetkililerle görüşerek bölgedeki öğretmen kayıpları hakkında ayrıntılı bilgileri aldık. Acılı öyküleri hüzünle dinledik ve yazdık. Yıkılmış binaları, ölüm kokan şehri gördük! Baktığımız, gördüğümüz her şey, dehşet verici bir biçimde ölümü çağrıştırıyordu bizlere.

Gölcük’te, şimdi rahmetli olan teyzem; kızını, oğlunu, gelinini, damadını ve torunlarını kaybetti depremde. Yeni taşındıkları evleri yerle bir olmuştu. Eğer taşınmamış olsalardı, belki yaşıyor olacaklardı. Çünkü eski evleri sapasağlam duruyordu. Sevdiklerini, canlarını kaybetmek ve onca kederi taşımak, o yaşta ağırdı teyzem için. Zor günler geçirdi o da herkes gibi...

Öğretmen arkadaşım Mukadder, eşi ve iki çocuğu, yeni taşındıkları evlerinde yakalanmışlardı depreme. O apartmandan sağ çıkan olmamıştı zaten. Mukadder öğretmenin, annesi, babası, erkek kardeşi ve bir yeğeni de aynı depremde öldüler!

Yine Gölcük’te yeni emekli olup, depremden 3 gün önce taşındığı evinde eşi ve küçük oğluyla birlikte ölen Raziye öğretmen, eğer eski evinde olsaydı, yaşayacaktı. Çünkü o ev depremde hasar almamıştı.

Yeni emekli Gülsen öğretmen de eşi ve iki çocuğuyla birlikte hayatını kaybetti depremde.
Ali öğretmen ve eşi Münire öğretmen de depremde hayatını kaybedenlerdendi.

Nizamettin öğretmen ve eşi enkaz altından sağ kurtuldular ama, üniversite öğrencisi gencecik oğullarının acısıyla yıkıldılar.

Depremde ölen öğrenci sayısı ise net bilinmiyordu. Hala kayıp insanlar olduğu söyleniyor bu felakette!

O kadar çok acı öykü var ki bültende, bunları yeniden yazmak gelmiyor içimden. O acıları dinleyip, yazarken de çok ağlamıştık hepimiz. Artık ağlamak istemiyoruz. Deprem değil, binalar ve tedbirsizlik öldürüyor insanları! Bunu artık görmemiz lazım. Depremde ölen öğretmenlerimizin, ailelerinin ve bütün deprem şehitlerinin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Bu korkunç depremi yaşamış biri olarak da, olası depremler için gerekli önlemleri alalım diyorum. Ki; bir daha 17 Ağustos’lar yaşanmasın!