Çocukluğumda dinlerdim, Dedem Celil Bey, Fiat 650 E kamyona yük sarar, o eski köprünün demir tacından geçemez. Yükün bir bölümü iner, at arabasıyla karşıya geçer, orada yeniden yüklenir. İşte o köprü şimdi yaya yolu. Sonbaharı; çiçeklerin albenisi, yaz yorgunu teknelerin ahengi, “Barışsuyu”nun asil akışı ile fotoğraflaştırıyorum.

 

 

Geçtiğimiz yaz Ayvalık’tan Altınova’ya gidecektim. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi kart sistemine geçmiş. Ayvalık’ta dağ başından binip beldeye gideceksin, toplu taşıma kartlı. Araçta 7 kişi var kartlarında limit yok. Şoför para almamakta ısrarlı. Zor bela “limiti olan biri binince çek, parayı ona ver” diyerek kabul ettirmiştim.

 

Sahi bizim ilçe otobüslerine ne zaman kart sistemi gelecek? “Bütünşehir” diye dayatırken, ilçe otobüslerinin üstüne “denetimli” yazarken, araçlara kart sistemi değil ama “kamera sistemi” yerleştirirken bunlara sıra gelmez mi? Bu arada il bazında 6 bin mi, 9 bin mi “kameralandırılacak” araç var. Ufff, her birinden 10 TL komisyon alsan paraya bak. Ben demiyorum ama milletin ağzı torba değil abi. “Yengemin şirketi” diyorlar.

Neyse, biz Manavgat’a devam edelim.

Ben Manavgat Yavrudoğan köyünde doğdum. Çoban babanın çoban oğlunun ilk erkek çocuğuyum. Bizim köyde zeytinlerimiz, üzümlerimiz, dere kenarında karpuz ektiğimiz tarlamız vardı. 2 sınıflı okulumuz vardı. 2 Öğretmen var. Biri Müdür aynı zamanda. O da bana denk geldi köydeki okulumda.

Biz daha sonra Serik ilçesine taşındık. Ama ben hep “Manavgatlı” kaldım. Babam nüfusu taşımak istediğinde “Bekle, Serik’ten Bahriyeli çıkmaz. Ben Bahriyeli olmak istiyorum” dedim. Yıllar sonra rahmetli babam nüfusu Serik’e taşırken benimki Manavgat’ta kaldı.

İşte böyle bir geçmişin izi sanırım. Yaşlandıkça geçmişe özlem artıyor, köküne dönüyor insan.

Akşam yatarken karar verememiştim. Sabah erken kalkıp kızımı okula uğurladıktan sonra sırt çantamı alıp yola çıktım. İstikamet Manavgat. Aslında uygun olsa eşimi de alıp gitmek istiyordum. Sapsarı olduğunu bildiğim kavakların altında, evet ırmağın kenarı. Birer fincan kahve içerdik. (Salep için erken). Ben ona çocukluğumun Manavgatı’nı anlatırdım. Eski garajın orda annemim avucundan içtiğim ırmak suyunu anlatırdım bi kez daha. “Manavgat Çayı” demişler de neden “Elma” dememişler diye sorduğumu anımsardım belki.

 

Çocukluğumda dinlerdim, Dedem Celil Bey, Fiat 650 E kamyona yük sarar, o eski köprünün demir tacından geçemez. Yükün bir bölümü iner, at arabasıyla karşıya geçer, orada yeniden yüklenir. İşte o köprü şimdi yaya yolu. Sonbaharı; çiçeklerin albenisi, yaz yorgunu teknelerin ahengi, “Barışsuyu”nun asil akışı ile fotoğraflaştırıyorum.

Köprünün doğu ayağında kahve içeceğim. Belediye Başkanı Şükrü Sözen’in vizyon projelerinden biri olan Irmak Boyu, engellemelere, zorlamalara rağmen hayata geçmiş. Tam aradığım gibi bir mekan. Çetin Kitap Cafe. Zaten okumakta olduğum kitabı yanıma almayı unutmuşum. Hemen orda bir filtre kahve siparişi verip raflara uzuyorum. Bir şiir kitabı, bir klasik roman alıyorum.

Yer bildirimini videolu yaptım ya, MATSO Basın Danışmanı Mustafa Taş kardeşimin radarına girmişiz. “Bana dokunma, kafama göre takılacağım” diyorum. “Düşünürsen ara abi. Gelirim” diyor. Düşünmüyorum ama aklıma MATSO Başkanı Ahmet Boztaş geliyor. Kendisiyle hep Fuarlarda, toplantılarda karşılaşıyoruz. “Bekliyorum” diyor, ihmal ediyoruz.

Aradım, saat 13.00 te kahveye bekliyor. Eski köprünün Turşamba yakasından güneye doğru yürümeye başlıyorum da, içine düştüğüm Sonbahar Rapsodisi ayağıma dolanıyor Liszt mi Brahms mı? Bi memleket bu kadar mı güzel olur. Resmen çocukluğum kokuyor . Irmak kenarındaki parkta zeytin ağaçları var. Birine teyzem kurmuş üçayak merdiveni zeytin çırpıyor. Selam verip soruyorum. “Bu benim ağacım. Burası park oldu, ağacın zeytinlerini ben topluyorum” diyor.

Saat tam 12.57’de bindiğim taksi beni MATSO’nun kapısında indiriyor. Başkan ile çay içiyoruz, kapı arka arkaya açılıyor, yönetim kurulu üyeleri geliyor. Hepsi pırıl pırıl, bize göre genç. Güzel bir sohbetin ardından minibüse doluşup Antalya’daki fuara geliyoruz. Çünkü fuarda Manavgat Belediyesi stand açmış. Şükrü Başkan Bekliyor. Bu arada MATSO ile Manavgat Belediyesi’nin uyumlu çalışmalarından örnek veriyor Boztaş Başkan. Mutlu oluyorum. “Birlik” güzeldir.

Fuarda Şükrü Başkan benim için “fahri hemşerimiz” diyor. Biz onu “harbi hemşerimiz” olarak alıyoruz.

Neyse. Ben burada bitiriyorum. Evet “pat” diye. Aksi halde güzelim fotoğraflara yazık olacak. Buse ya küçücük kullanacak, ya görmezden gelecek mecburen. Manavgat Candır Adamım. Nasıldı o söz?

“Attım mı atkıyı (tokat) gösteririm Manavgatlı’yı.”