16 Temmuz darbesi olayından sonra apartman görevlisi Mehmet'e rastlayınca sormuştum:

"Mehmet! Seni şuracıkta yere yatırıp başına bassalar, boğazını sıksalar, gözünü morartsalar..."

"Abi ben kimsenin önüne yatmam!"

"Yahu, diyelim ki öyle oldu. Köye gittiğinde sorsalar ne dersin?"

"Merdivenden düştüm derim! İyi de neden sordun?"

"..."

"Anladım! Sen şu sızlanıp duran ..."

"Yerin kulağı var Mehmet! Merdivenlerden de düşme!"

Saidi Kürdi-Nursi tapıcısı, Fethullah müridi subaylarca hırpalanışlarını ayrıntılarıyla anlatarak sızlanan günümüz paşalarına acıyacaktım ki birden o Havacı General'i ve Ali Sirmen'i anımsadım.

Gazeteci Ümit Aslanbay, hukukçu-gazeteci Ali Sirmen ve hukukçu Mine Sirmen'le söyleşisini bir kitapta yayınladı. [Bir Eski Cumhuriyet İçin -  Ali Sirmen Anlatıyor, İmge Kitabevi, Ankara, 2017]

Kitapta son 60-70 yılın gazeteler-gazeteciler dünyası, parti yöneticileriyle yaşananlar, cunta hapishanelerinden insan manzaraları...

Ali Sirmen anlattıkça yarım yamalak bilgilerinizi gözden geçirmeye zorlanıyorsunuz.

Siyasal davalarda hukuk aranmaz; siyaseten bir emirle, şimdilerdeki gibi bir fetvayla içeri atılırsınız!

Ali Sirmen de 1970'li, 1980'li yıllarda birkaç kez içeri atılmış. Özellikle askeri hapishane koğuşlarında yaşananlar ibretlik olduğu denli kara-güldürü de...

12 Mart Cuntasının siyaseten içeri attığı Sirmen ve arkadaşlarının koğuşunda cinayetten yatanlar, kendilerine "ekonomik suçlu" diyenler de var. Gümrüksüz mal sokup çıkaranlar kendilerini böyle sıfatlandırırlarmış.

Rüşvet, yolsuzluk bile "sehven" denilerek meclis oylamasıyla aklanıyorsa kaçakçılık da elbette "adi suç" değil de "ekonomik suç" sayılır!

Ali Sirmen ve birçok aydının yanı sıra General Cemal Madanoğlu da içerdeymiş. Bir gün tutukluların saçını, bıyığını kestirmişler. Madanoğlu, askeri hapishane görevlisi Albay Nihat'ı görünce sormuş:

"Nihat! Çocukların saçlarını kestirmişsin. Benim saçımı da kestirecek miydin?"

"Komutanım ne yapayım? Genelkurmay Başkanının emri..."

"O senin Genelkurmay başkanının da a... k.....m!"

"Komutanım nasıl konuşuyorsunuz?!"

"S...tir, çık dışarı!"

Koğuştaki kabadayı Dündar Kılıç, Albay Nihat'a yaklaşarak havayı yumuşatmak istemiş:

"Aman Komutanım! Paşamın kafası bozuk..."

Madanoğlu onun sözünü kesmiş:

"Dündar! 'Paşanın kafası bozuk (da) ne demek?! S..tir sen de çık dışarı!

Derken tahliyeler başlamış. Askeri tutukevi yöneticileri Madanoğlu'na haber yollamışlar: "Paşam! Tahliye dilekçesi verin. Sizi de tahliye edeceğiz."

Madanoğlu "Ben sizinle muhatap değilim! Kim soktuysa o çıkarsın!" demiş ve dilekçe vermemiş!

On yıl sonra, Barış Derneği yöneticileri de emirle içeri atılmıştı. 12 Eylül savcısı iddianamesine Rus Çarı Deli Petro'nun (1672-1725) vasiyetini okuyarak başlamış. "Biz Barış Derneği üyeleri" diyor Ali Sirmen, "Deli Petro'nun vasiyetini gerçekleştirmek için faaliyet gösteriyormuşuz."  

*

Kitapta anlatılanlarla bugün yaşananları benzetmek zorunda değiliz elbette! Üstelik iddianamelerde Deli Petro'nun vasiyeti bile yok! 

Bakalım, zifiri karanlıkta kim soktuysa o çıkaracak mı?

Honaz Dağı, 9 Mayıs 2018