İnsanlığın tarihine baktığımız zaman, ilkel toplumdan günümüz modern/gelişmiş toplumuna kadar, birçok aşamalardan geçildiğini ve yaşandığını görürüz. Böyle bir konuya neden değineceğimi baştan yazayım da ilgi ve konu dağılmasın. Bu yılki 10 Kasım Atatürk'ün ölüm yıl dönümü dolayısı ile iyi-kötü, güzel-çirkin, şaşkın, umutlu olarak yaşanan birçok olaydan dolayı bu konuya değinmek istiyorum. Sosyolojik olarak insanlık tarihine ilişkin birçok bilim insanı, düşünür gözlem, çalışma yapmış ise de en gerçekçi ve tutarlı bilimsel çalışmayı ilk olarak Karl Marks yapmıştır. O yüzden de, Marks'ın aşamalar teorisi olarak bilenen bu teorisinde, insanlığın daha önceleri yapılan doğa tarihi ve biyolojik yorumlar yerine, ekonomik ve sınıflar arası mücadeleyi öne çıkaran çalışmaları değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere Marks toplumu: İlkel Komünal/toplayıcı, Köleci, Feodal, Kapitalist, Sosyalist-Komünist toplum olarak tanımlamıştır. İlkel komünal/toplayıcı toplumda bir üretim süreci yoktur. Kişiler arasında da bir hiyerarşik toplumsal bir yapılanmada (statü) de yoktur. Herkes doğadan gereksinimini kendi sağlar. Sağlayamayan da, doğal seleksiyon gereği yok olur. Ölür. Ne zaman ki insanoğlu ekip-biçmeye başladı, alet edevat yapmaya başladı, kişiler arası ve topluluklar arası ayrıcalıklar başladı ve bir statü oluştu. Güçlünün egemen olduğu köleci sistem de böyle başladı. Yerleşim ve Mülkiyet ile birlikte aile kavramı oluştu, üretim ilişkilerinde de sınıfsal katmanların oluşması ile de, insanlık tarihinin kanlı ve feodal bir dönemi başladı. 18.yy'ın son çeyreğinde, sanayi devrimi ile de Kapitalist sistem başladı. Üretim araçlarına sahip olanlar, para, silah ve askeri güç de dahil bütün güç ve yönetsel erkleri de ellerine alınca, dünya yepyeni bir hal aldı. Kapitalist sistem ile birlikte, doğal olarak bir Emek-Sermaye Sınıfı oluştu. Sistemin ihtiyaç duyduğu ham madde ve pazar ise, üretim yapılan yerlerin ötesinde aranmaya başlandı. Ve ilk olarak bölgesel savaşlar yerine paylaşım için dünya savaşları olmaya başladı. 1'inci ve 2'inci Paylaşım/dünya savaşlarının asıl sebebi budur. Maalesef ülkeler ve insanlar kapitalizmin bu hırsı yüzünden ölmüşler ve ölmeye de devam etmektedirler. Yine Marks'ın sosyolojik tanımlarından olan, alt yapı, üst yapıyı belirler, üst yapı da alt yapıyı etkiler savı doğrultusunda, olaylar daha gerçekçi ve anlaşılır tanımlanmaya başlanmıştır.
Şöyle ki: Üretim aracı, büyük tarım işletmeleri, fabrikalar, tarlaların sahipleri, yani ekonomik güç sahipleri, toplumsal olarak alt yapı kabul edilen, yapılara sahip olanlar, yönetim gücüne de sahip olmuşlardır. Ve bu güç ile de iktidarı almışlardır. 
Farkı dönemlerde, bu güç sahiplerinin yönetimi göstermelik olsa da paylaştıkları sosyal sınıflarda vardır. Son zamanlarda dillendirilen Demokrasi tanımı da oldukça enteresandır. 
Demokrasi: Devlette dahil, bütün organizasyonlarda, yurttaş ve üyelerin yönetsel süreçlerin belirlenmesinde eşit haklara sahip oldukları rejimin/yönetim sisteminin adıdır.
Siz, bir önceki paragrafın son satırını şöyle okursanız, yeni Demokrasi tanımını anlarsınız. "....... yönetim süreçlerine sahip oldukları/nı sandıkları yönetim sisteminin adıdır" şeklinde okursanız, olayı daha açık anlamış olursunuz.
AKP ve Sayın Erdoğan Hükümetleri ile 2001 yıldan bu yana ittifak ettikler yerli-yabancı her türlü ilişkileri, kendilerini sorgular hale gelerek bir güven bunalımı yaşamaktadırlar.
15 yıldan fazla süren iktidarları boyunca, Cumhuriyet ile birlikte oluşan Milli Burjuvazinin yerine, kendi ideolojilerine yakın bir İslami Burjuvazi yaratmışlardır. 
Artık bir çok basın yayın organında da dillendirilen BOP projesi, iktidar olmadan önce yapılan görüşmelerde verilen sözlerin yerine getirilememiş olması, Yeni Osmanlıcılık projesinin ülkeyi orta doğu bataklığına sürüklediği durum, radikal İslama başta gizliden gizliye de gösterilen hoşgörünün İŞİD ile hayal kırklığı ve en son da 15.Temmuz gerici silahlı kalkışması; hem mevcut Ak Parti İktidarını, hem de sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı mevcut ittifak ve müttefiklerinin yerine başka ittifak ve müttefik arayışına itmiştir.
AKP ve çevresinde oluşan, önceleri muhafazakar olan bu yeni sermaye grubunun dünyaya açılması, ve çağın gerekleri gibi gerçekler ile, daha çağdaş, modern ittifak arayışlarına itmiştir.
Birçok kişinin henüz anlamadığı, birçok kişin de haklı olarak da espri yaptığı 10 Kasım törenlerine ilişkin görüntüler, yeni dönemin müjdecisidir. 
Her ne kadar herkes haklı olarak İYİ PARTİ'den çok şeyler beklese de, "AK PARTİ/AKP", "EN İYİ PARTİ" olup çıkacaktır. Daha önceleri ancak, Gazi, Gazi Mustafa Kemal olarak bilinen Atatürk, bundan sonra Gazi Mustafa Kemal olarak anılacaktır. Korkarım ki, sağcı, İslamcı bir partiden, uygulamaları ve sayın Erdoğan'ın pragmatik lideriliği ile sol, sosyal demokrat politikalar uygulayarak iktidarını sürdüren AKP ve Erdoğan Hükümetleri, Başkanlık Sistemi Süreci ile de mütedeyyin Atatürkçüleri de yanlarına alarak, iktidarlarını sürdüreceklerdir.
İktidarlar olmaları ile alt yapı kurumlarına sahip(ihaleler, özelleştirmeler, teşvikler) olmuşlar, altyapı, üst yapıyı belirler hale gelmiş. Şimdi de yeni atak ve dönüşümler ile Üst yapı, alt yapıyı etkiler hale gelmiştir. Sağ ılımlı iktidar, sol-sosyalist-marksist, şimdi de ATATÜRKÇÜ politik yaklaşımlar ile iktidarlarını sürdürmektedirler. Ne yaman çelişki değil mi?