“O gün orda müzik vardı. Coşku vardı. Herkesin neşesi yerindeydi. Ama memleketin öbür ucunda hayatın baharında bir müzik öğretmeni Aybüke, terör kurbanı olarak toprağa veriliyordu. Salonda gösteriyi Aybüke öğretmene adayan bir tek kişi vardı. Pamukkale Üniversitesi ekibinin başındaki isim Arif Önder Sarıçiftci.”

 

 

Malumunuz burda haber yazmıyoruz, bu sayfada yayınlananlar bir “gündem yazısı” da değil. Adı üstünde “masal” dedik.

Geçtiğimiz haftasonu İzmirdeydik. Sadece 1 gün için gittik. Değdi mi yorgunluğa? Değdi. Bu arada Aliağa’daki dostlara da küçük bir çalım attık.

Baştan alalım. 3 Yıldır Ankara müzik eğitimi gören mahdum Özüm’ün yine 3 yıldır devam eden koro çalışmaları var. Yıl sonu gelince hem okulun, hem koronun konserleri oluyor.

Bi sürpriz yapayım dedim. İlk kez ailemden kimseye haber vermeden İzmir’e gittim. Çünkü Özüm Mozart Akademi tarafından düzenlenen 3. İzmir Plafonik Korolar Festivali’nde “solist” olarak sahneye çıkacaktı.

Biletim alınmıştı ama serde yörüklük var malum. “Göç yolda düzülür” durumu. Kumluca’da tanıdığım birkaç güzel yürekli dosttan biri Kutlu Tamer Aslan’da İzmir yolcusuymuş. Ben akşam binip sabah doğrudan salona geçmeyi planlıyordum, o beni akşam saati bıraktı İzmir’e.

“Yol, yolculuk yapmayı bilenle çekilir” desem durumu izah edermi sahi. Bilen bilir, “konformist” değilim. Öyle olsam Kadir Kaya ile bu kadar bi arada durabilir miydik? Evet kalite isteriz, Alev Alatlı gibi “Gusto (zevk)” isteriz. Ama bu bilgidir, dürüstlüktür, yemektir.

İzmir’den bakınca “bir gelen” vardı arabada, Tamer bey ailesine gidiyordu. Karnesini alan çocuklarını kucaklayıp Kumluca’ya dönecekti.

Bende “giden”dim. Hem şehir olarak “giden”dim hem de Ankara’da gidip görüşemediğimiz evladımızla  “O Ses Günleri” için İstanbul’dan sonra şimdi de İzmir’de buluşuyorduk. Antalya mı? Nasip.

Şimdi işin içindeki kitle “aman canım, bu da bişey mi. Bikaç koro çıkıp söyleyecek, hepsine birar plaket verilecek filan. Zannedersin oğlu star olmuşta peşinden gidiyor” diyebilir. Haklıdır. Ama küçük bir hatırlatma. Nasıl ben 32 yıllık gazetecilik hayatımda kendimi hep “muhabir” olarak gördüysem oğlumu da hala “öğrenci” olarak görüyorum.

Yeteneğinin peşinden bi yola girdim. Çocukları yeteneği üzerinden hayata hazırlamak, sevdiği işi yaparak mutlu bir birey olmasını sağlamak günümüzde evrensel değer değilmiydi.

Özüm yemek masasında ya elini masaya vurarak ritm tuttu, ya da yemek bışağını sıraladığı bardakların farklı yerlerine vurarak melodi yakaladı. Ama evde gümbür gümbür bi türkü şarkı okumadı. Ben de sizler kadar izliyorum. Belki de bu fırsatı değerlendirmek istedim.

Uzatmayalım. Güzel bir etkinlikti. Ev sahipliği yapan Karşıyaka Belediyesi’ni tebrik edelim. Antalya’dan da grupların katıldığını, ve başarılı bir şekilde Antalyamızı temsil ettiklerini belirtelim.

Şimdi sıkı durun. O gün orda müzik vardı. Coşku vardı. Herkesin neşesi yerindeydi. Ama memleketin öbür ucunda hayatın baharında bir müzik öğretmeni Aybüke, terör kurbanı olarak toprağa veriliyordu. Salonda gösteriyi Aybüke öğretmene adayan bir tek kişi vardı. Pamukkale Üniversitesi ekibinin başındaki isim Arif Önder Sarıçitçi ki; Kumlucalı imiş. Ben yine o deli soruya takıldım iyi mi? Sahi kimdi bu Özgecan Aslan. Katili tamam, katilinin katili de tamam. Peki katilin katilini azmettiren?

Neyse, İzmir’e dönelim. Özümgil Gazi Oda Korosu olarak ve Ankoro olarak iki kez sahneye çıktılar. Bildiğimi görmüş oldum, ekibi Özüm domine ediyor. Sadece sololar değil. Sahne bitiminde ortalığı toplamak Özüm’e kalıyor, tıpkı Belediye Ligi Voleybol maçı ve Halk Oyunu gösterisinin ardından İlkeme kaldığı gibi.

Ortalıkta toz filan yoktu. Tuvaletteki kesif koku da değildi şakaklarıma inen yaşların sebebi. “Teşekkürler evlatlarım.”