Geçtiğimiz Cuma günü aldım terkime yalnızlığımı düştüm yollara. Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi “otobüs camının garantisinde..” Sahi ne zaman başımı bi otobüz camına dayasam, yağmuru hissederim camın öteki yanında. Sahi sonbahar “gitmelerin mevsimi”midir. Alpay inadına “eylül’de gel” der oysa…

 

Hoca Nasreddin’in evine bir Tanrı misafiri uğrar. Konu komşu da gelir, sohbet muhabbet, yemeler içmeler derken el ayak ayak çekilip yatma vakti gelir. Hoca’nın karısı adama güzel bir yer yatağı hazırlar, misafiri odasında bırakıp çıkarlar.

Az sonra misafir odasından bir ses. “Bizim eller, bizim eller. Yatarken üzüm yerler.”

Hoca Nasreddin bu durur mu? “Bizde öyle adet yoktur, bekler de güzün yerler.”

Ne günlerdi yav. Sebzenin, meyvenin, hatta sütün, kaymağın, balın bile mevsimi vardı. “Bahar geldi koyun kuzu otlaştı” derdi bir türkü. Oysa şimdi öylemi? Antalya’da tarla domatesi yetişmiyor. Diğerlerini bilmiyorum ama artık meyve ağaçlarının bile sareda olduğunu biliyorum. Mevsimleri kaybettik anacım mevsimleri. Analarımız avratlarımız, yaptığı yemeğin lezzetini bulamaz oldu, nerde o turfanda günleri? “Yeniyi tattık, derdi gamı attık” denirdi sezonun ilk meyvesi yenirken, anımsayan var mı?

Bu arada henüz “mevsimsizleşmeyen” yiyeceklerden biri de “Nar”dır. İslami çevre bu güzel meyveyi “Cennet Nimeti” sayar. Rahmetli babam, at üstünde bir tanesini yere düşürmeden yiyen kendini cennette bulurmuş” derdi. İnanır mıydı buna bilmiyorum.

Yiyecekler mevsimini yitirdi sözün özü de, iklimlerde mevsimini yitirmiş görünüyor. Kasım ayı ortası geldi, aklı sayılır yağmur yok. Olan yerde de bereket değil afat var. Geçen gün aklıma takıldı. Altyapıyı beceremeyen yöneticiler her gece “yağdırma Allahım” diye dua mı ediyor acaba?

Geçtiğimiz Cuma günü aldım terkime yalnızlığımı düştüm yollara. Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi “otobüs camının garantisinde..” Sahi ne zaman başımı bi otobüs camına dayasam, yağmuru hissederim camın öteki yanında. Belki bu yüzden sevmem uçak yolculuklarını.

Sahi; sonbahar “gitmelerin mevsimi” midir gerçekten? Zerrin Özer “O yaz Şarkısında, sonbaharla biten ilk gençlik aşklarına gönderme yapar ama Alpay 40 yıldır inatla bekler “Eylül’de gel” diye diye. İşi şarkıya- şiire vurmuşken bu formata uygun bi de Levent Yüksel şarkısı önerelim:

Gölgemi aldım yanıma
Vurdum hasretin yoluna
Benzedim bahtsiz mecnuna
Yüce Mevlana'ya sığındım
Seyret perişan halimi bende akşam olmakta
Dostlar seyrelmiş beyhude lafla vakit dolmakta
Avare oldum serseri oldum terki diyarda.”

Çünkü telefonumda yüklü, ve tam da o dizeleri dinleyerek varıyorum dostun kapısına. Halil bekliyordu Güzeloba’da. İliklerime kadar doydum kahvaltıda ve yeniden düştüm yola. Dilimde 5 yıl öncesinden kalma tarım yamalak bir sonbahar şiiriyle. Yok, öyle usta işi değil, bizzat yüreğimden çıkma.

“Yalnızlığı netliyor objektif.
Yalnızlık;
Atmosferdeki toz tanesi…
Toz tanesi net,
Bulandırmış ne varsa geri planı…
Oysa geri planda bi bekleyen var;
Ağlar gibi…
Bi ağaç var savruluyor yaprakları
Esrik bi hazan yelinde.
Oysa ben seni; bahar dalı belledim…

Enstantane  gidişin  hızına ayarlı,
Ayakların varla yok arası.
Dönme, yüzünü netlemez,
Görünüşte yüzsüz olursun.
Oysa ben senin tebessümünü sevdim.

Bin lanet….
Flaş açık kalmış,
Gözlerinde  bi yapay ışık aydınlanması.
Oysa ben senin;
Gün ışığında parlayan saçlarını,
Loş; yarı gizemli halini sevdim.”

Ne zaman döküştürmüşüz 15 Aralık 2012. Yani yine Antalya’da bir “kışbahar” döngüsü.

Şimdi fotoğraflara bakıp “bu fotoğrafları şiir okuyarak mı çektin?” deme soğurum senden. “Soğumak” deyince bak aklıma bir şiirin gene hazan dizeleri geldi. Evet, bu da benden.

 “Biliyordum o kapının ardını,
bi esrik yalnızlık,
umutsuz aşkların hazanı vardı.
ağaran her saç bi çınar yaprağı,
beden yorgun;
ruh taze bi yağmur bulutu gibi doluydu.

beklemiyordum,
beklemiyordun,
tenine dokundum,
soğudun… korktum.
kış geldi duygularıma, üşüdüm.

aşk her mevsim aşk,
ben her mevsim ben,
tenime sarıldım sensizlikte;
sen hala yerli yerinde.”

Bu da 23 Kasım 2011’den kalma. Bu arada, fotolar ayrı mekanların ayrı zamanların ama aynı güz mevsiminin yansımaları, karıştırma.

Bu arada “yav nasıl zaman buluyorsun bu kadar gezmeye? diye soruyorsun ya. İşin sırrı tüketimde. Hele de zamanı verimli tüketemiyorsam, para, etiket, kalabalık, mal- mülk benim neyime?