13 yıl önce torunumun doğumu nedeniyle gitmek zorunda kaldığım Almanya’nın Frankfurt kentinden yazdığım bir yazıda Frankfurt’un, Antalya’nın şehir içindeki iskelesi gibi tarihi bir semtinin meydanında bir yontu (heykel) olduğunu bildirmiştim.

                   Bu yontunun bir kahraman yontusu mu, bir meçhul asker yontusu mu, yoksa bir devlet büyüğünün yontusu mu olduğunu sormuştum. Sonuçta hiçbiri olmadığını, bu yontunun gözü bağlı, eli kılıçlı bir kadın yani ADALET YONTUSU olduğunu açıklamıştım.

                   Frankfurt şehrinin adalet üzerine kurulmuş bir kent olduğunu ifade eden bu yontunun neden Türkiye’de bir eşi bulunmadığını sormuştum. Bizim adalet saraylarında bile olmayan Adalet Yontusunun, hiçbir kentimizin meydanında bulunmadığını bildirmiştim.

                   Michael Kolhaas adındaki bir kişinin kendisine ve ailesine yapılan adaletsizlikler nedeniyle Almanya’nın tamamını, yakıp yıkarak adalet aradığı bir ülkenin hangi acılardan geçerek dünyanın en güçlü ve uygar ülkelerinden biri haline geldiğini görüyoruz. Çünkü orada “halkın ekmeğidir adalet”…

                   Halkımız; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde Türkiye’de ilk kez Ankara’dan İstanbul’a yürüyerek ADALET istiyor.

                   Türkiye Cumhuriyetini tasfiye ederek, KUVVETLER AYRILIĞI SİSTEMİNİ ORTADAN KALDIRAN ve tek adam rejimi haline getiren halkoylamasına “Hayır Diyenlerin Ortakalanı (Platformu)” oluşuyor. Bundan önce ülkemizin gelmiş geçmiş en yaygın kitle hareketi olan Gezi Direnişi; siyasal önderlik altında yapılmadığı için etkili sonuçlar doğurmadı. Bu yürüyüşte ise siyasal önderlik bulunduğundan mutlaka olumlu, etkili sonuçları olacaktır.

                   Bugünkü rejim, 12 Eylül 1980 askeri rejiminden çok daha adaletsizdir. O zaman, teröre bulaşmış olanla bulaşmamış olanı ayrıştıran, ayırt eden bir yargı vardı. Sıkıyönetim Askeri Mahkemeleri, bugünkü özel yetkili mahkemelerden daha çok baskı altında değillerdi. Bugün AKP iktidarından gelen bir talebe karşı karar veren yargıcın derhal görevden alınarak; kendisini ertesi gün hapiste bulması işten bile değildir. Bunun yaşanmış örnekleri ortadadır.

                   Anayasa Mahkemesi bile aynı korku içindedir. Bu nedenle daha önce OHAL konusunda çıkarılan (KHK) Kanun Hükmünde Kararnamelerin ancak OHAL ilanını zorunlu kılan nedenlerle sınırlı olduğuna ilişkin içtihatlarını (uygulamaya ilişkin kararlarını) değiştirmiştir.

                        Türkiye’deki adaletsizliğin temelinde, 12 Eylül 2010 Halkoylaması vardır. O zaman yargıç olan Nuh Hüseyin Köse şöyle diyordu: “ 12 Eylül 2010 Referandumu, sırf HSYK’nın yapısı değiştirilsin diye yapılmıştı. Tarih, referanduma ‘hayır’ diyenleri haklı çıkartmış görünüyor. Bizim ülkemizde, Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun aksine yargıç adaylarını Adalet Bakanlığı bürokratları belirliyor. Bu kurullarda görev yapan bürokratlar, Hükümet’in doğrudan emri altındalar. Dolayısıyla liyakat ilkelerine uygun seçim yapamıyorlar. Oysa, HSYK seçimlerinde her yargıç ve savcı oy kullanıyor, yani her biri birer delege. Hiçbir politikacı, kendisine oy vermeyecek kişiyi delege yapmak istemeyecektir. Bu durumda Hükümet, kendisine oy vermeyecek adayı yargıç yapmaktan kaçınıyor. Nitekim, son yıllarda mesleğe alınan yargıçların içinde çok sayıda parti üyesi olanları görüyoruz. Yapılan her yargıç adaylığı sınavında neredeyse bir skandal yaşanıyor. Dolayısıyla mevcut HSYK seçim sistemi, yargıç alımlarında liyakat ilkelerine uyulmasını engeller niteliktedir. Yarsav’ın mülakatların şeffaf şekilde; sesli ve görüntülü kayıt sistemi ile yapılması için Danıştay’da açtığı dava kabul edilmesine rağmen Hükümet, yasa çıkartarak şeffaflığı önledi. Şimdi, kayırmacılıkla aldığı Cemaatçi yargıçlardan kurtulmak için çabalıyor. Ne büyük bir çelişki ki; bir zamanlar cemaat ve tarikat sızmalarını engellemeye çalışan Yarsav’ı da kapatıyor.”(*)

         Şimdi liyakat sistemini yok eden iktidara karşı yürüyoruz.

         Şimdi kayırmacılıkla yapılan yargıç tayinlerine son verilmesi için yürüyoruz.

         Şimdi “kurunun yanında yaş da yanar” anlayışına karşı yürüyoruz.

         Şimdi Cemaatlerin yargıyı yeniden ele geçirmelerini önlemek için yürüyoruz.

         Şimdi yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı için yürüyoruz.

         Şimdi yargıç ve savcıların güven içinde, korkusuzca görevlerini yapabilmeleri için yürüyoruz.

         Şimdi hava gibi kayboldukça yokluğunun farkına vardığımız ADALET İÇİN YÜRÜYORUZ.

         Türk tarihinde Adalet için yapılan ilk yürüyüşe katılmak bir onurdur.

         Adalet için yola düşen insanlara sahip çıkmak bir insanlık görevidir.

         Bu hafta, insanlık görevimi yerine getirmek için orada olacağım…

 

(*)http://odatv.com/12-eylul-

referandumuna-hayir-diyenler

-hakli-cikti-2807161200.html