Basın emekçileri için dün ‘bayram’dı. Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü dolayısıyla çok sayıda telefon kutlaması, elektronik ve sosyal medya mesajı aldık. Arayan, soran, bizi hatırlayan tüm dostlara teşekkürler...

Ama bayram bizim neyimize…

Hele ki ülkemizin bağımsızlığının ve egemenliğinin tanınması, vatan topraklarını bölen Sevr’in tarihin çöp kutusuna atılması anlamında büyük öneme sahip Lozan Antlaşması’nın yıldönümünü bayram havasında kutlayamıyorken…

Düşünün emperyalistlerinin oyununu bozan biz, yine aynı oyunlar ve farklı maşalarla birlik ve beraberliğimizin tehdit edildiği günlerden geçiyoruz…

Ama biliyorum ki önderimiz Mustafa kemal’in açtığı bağımsızlık yolundan dönmeye  niyeti yok, milletimizin…

Her türlü çirkin oyuna ve aktörlerine rağmen…

İşte bu tabloda basın emekçileri olarak bizim işimiz de zor…

Demokrasi tehdit altında, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, Anayasal haklarımız çiğnenirken kurumlarımız da var olma savaşı veriyor…

Ülke ve kent çıkarlarını, kamu yararını esas alarak, Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk devrimleri adına mücadeleyi görev bilen gazetemiz de bu kurumlardan sadece biri…

Her türlü demokratik hakkın engellemelere maruz kaldığı bir dönemde kurumumuz da kurumumuzun fertleri de baskı, ambargo ve daralan özgürlüklere karşı ilkeli yayımcılık için direniyor…

Tabii sizden aldığı güçle…

Bizim yolumuzdan dönmeye, mesleğimizden vazgeçmeye niyetimiz yok…

Hedefimiz aydın bir Türkiye…

Bunun yolu da demokrasiden, özgürlükten, özgür basından geçiyor…

Bu aydınlığı birlikte verdiğimiz mücadelelerimizle yaratacağız…

Az kaldı, biliyorum…

Az…

Öyle ya Türk milleti bu, esarete gelemez…

Ne demişti, Mustafa Kemal Atatürk…

“Bir gün, cihan harbinden sonra Ortadoğu’da kurulan suni devletlerin halkları ayaklanacaktır. O gün geldiğinde, yeni kurduğumuz cumhuriyetimizin yöneticileri, bu halkların değil emperyalist güçlerin yanında yer alırsa aynı akıbete kendileri uğrayacaktır ve Kurtuluş Savaşı’nda yedi düvele haddini bildiren Türk halkı onların da hakkından gelecektir…”