“Sana gidiyordu insanlar,

Yer memleketin dört bi yanı

Günlerden 23 Nisan, yani bildiğin bahar.

Sana gidiyordu insanlar,

Ak sakallı dedeler,

Eli bastonlu nineler.

Rengarenk torunlar geliyordu sana;

Emanetinin farkındalar.

Ve sana geliyordu Türkiye.

Bayraklar, marşlar, yürüyüşler, şiirler.

Sana geliyordu doğa,

Anıtkabir’in devasa kolonları arasındaydı,

Mozoleye koşuyordu nisanda yağan kar.

23. 04. 2017 /Ankara.”

 

Neydi bu dizelere götüren süreç. Ner’de başladı, nasıl bitti?

Geçtiğimiz hafta salı günü Antalya Büyükşehir  ve Muratpaşa Belediyesi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Meclis Üyesi Songül Başkaya ve arkadaşları referandum sonuçlarını değerlendirirler. Başkaya, arkadaşlarına şöyle bir teklif götürür; “Arkadaşlar, referandum oylamasında mili iradenin sandığa yansımasına belli ellerce ‘darbe’ yapıldığından Atamız’a yakışan başarıyı gösteremedik. Bence bir özür borcumuz var. 23 Nisan günü Anıtkabir’e gidip manevi huzurunda Atatürkümüz’den özür dileyelim.”

Fikir kabul görür, “Kimler gelir, nasıl gideriz, bu kadar insanın sorumluluğunu alabilir miyiz?” soruları havada uçuşurken Başkaya, Kemer ve İbradı Belediye başkanlarını arayıp destek ister. Mustafa Gül ve Serkan Küçükkuru başkanlarla birer otobüs için anlaşılır ama talep fazladır. İbradı Belediyesi’nin sevgili başkanı Serkan Küçükkuru 2. otobüsü de sürer Ankara yoluna.

“Kedinin yarası” gibi oldu belki ama halimiz ortada. Ama arayan yoldaşımız, patronumuz olunca “hayır” diyemedik tabii, yarım yamalak düştük Ankara yoluna, İlkem’i de yanımıza da aldık. Eee! Artık 15’ine giriyor. “Atatürk’ü seven çocuk” olmaktan, “Cumhuriyet’in, Atatürk’ün bıraktığı emanetin farkında bir genç” olma zamanı gelmemiş mi?

Bugüne kadar bu tür gezilere hiç katılmamıştım ama ne zaman CHP böyle bir etkinlik düzenlese ardından “öteki” tarafın yayın organlarında organizasyonu eleştiri ötesi “tu kaka” ilan eden haberler okuyordum, temkinliydim.

Afyon molasında İlkem ilk kez “yağan kar” gördü.“ Molada içtiğimiz çayın yanına evden getirdiği keki ikram etti bir abla. Bir diğeri “börek de var” dedi. Demek ki “kumanya” olmadan da keyifli olabiliyormuş. Bu arada kekin havuç ve cevizi bi yana “dengeli” şekeri için teşekkür ettim ablaya.

Afyon’dan önümüze düşen kar bizi Ankara’ya kadar götürdü. Kocatepe’den önüne aldığı düşmanı İzmir’e kadar götürdüğü gibi. Ankara’ya ulaştığımızda saatler 07.30’du. Bir simitçide kahvaltı molası verildi, çünkü Anıtkabir saat 11.00, İlk Meclis saat 13.00’da halk ziyaretine açılacaktı. Biz bu boşluğu değerlendirdik, Özüm’ü aradık İlkemle. “Halk” modundan çıkıp “simitçi” yerine 3. Cadde’deki Pastanecim’e gittik.

Özge’nin de katılımıyla daha keyifli hale gelen kahvaltıdan sonra Anıtkabir’e geçtim. Çizgi gibi esen karlı rüzgarın altında gerçekleşen nöbet değişimini izledim. Bu arada bu soğukta Anıtkabir’e koşanların coşkusuydu, gözümü yaşartan. Kar tanesi filan patlamamıştı şakağımda. Daha ilginci o merdivenleri çıkıp mozoleye doğru yürürken kar tanelerinin de benimle birlikte mozoleye doğru savrulduğunu fark ettim.

Ak sakallı şalvarlı dedeler, torununun koluna girmiş nineler gördüm Anıtkabir’in merdivenlerinde. Çocukluğunun 23 Nisan’ına gider gibiydi hepsi. Bu arada bizim ekip ortalıkta yok.

Epey sonra birkaç kişi gördüm. Bunlar da ilk kez otobüste birlikte yolculuk yaparken tanıştığım kişilerdi. Ama tam kadro orda yoktuk ve ben istediğim “toplu hatıra fotoğrafı” umudumu yitirmeye başlamıştım. O kar havasına rağmen oluşan mahşeri kalabalıkta ekip dağılmıştı. Kimi müzeyi geziyor, kimi mozoleyi ziyaret ediyor, kimi ziyareti bitirmiş sevdiklerine hediyelik alıyordu. Toplayabildiklerimizle çektik fotoğrafı, çünkü kar altında insanları “burada olun” diye toplayacak “biat kültürü” bu ekipte yoktu, olamazdı.

Ev ekonomisinin bile ana kalemi teknolojiye, artık günden biten şarjlar nedeniyle kopan iletişimler. Güç bela toplanıyor 3 otobüs insan ve İlk Meclis Binası’na geçiyor ekip. Hava kötü, yollarda sorun olabilir. “Müze çıkışı yola koyulalım” kararı alınıyor.

Artık otobüsteyiz sohbet - muhabbet gırla. Afyon’da moladayız. Songül Başkaya molada muhtemelen tüm katılımcılara ulaşıp teşekkür ediyor.

Ve nihayet Antalya. Bel pertmiş ne gam. Taksiye biniyoruz eve dönüş için. Bir mesaj. “Ankara ziyaretimize katılıp onurlandırdınız. Teşekkür ederiz.  Daha güzel etkinliklerde buluşmak üzere. Songül Başkaya.”

Teşekkürler patroniçe. Biz de bekliyoruz.