Sezona yıldız transferle giren ancak ligde umduğunu bulamayan Antalyaspor her geçen gün kan kaybetmeye devam ediyor. Son olarak Trabzon deplasmanında alınan 3-0’lık yenilgi ile artık ‘deniz bitti’ diyebiliriz. Peki sorun nedir? Hatırlanacağı üzere ‘Yıldızları idare edebilmek’ başlıklı 28 Eylül tarihli yazımızda takımın her geçen gün oyununu iki üç tık daha yukarı çok rahat çıkarabileceğini belirtmiş ve tek sıkıntının takımdaki ego yarışı olduğunu ileri sürmüştük. Ve eklemiştik; “Kendisi de futbolculuk yıllarında yıldız bir futbolcu olan yeni hocamız Leonardo umarız bu egoları dizginleyebilir.”

 

LİGİ HALA KÜÇÜMSÜYORLAR

Gelinen noktada çok da bir şeyin değişmediği görülüyor. “Yıldız” diye alınan futbolcular ne yazık ki beklenenin çok uzağındalar. Belki teknik olarak iyiler ama fiziksel olarak bu ligi kaldıracak durumda değiller. Zira ligde her takım güçlü ve sahada oyununu oynamak isteyen takıma kolay kolay izin verilmiyor. Yani tabiri caizse kazanmak için savaşmak gerekiyor. İşte bu ligi hala küçümsediğini düşündüğüm milyon avro’luk yıldızlarımızın dikkatinin çekilmesinin ve bir babayiğidin yumruğunu masaya vurmasının artık zamanı geldi. Bu söylediklerim teknik patron Leonardo için de geçerli. Sonuç olarak bu lig ciddi bir lig ve kredimiz bitti. Herkes kendine çekin düzen verecek ve takımının maç kazanmasına katkı koyacak. Olmadı yollar ayrılacak. Başka yolu yok..

 

++++++++

 

BASINDAN HABERLER.. BASINDAN HABERLER..

 

İDRİS KÖRFEZ İLE

YOLLARI AYIRDI

 

Antalya’da ki muhalif gazeteciliğin önemli isimlerinden İdris Özyol, Körfez Gazetesi’nden ayrıldı. Ayrılık konusunda çok fazla açıklama yapmayan sadece ‘böyle gerekiyordu’ diyen Özyol, bu arada boş durmadı ve ilk yazısını sosyal paylaşım sitesi facebook’tan paylaştı. Birkaç hafta dinlendikten sonra iş tekliflerini değerlendirecek olan Özyol’un haber sitesi kurmak için harekete geçtiği de konuşuluyor.

 

 

SERDAR NİŞANLANDI

Konyaaltı Belediyesi basın biriminde çalışan gazeteci Serdar Yavuz, belediyenin personel dairesinde çalışan Müge Çağla Ceylan ile nişanlandı. Meslekte bekar gazetecilerin bayrağını gururla dalgalandıran Serdar’a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruzJ Bu arada düğünün mart ayında olduğunu da hatırlatalım.

+++

GAZETECİLİK ÜZERİNE SÖZLER

Gazeteler tiranlarla mücadele ederler, sonra da kendi tiranlıklarını kurarlar. (James Fenimore Cooper)

(Tiran: Siyasal erki zorla ele geçiren ve onu kötüye kullanan kimse)

++++

HAYAT

Soğuk bir kış sabahı sahildeki küçük bir köyden bir balıkçı filosu denize açıldı. Öğleden sonra büyük bir fırtına koptu. Gece olduğunda balıkçı teknelerinden hiçbirisi limana dönememişti.
Bütün gece boyunca eşler, anneler, çocuklar ve sevgililer ellerini açıp, kaybolan sevdiklerini kurtarması için Tanrı'ya yakararak kıyıda dolaştılar. Bu berbat durumda, bir de kulübelerden birinde yangın çıktı. Hiçbir şeyi kurtarmak mümkün olmadı. Gün ışırken, herkes sevinçle balıkçı teknelerinin tümünün sapasağlam limana döndüğünü gördü.
Kıyıda ağlayan tek kişi vardı. Yangında evi kül olan kadın.
Kocası karaya çıkarken "Mahvolduk! Evimiz, içindeki her şeyle birlikte yangında kül oldu" diye haykırdı.
Adam karısına sarıldı. "O yangına şükürler olsun! Gecenin zifiri karanlığında, o müthiş fırtınada, dağ gibi dalgalar arasında, yanan kulübemizin ışığı sayesinde bütün tekneler, yolumuzu bulduk ve salimen dönebildik."  (Alıntı)

 

+++++++++++

 

HAFTANIN FIKRALARI.. HAFTANIN FIKRALARI..

 

GÜMÜŞ ÇORBA KASESİ

Mehmet ile Handan öğrenci olup, aynı evi paylaşmaktadırlar.
Bir gün Handan ve Mehmet, Mehmet’in annesini yemeğe davet ederler. Mehmet’in annesi akşam yemeği süresince Handan’ı uzun uzun süzer ve aslında Handan’ın çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup, olmadığını merak eder. Aklını okumuşçasına Mehmet annesine der ki: Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok.
Akşam yemeğinden sonra Mehmet’in annesi evine döner.
Aradan bir iki gün sonra Handan der ki: Mehmet, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum.
Mehmet yanıtlar: Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım. Oturur ve yazar: Anneciğim, gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da demiyorum.
Fakat konu şu ki: Sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp.
Sevgiler oğlun Mehmet.
Bir hafta sonra Mehmet’in annesinden mektup gelir:
Sevgili oğlum: Handanla yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun da demiyorum.
Fakat konu şu ki: Handan kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. Sevgilerle annen…

 

JAPON

Temel, bir toplantıda gördüğü ufak tefek bir adama sormuş: 
- Ula hemşerim, sen Japon musun? 
Bu soru karşısında şaşkına dönen adam cevap vermiş: 
- Hayır, Japon değilim. 
Bizim Temel 5 dakika sonra yine sormuş: 
- Ula hemşerim, sen Japon musun? 
Yine aynı cevap: 
- Hayır, Japon değilim. 
Temel 10 dakika sonra yine sormuş: 
- Ula hemşerim, sen Japon musun? 
Üçüncü defa aynı soruyla karşılaşan adam, iyice sinirlenmiş: 
- Evet ulan, ben Japon’um!.. Var mı bir diyeceğin? 
Temel adama şöyle bir bakmış ve demiş ki: 
- Ula hemşerim, sen Japon’a hiç benzemiyorsun!.. 

KADIN KULAĞI

Adamın biri kazada kulaklarını kaybetmiş. Araştırmaları sonucu iyi bir plastik cerrah bulmuş ve ameliyata girmiş. Ameliyat sonrası bandajlar açıldıktan bir süre sonra, kendini aynada seyreden adam, şaşkınlıkla haykırmış:
- Aman Allahım!.. Doktor Bey, bana kadın kulakları takmışsınız!..
Doktor hastasını teselli etmek için seslenmiş: 
- Kulak kulaktır kardeşim, kadını erkeği olmaz.
Hasta demiş ki:
- Yanılıyorsunuz Doktor Bey!.. Her şeyi duyuyorum, ama hiçbir şey anlamıyorum!..