Ajanslara ve sosyal medyaya düşen fotoğraf tam bir felaket.

İzmir’in Çeşme İlçesi’ndeki Gücücek Koyu’nda vatandaşların denize girme alanı yüksek duvarlar, çelik destekli platforma kapatılmış..

Üstelik koyun bulunduğu bölge SİT alanında..

Ama rantçı dinler mi ?

Gücücek Koyu’nu kiralayan şirket, halka sahili kapattığı gibi doğal ortamı bozuyor, balıkların yumurtlama alanı olan kayaları da parçalıyor..

Adı ‘turizmci’ olan şirketin sahiplerinin tek düşüncesi var rant..

Onlar para kazansın da gerisi hikaye..

Neymiş SİT alanı, neymiş, sahiller kamunun malı, neymiş balıkların yumurtlama alanı..

İsyan etmemek olanaksız..

Bu utanç perdeleri sadece orada değil..

Antalya’da da  utanç perdeleri var..

Bazıları kamuoyunun tepkisi nedeniyle kaldırılmış olsa bile 640 kilometrelik Antalya sahilleri resmen işgal altında..

Oteller, moteller, tatil köyleri, hatta pansiyonlar, kendilerine ‘turizmci’ payesini veren hemen herkes işletmelerin bulunduğu sahilleri işgal ediyor, kapatıyor, denizden ve güneşten yararlanmak isteyenleri de ‘özel güvenlik terörü’ ile korkutuyor, ürkütüyor, olmadı kaba kuvvet uyguluyor.

Antalya’da turistik tesislerin bulunduğu sahillerin önemli bir bölümü tahsis edildi..

Özelikle ANAP iktidarı döneminde Antalya sahilleri paylaşıldı..

Kapanın elinde kaldı, kim ANAP’a yanaştıysa, kim hükümeti ve Turizm Bakanlığı’na yakın bir dayı bulduysa göz koyduğu sahili kaptı.

Kapmakla kalmadı, tesisi yapmak için kredi aldı..

Kredilerin önemli bölümü tesis için değil de başka amaçlar için kullanıldı..

Antalya esnafı, mal ve hizmet verdiği turizm tesislerinden parasını almakta çok zorlandı.

Alacağını isteyenler ya dövüldü, ya da dilenci durumuna sokularak bugün git yarın gel anlayışı ile oyalandı, süründürüldü..

Antalya sahilleri hala işgal altında..

Kaçak yapılaşma olanca hızıyla sürüyor..

Kaçak yapılar ve işgaller için yüzlerce mahkeme kararı var, ancak kaçakların yıkımı ve işgallerin sonlandırılması olanaksız..

Çünkü devreye ya inşaat yasağı giriyor, ya da mahkemelerden jet hızıyla yürütmeyi durdurma kararı çıkıyor.

Fatura da kaçakları yıkmadığı, işgallere son vermediği için yerel yönetimlere çıkıyor.

Yayılmacı bir anlayışı benimseyen turizm sektöründe kaçağı ve işgali olmayan yok gibi..

Sadece kaçak yapı ve sahil işgali ile sınırlı kalmıyor, doğayı tahribat için adeta bir yarış içindeler.

Antalya’nın gerdanlığı’ olarak bilinen falezler, turistik tesisler ve diğer yapılaşmalar nedeniyle param parça oldu..

Falez cinayetleri olanca hızıyla sürüyor..

Ne mahkeme kararını, ne de kamuoyunun tepkisini takan var..

Belediyeler mühürlediği halde inşaata devem edip tesisi ya da villayı bitirip, içine oturanların sayısı oldukça fazla..

Bir de Kültür ve Turizm Bakanlığı konusu var..

Baktı ki turizmci belediye ve belediye meclisi engelini aşamıyor, dosyasını koltuğuna sıkıştırdığı gibi Başkent  Ankara’nın yolunu tutuyor..

İktidar partisinden bir yetkili ya da yüksek koltuk sahibi bir bürokratı buldu mu iş kolay..

Kültür ve Turizm Bakanlığı, resen plan yapıyor, belediyelerin, Antalya’nın sahiplerinin, meslek odalarının, çevrecilerin ve vatandaşların tepkisi, direnmesi, gerektiğinde eylemi boşa çıkıyor.,.

Yani kimin sırtı kalınsa o işini kolay yoldan çözüyor.

O nedenle Antalya’da da, başka turizm bölgelerinde de utanç perdeleri kalkmaz..

Kaçak yapılaşma, işgaller bitmez, tersine artar..

Böyle gelmiş de, ne yazık ki böyle gidiyor..

Yurdum insanı da susuyor, izliyor..