ABD'den toplantı için gelen think-thank uzmanına: bir kişi: "ABD'nin Orta Doğuya "Barış" getirmek için geldiği biliniyor. Bunun ilk uygulamasını da Irak'da yaptı, her yer ateş, barut, kan ve ölüm kokuyor. Peki, Irak'dan sonra ABD'nin "barış" getireceği ülke var mı?" (Sorunun meali, ABD'nin Türkiye ile ilgili düşünceleri nedir?) diye bir soru sorulunca, uzman, uzmanca bir yanıt vermişti. Bu sorunun muhatabının resmi yetkililer olması gerektiğini söyleyen kişi, daha sonra; o zaman sizin ile bir ortak noktada buluşalım dedi ve soruyu kendi sordu, yanıtını da kendisi verdi. Soru, DEMOKRASİ NEDİR? Verdiği yanıt ise: DEMOKRASİ: Siyasi denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği(Nİ) temsilcilerin elinde bulunduğu(NU), toplumsal ve ekonomik durumu ne olur ise olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı(NI) sandığı yönetim biçiminin adıdır. Ne muhteşem bir tanımlama. Tam bizimki gibi. Oyun bu olduğuna göre, 95 yıllık Cumhuriyet ve yaklaşık 72 yıllık "çok partili" "demokratik" sitemin sonucunda 18 Nisan 2018 saat 3,5 suları gördük ki, bir arpa boyu yol alamamışız. Arsız kadınların ve erkeklerin iktidara yaranmak ve iktidara yol olmak için yaptıkları paylaşımlar bile düzeysizliğin çukur seviyelerine indiğini gösteriyor. Hal böyle olduğuna göre, "Ülke, Laik, Demokratik ve Üniter Devlet için ne yapmalı?" Sorusu önem kazanmaktadır. Artık demokrasinin oyununa bile katlanılmayan günlere gelmişiz.  Bir muhalefet partisi lideri, parlamentoyu görmezlikten gelip, iktidarın Muktedir Başkanına gitmiş; Gözünü sevdiğim halkının da: "düğün erkene alınmışsa, gelin hamiledir" ya da " akıllı deliye söyletir" gibi sözler ile olayı tanımlamışsa; Demokrasi ve özgürlük gibi kavramları içeren bir demokratik sistemden söz etmek hayaldir. O halde ne ve nasıl yapmalı? İktidar Bloğu bellidir. AKP+MHP, bir kısım cemaatler, aşiretler ve en önemlisi de devlet kurumlarında ki bir kısım etkili ve yetkililer. Sorun kendini Muhalefet olarak tanımlayanlarda. İtiraf edeyim, son kaç aydır Saadet Partisi ve Genel başkanı Temel Karamollaoğlu (geçmişinden de ders çıkarmışa benziyor) gayet ustaca manevralar ve siyasi çıkışlar yaparak kamuoyundan iyi puan topladı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve yöneticileri de süreci yakından izlediklerinin ve stratejik davranacaklarının ipuçlarını verdiler. Sürecin baş aktörü olması gereken CHP ve yetkilileri de, sürece ilişkin söylem ve eylemleri ile umut veren çıkışlar yaptılar. Gelinen nokta ise, artık sözün bittiği, her şeyin en ince ayrıntısına kadar hesaplanması gereken siyasi bir süreç durumuna gelmiştir. CHP Genel Merkezine düşen tarihi görev, hiç bu kadar hayati olmamıştı. Onlar da:

1-CHP Genel Merkezi, aktif yönetim organları ve yetkililerinin dışında, toplumda karşılığı olan, AKİL ADAMLIĞI tartışılmaz aktif/pasif partililer ile acilen diyalog içine girmeli ve diğer partiler, KİŞİ VE GRUPLAR ile yapılacak görüşmelerde diplomatik süreçlere katkı vermelerini istemelidir.

2-Aynı süreçleri, İl Başkanlarının eş güdümünde, Genel Merkezin prensipleri doğrultusunda il ve ilçe örgütleri de yürütülmelidir

Seçilecek Cumhurbaşkanı ilk defa sembolik yönetici konumunda olmayacaktır. Dolayısı ile, CHP'nin belirleyeceği CB Adayı, devleti yönetebilecek bilgi, deneyim ile sürece katkı vereceklerin eş güdümlerini sağlayacak bir yapıda, topluma güven verecek bir kişi olmalıdır.

Kuruluş yılları dışında tarihimizde ilk defa TBMM'ye seçilecek milletvekillerinin nitelikler çok önem kazanmaktadır. Çünkü bu Meclis, bozulan devlet düzeni ve kamu yönetimini yeniden inşa edecek TBMM, kurucu meclis olacaktır.

Olay, kasaba politikacısı mantığı ile aşılmayacak kadar derin ve sorunludur. Bu dönemin , CHP Genel Merkezi, İl ve İlçe Başkanlıkları tarihlerinde ilk defa bu kadar büyük bir sorumluluk üstleneceklerdir.

Seçimler, belirlenecek adaylar ve seçim süreci çok kritiktir. "Bekleyip göreceğiz" demek artık bu gün için gereksizdir. Gerekenler her kademede yapılmalı, sadece emeklilik hak etmesi için seçecekleri Milletvekillerini bir sonraya bırakmaları gerekmektedir. Gün, bilginin, aklın, yüreğin ön planda olması gereken günüdür. Martin Luther King'in sözlerini çağrıştıran sözcükler ile: Ya Ülkemiz için en iyi, en gereklileri seçeceğiz; ya da komşularımızda yaşananları yaşayıp, tarihin çöp sepetinde ki yerimizi alacağız. Norveç ata sözünde olduğu gibi, Atatürk gibi düşüneceğiz!.. Başka yolu yok.